87

"Celâlim hakkı için Musa'ya Kitâb'ı verdik, ondan sonra da peşpeşe pegamberter gönderlik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık deliller verdik ve onu Ruhu'l-Kuds tîe destekledik. Demek, ne zaman bir peygamber size gönüllerinizin hoşlanmadığı bir şeyi göterirse, kibirlenmek İsteyeceksiniz de bir kısmınız yalanlayacak, bir kısmınız da öldüreceksiniz, Öyle mi?".

Bil ki bu, Allahü teâlâ'nın onlara feyazân ettirmiş olduğu nimetlerin bir başka çeşididir. Bir de onlar kalkıp bu nimete, küfür ve kötü fiillerle mukabelede bulunmuşlardır. Bu böyledir, çünkü Hak teâlâ daha önce yahudileri, birbirlerini öldürmek ve birbirlerini yurtlarından çıkarmak suretiyle, Allah'ın emrine muhalefet etmekle niteleyip, daha sonra da bu çirkin fiilleriyle ahireti verip dünyayı satın aldıklarını açıklayınca, bu ayette zikrettikleriyle de onları iyice susturmuştur. Ayette geçen:"Kitâb'a gelince, bu Allah'ın onlara bir defada toptan göndermiş olduğu Tevrat'tır. İbn Abbas'tan, Tevrat nazil olunca, Allahü Teâlâ'nın Hazret-i Musa'ya Tevrat'ı taşımasını emrettiği, fakat O'nun buna gücü yetmediği, bunun üzerine Allah'ın Tevrat'ın her harfi için bir melek gönderdiği; onların da Tevrat'ı taşıyamadıkları, böylece de Allah'ın Tevrat'ı Hazret-i Musa'ya hafiflettiğini ve bundan sonra onu taşıyabildiği rivayet edilmiştir.

Hazret-i Musa'dan Sonra Rasûller Gönderilmesi

Allahü Teâlâ'nın, ayetine gelince, bunda da iki mesele vardır:

Birinci Mesele

Kelimesi, (peşinden getirdik) mânasınadır. Bu, bir şeyin peşinden başka bir şeyin gelmesi anlamından nakledilmiştir. "Hemen onun peşinden gelmek..." anlamı gibi.. Bunun bir benzeri de, Cenâb-ı Hakk'ın: "Sonra peygamberlerimizi peşpeşe yolladık" (Müminûn, 44) ayetidir.

İkinci Mesele

Rivayet olunduğuna göre Hazret-i Musa'dan sonra, Hazret-i İsa'nın bi'setine kadar, şeriat aynı olduğu halde, ardarda peygamberler gelmiş, birbirlerinin peşlerinden zuhur etmişlerdir. Çünkü Hazret-i İsa (aleyhisselâm), veni bir şeriat getirmiştir. Bunun doğruluğuna Cenâb-ı Hakk'ın, ayetiyle istidlalde bulunmuşlardır. Çünkü bu ayet, aynı şeriat içinde birbirlerini izleyerek onların aynı çizgi, tevhid çizgisi üzerinde olmalarını gerektirmektedir. Kadî şöyle demiştir: "Hazret-i Musa'dan sonra ikinci olarak gelen peygamberin, o şeriatı aynen, yani ne eksik ne de fazla olarak edâ etmediği sürece, birinci peygamberin şeriatı üzre olması mümkün değildir. Aynı zamanda bu ikinci şeriat, birincisinin aynısı olduğu tevatür yoluyla bilinebilecek bir şekilde de, muhafaza edilir. Çünkü peygamberin durumu böyle olunca, onun ancak daha önce bilinmiş olan bir şeyi veya daha önce bilinmesi mümkün olan bir şeyi bilmesi mümkün olabilir. Allah'ın beraberinde bir şeriatı olmayan bir peygamer göndermesi caiz olmadığı gibi, ki aklîyatçılar bu sebebi böyle açıklamaktadırlar, şu andaki konumuz hakkındaki söz de böyledir. Böylece Hazret-i Musa'dan sonra gelen peygamberlerin içinde, her ne kadar birincisi aynen muhafaza edilmiş olsa da, yeni bir şeriat veya birinci şeriatın silinmiş bazı yönlerini ihya edecek ve yeniden ortaya koyacak bir şeriat getirmiş olanların mutlaka bulunmuş olmaları gerekir."Buna şu şekilde cevap veririz:Bupeygamberleringönderilmesinden maksadın, ümmete geçmiş şeriatları hakim kılmaları veya ancak Allah'ın bilebileceği başka neviden lütufları yerine getirmiş olmaları, niçin caiz olmasın? Velhasıl Kâdî (Abdülcabbar) delil getirmeyip, mevcut iddiasını tekrar etmekten öte bir iş yapmamıştır. O, "Peygamberlerin ya yeni bir şeriat, ya da ortadan kalkmış bir şeriatı ihya vazifesi ile gönderilmeleri gerekir" hükmünü neye dayanarak vermiştir? Oysa, ihtilaf sadece buradadır.

Bu peygamberler şunlardır:

Hazret-i Musa dan Sonraki Resuller

Yûşa, İsmail, Sem un, Davud, Süleyman, Işaya, Ermiya, Uzeyr, Hezekyal, İlyas, Elyesea, Yunus, Zekeriyya, Yahya (aleyhisselâm) ve diğerleridir..

Hazret-i İsa'ya Verilen Aşikar Belgeler

Cenâb-ı Hakk'ın buyruğuna gelince, bunda birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Allahü Teâlâ peygamberleri önce mücmel zikredip, sonra Hazret-i İsa (aleyhisselâm)'yı genişçe zikretmiştir. Bundaki sebep nedir? Çünkü önceki peygamberler Hazret-i Musa'nın şeriatını getirmişlerdir. Böylece onlar, Hazret-i Musa'ya tâbi olmuşlardır. Halbuki Hazret-i İsa böyle değildir. Zira O'nun şeriatı, Hazret-i Musa'nın şeriatıni kısmen neshetmiştir.

İkinci Mesele

Süryancada İsa, Eyşû; Meryem ise hizmet eden anlamınadır. Şöyle de denilmiştir: İbrancada Meryem, erkeklerle oturup kalkmaya düşkün olan kadın" manasınadır. Ru'be'nin sözü de böyle tefsir edilmiştir:"Kadınlara çok düşkün olan o adama erkeklere düşkün olan o kadının, niçin onu ziyaret ettiğini, sordum."

Üçüncü Mesele

Ayetteki (......) kelimesi hakkında birkaç görüş bulunmaktadır:

a) Ölüleri diriltmek, vs. gibi, mucizeler anlamına gelir. Bu mâna İbn Abbas'dan rivayet edilmiştir.

b) İncîl anlamına gelir.

c) Bu en kuvvetli olan görüş olup, bütün yukarıda zikredilenler, (......) kelimesinin muhtevasına girer. Çünkü mu'cize gösteren peygamber, kendi nübüvvetinin doğruluğunu ortaya koymaktadır.Nitekim İncil de, o peygambere şeriatinin keyfiyetini gösterir. Bu sebeple, tahsiste bulunmanın bir manası olmaz.

Hazret-i İsa'yı "Ruhu'l-Kudüs İle Takviye Etme

Allahü Teâlâ'nın ayetine gelince bu hususta birkaç mesele vardır:

Farklı Kıraatler

Ayetteki lâfzı, bu şekilde okunmuştur. İbn Kesir tahfifle, (......) şeklinde, diğerleri ise, harekeli olarak (......) şeklinde okumuşlardır. Bu her iki okuyuş, kelimeleri gibi, fasîh olan iki okuyuştur.

Rûh'dan Maksad

Alimler, ayetteki "rûh" kelimesi üzerinde, bazı görüşler belirterek, ihtilâf etmişlerdir.

a) Bu Cebrail (aleyhisselâm)dir. Cebrail (aleyhisselâm) birkaç yönden böyle isimlendirilmiştir:

1) Rûhu'l-Kudüs'ten maksat, er-Rûhu'l Mukaddese demektir. Nitekim, denilir. Böylece Cenâb-ı Hak.Cebraîl'i, "kendi katında mertebesinin yüce olduğunu açıklamak ve onu şereflendirmek için bu şekilde nitelemiştir.

2) Cebrail (aleyhisselâm)'e bu ad verilmiştir, çünkü beden nasıl ruhla dinliyorsa, din de Cebraîl (aleyhisselâm) ile hayat bulmaktadır. Çünkü Cebrail (aleyhisselâm), peygamberlere vahiy getirmeyi üstlenmiştir. Bu hususta mükellef olanlar ise, onun getirdikleriyle dinlerini ihya etmiş olurlar.

3) Cebrail (aleyhisselâm)'in gâlib vasfı, O'nun ruhanî bir varlık oluşudur. Diğer melekler de böyledir. Ne var ki, O'nun ruhanî bir varlık oluşu daha tam ve daha mükemmeldir.

4) Cebrail (aleyhisselâm) rûh diye adlandırılmıştır. Çünkü ne erkeklerin sulbü, ne de kadınların rahimi onu barındırmamıştır.

b) Ruhu'l-Kudüs'ten maksat, İncil'dir. Nitekim Cenâb-ı Hak, Kur'an'da: emrimizden bir rûh... (Zuhruf, 52) buyurmuştur. İncil böyle adlandırılmıştır. Çünkü din İncil ile hayat bulur, dünyevi işler de O'nun vesilesiyle bir intizama girer..

c) Bu, Hazret-i İsa'nın, kendisi sebebiyle ölüleri diriltmiş olduğu ismidir. Bu görüş, İbn Abbas ve Saîd İbn Cübeyr'den rivayet edilmiştir.

d) Bu, Hazret-i İsa'ya üflenen ruhtur. Kudüs ise, bizzat Allah'tır. Böylece, Hazret-i İsa'yı bir yüceltme ve teşrif olsun diye, O'nun ruhu Cenâb-ı Hakk'a muzâf kılınmış, nisbet edilmiştir. Nitekim, (......) ifâdesi de böyledir. Bu görüş Rebî'den rivayet edilmiştir. Buna göre, ayetteki ruhtan murad, insanın sayesinde hayata kavuştuğu ruhtur.Bil ki, rûh isminin Cebrail'e İncire ve İsm-i A'zam'a ad olarak itlâk edilmesi, mecazdır. Çünkü rûh, insanların hayat mıntıkalarında, damarlarında ve menfezlerinde dönüp dolaşan hava demektir. Malûmdur ki, yukarıda zikredilen Cebrail, İncil ve İsm-i A'zam böyle değildirler. Ancak bu üçünden herbirine teşbih üslubuyla, rûh ismi verilmiştir. Çünkü rûh, nasıl ki insanın canlılığının sebebi ise, Cebrail (aleyhisselâm) de, ilimleri vasıtasıyla kalblerin hayat bulmasına sebeptir. İncil de, şeriatların meydana çıkması ve yaşamasının sebebidir. İsm-i A'zam da, maksatlara ulaşma vesilesidir. Ancak rûh ismiyle Cebrail arasındaki benzerlik, birkaç yönden daha uygun görülmektedir.

a) Çünkü Cebrail, lâtîf ve nûranî bir havadan yaratılmıştır. Bu sebeple, bu ikisi arasındaki benzerlik daha mükemmeldir. Binaenaleyh, "rûh" ismini Cebrail'e vermek daha evlâdır.

b) Bu ismi Cebrail'e vermek, diğerlerine vermekten daha belirgindir.

c) Hak teâlâ'nın, "Ve biz onu Ruhü'l-Kudüs ile takviye ettik" buyruğunun mânası, "biz onu takviye ettik" demektir. Bu takviyeden maksat ise, ona yardım etmektir. Yardımı Cebrail'e isnâd etmek hakiki İncil ve İsm-i A'zam'a isnâd etmekse mecazdır. Bu sebeple, rûh ismini Cebrail'e vermek daha evlâ olur.

d) Hazret-i İsa'nın Cebrail (aleyhisselâm) ile bir arada bulunması, bir benzeri başka hiçbir peygambere nasib olmayacak bir şekilde tahsis olunca, biçimlerinin en kuvvetlilerindendir. Çünkü Cebrail (aleyhisselâm) Meryem'e, bir çocuk doğuracağını müjdeleyeceğini müjdelemiştir. Hazret-i İsa (aleyhisselâm) Cebrail (aleyhisselâm)'in üflemesinden meydana gelmiştir. Bütün durumlarda Hazret-i İsa'yı terbiye edip eğiten Cebrail'dir. Onunla beraber onun gittiği yere giderdi. O, göğe çıktığında da onunla beraberdi.

e) Cenâb-ı Hakk'ın, ayetine gelince, bu onları son derece zemmetmektir. Çünkü îsrailoğullarının yahudîleri, peygamber onlara hoşlarına gitmeyen bir şeyi getirdiğinde, o peygamberi yalanlarlar, eğer o peygamberi öldürme fırsatı ellerine geçerse öldürürlerdi. Onlar, dünyada yükselmeyi istediklerinden, dünyanın lezzetlerini arayıp, halka önder olmak istediklerinden ve haksız yere onların mallarını almak gayesiyle hareket ettiklerinden ötürü, böyle olmuşlardır. Peygamberler ise, onların bu davranışlarına fırsat vermek istemiyorlardı. Bu sebeple onlar da peygamberleri yalanlıyor, cahil olan insanlara, peygamberlerin yalancı oldukları duygusunu aşılıyorlar ve bu hususta tahrif ve yanlış yorumlarla iddialasıyorlardt. Onların içinde, tıpkı iblisin Hazret-i Adem'e karşı sergilemiş olduğu tavrı, peygamberlere gösteren kimseler bulunmaktaydı.Allahü Teâlâ'nın: (......) ifâdesine gelince, birisi, (......) şeklinde denilmeli değil miydi?diyebilir. Buna iki şekilde cevapverimiz:

a) Bununla, mazinin hikâyesi murad edilir. Çünkü, söz konusu iş, son derece korkunçtur. Böylece bu işin hatıralarda canlandırılması ve kalblerde tahayyül edilmesi murad edilmiştir.

b) "Henüz kendilerini öldüreceğiniz bir grub.." manası murad edilmiştir. "Çünkü Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i öldürmek için çok çaba sarfettiniz ve bunun için ona büyü yapıp yiyeceği koyunu zehirlediniz ama ben onu size karşı korudum." Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de ölürken;"Hayberde yediğim (zehirli) lokmanın acısı benden ayrılmadı. İşte bu can damarımın kesilmek üzere olduğu andır" Darimi, Mukaddime, 11(1/33). buyurmuştur. En iyisini Allah bilir.

"Kalblerimiz Perdelidir" Neye Delalet Eder?

87 ﴿