88

"(Yahudiler): Kalblerimiz perdelidir" dediler. Hayır öyle değil. Allah onları inkârları sebebi ile rahmetinden kovmuştur. Onun için artık az inanırlar" .

kelimesi ile ilgili üç görüş vardır:

a) Bu (......) kelimesinin çoğuludur.İse bir kılıf içinde olan şey demektir. Buna göre, "Bizim kalelerimiz, senin davetinin tesirinin ulaşmasına mâni olacak örtülerle sarılıdır" demektir.

b) Esâm bazı yahûdilerin, "Kalblerinin ilimle örtülü, hikmetle dolu olduğunu, bundan dolayı Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şeriatına ihtiyaçlarının olmadığını" söylediklerini rivayet etmiştir.

c) Gulf, içinde senin dediğin şeylerin doğruluğuna delalet edecek herhangi birşey bulunmayan boş kılıf gibidir. Mû'tezfle birinci görüşü tercih etmişler ve sonra bu ayetin kâfirlerin kalblerinde, imana mani olacak herhangi birşeyin. ne gılâfın, ne örtünün, ne de, Mücebbirenin dediği gibi, bir engelin bulunmadığına delâlet ettiğini söylemişlerdir. Çünkü eğer böyle olsaydı yahudilerin bu sözleri doğru olurdu, Cenâb-ı Allah da: "Hayır öyle değil. Allah onları inkârları sebebiyle rahmetinden kovmuştur" ayeti ile onları yalanlamazdt. Zira Hak teâlâ, ancak bâtıla sarılan ve yalan söyleyen kimseleri zemmeder, doğru söyleyen ve mazeretli kimseleri zemmetmez.

Mutezile sözüne devamlı şöyle demiştir: "Bu ayet, Allah'ın: "Biz onların kalblerinin üstüne o (Kur'an'ı) iyice anlamalarına engel perdeler, kulaklarına da bir ağırlık koyduk " (Kehf. 57),

"Biz onların boyunlarına bukağılar koyduk" (Yâsin, 8) ve:

"Aralarına bir engel koyduk" (Yasin, 9)ayetlerinin manası o kâfirlerin imândan men olunmayıp aksine lutf-i ilâhî'den men olundukları veya inkârdaki ısradarından ötürü inkâra mecbur edilmiş kimselere benzetildikleridir. "Yine Mû'tezile, " Hak teâlâ'nın bu sözlerinden ötürü yahudileri zemmedişinin bir benzeri de yine aynı sözü söylemelerinden ötürü şu ayette kâfirleri zemmetmesidir:

"Onlar bizi davet edegeldiğiniz şeye karşı kalblerimiz örtüler içindedir. Kulaklarımızda bir ağırlık, senin ile aramızda da bir perde vardır" (Fussilet, 5) demişlerdir. Eğer durum Mücebbirenin dediği gibi olsaydı, bu kimseler doğru söylemiş olurlardı. Doğru söylemiş olsalardı, Allah onları zemmetmez, aksine iman etmeme hususunda mazeretlerini ortaya koymak ve kınamayı onlardan düşürmek için bu sözlerini nakletmiş olurdu" demişlerdir.

Bil ki biz (......) kelimesinin tefsiri hususunda üç görüşü bildirdik. Binâenaleyh bir delil olmadan bunlardan birini kesin olarak seçmek doğru olmaz. Biz bu ayetten maksadın, bu açıklama olduğunu kabul etsek bile, ey Mû'tezile, niçin "Bu ayet, bu sözün kınanmış bir söz olduğunu gösterir" diyorsunuz?

Allahü teâlâ'nın: "Allah onları inkârlarından dohyı rahmetinden koğmuştur (lanetlemiş)" ayeti hususunda Mû'tezile'ye birkaç cevab verilmiştir:

a) Bu ifâde, Hak teâlâ'nın, küfürleri sebebiyle onlara lanet ettiğine delâlet eder. Öyle ise siz niçin, "Allah, onlara bu sözlerinden dolayı lanet etmiştir" diyorsunuz? Belki de Allah, onların bir sözünü nakletmiş, sonra da inkârları sebebi ile mel'un olduklarını beyan etmiştir.

b) Allahü teâlâ'nın: "Bizim kalblerimiz perdelidir" dediler" ayetinden maksad, onların bunu istifham-ı inkârî tarzında zikrettiklerini anlatmaktır. Yani, "Bizim kalblerimiz her hangibir perde veya örtü içinde değil, aksine son derece güçlü; zihinlerimiz de son derece berraktır. Sonra biz bu zekâ ve anlayışımızla, Ey Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) senin delillerin üzerinde düşündük de içlerinde kuvvetli bir şey bulamadık" demek istemişlerdir. Onlar bu verimsiz yalan sözü söyleyince, şüphesiz Allah bundan dolayı meydana gelen inkârları sebebiyle onları lanetlemiştir.

c) Belki de onların kalbleri herhangibir örtü içinde değil aksine, Cenâb-ı Hakk'ın da: "O kimseler (Muhammed'i), oğullarını bildikleri gibi bilir (tanırlar)" (Bakara, 146) buyurduğu gibi, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in peygamberliğinin doğru olduğunu biliyorlardı. Fakat onlar bildiklerini inkâr ederek, kalblerinin örtülü olup böyle bir bilgiye sahip olmadıklarını iddia etmişlerdir. Bu sebeple onların inkârları küfr-ü inâdî olmuş oldu, İşte Allah onlara şüphesiz bu küfürleri sebebiyle lanet etmiştir.

Çok Az İnanır Olmaları

Hak teâlâ'nın: "Onun için artık çok az inanırlar" ayeti ile ilgili iki mesele vardır:

Buyruğunun Muhtemel Üç Mânası

Bu ifâdenin tefsirinde üç görüş vardır:

a) (......) iman edenlerin sıfatıdır. Yani "onlardan pek imân etmiştir" manasınadır. Bu görüş Katede Esâm ve Ebu Müslim'den rivayet edilmiştir.

b) (......) kelimesi, imanın sıfatıdır. Yani "Onlar, imân etmeleri gereken şeylerden pek azına inanırlar. Çünkü onlar Allah'a imân ediyor, ama peygamberleri inkâr ediyorlardı."

c) Bunun manası "Onlar asla imân etmezler" demektir. Nitekim; (......) denilir. Bu cümlenin manası, "O, kesinlikle hiçbirşey yapmadı" demektir. Kisâi ise şöyle demiştir: Arablar, hiçbir bitki çıkarmayan bir toprağı kastederek (Çorak bir araziye uğradık) der. ilk izah daha evlâdır. Çünkü o, aynen Cenâb-ı Hakk'ın: "Hayır Allah onların kalblerini küfürleri yüzünden mühürlemiştir. Artık onlar, pek azı hariç imân etmezler" (Nisa, 155) ayetinin bir benzeri ifâdedir. Bir de birinci cümlede kavim açıkça zikredildiği için, istisnanın bu kavimden bir kısmını içine alması gerekir.

İkinci Mesele

(......) lafzının mansub oluşu ile ilgili bazı izahlar yapılmıştır:

a) Bu, "Onlar az bir iman ile iman ederler" manasınadır. Ayetteki (......) zaidedir. Bu az imanları da, Tevrat'ın bir kısmına iman etmeleridir.

b) Harf-i cer hazfedildiği için, (......) lafzı mansub kılınmıştır, bu, "Onlar azını tasdik ederler" demektir.

c) Bunun takdiri, "Onlar az inanır oldular" şeklindedir.

88 ﴿