93

"Hani "Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve dinleyin" diye sizden bir kesin söz almış ve Tûr dağını üzerinize kaldırmıştık. Onlar da: "Duyduk ve isyan ettik" demişlerdi. Küfürleri yüzünden kalblerine buzağı (sevgisi) içiriîmişti. De ki: "Eğer mü'min iseniz, inananız size ne kötü şeyi (yapmanızı) emrediyor?" .

Bu âyetin tekrar edifmesi hususunda bazı açıklamalar yapılmıştır:

a) Bu ve benzeri yerlerde tekrar, te'kid ifâde eder.

O zamanda, Arapların örfüne göre hasmın delil getirmesini icab ettirir.

b) Bu, yahudilerin: "Duyduk ve isyan ettik" sözlerinin ilâvesiyle zikredilmiştir, ki bu da onların son derece inatçı olduklarını gösterir.

Dağın Kaldırılmasına Rağmen Yahudilerin İsyanları

Cenâb-ı Hakk'ın: "Duyduk ve isyan ettik dediler" ifâdesine gelince, bunda birkaç mesele vardır.

Birinci Mesele

Dağı üzerlerine kaldırmak, muhakkak ki en büyük korkutuculardandır. Bununla beraber onlar küfürlerinde ısrar etmiş ve açıkça "duyduk ve isyan ettik" demişlerdir. Bu da, korkutmak ne kadar şiddetli olsa bile, ınkiyâd etmeyi icab ettirmediğine delâlet eder.

İkinci Mesele

Müfessirlerin çoğu, yahudilerin bu sözü söylemiş olduklarını kabul ederler. Ebu Müslim ise, mânanın şöyle olabileceğini söylemiştir: Onlar, Cenâb-ı Hakk'ın, "Size verdiğimiz şeye sımsıkı sarılın" ifâdesini dinlediler ama ona karşılık isyanla mukabele ettiler. Bu tavırları ise, söylemiş olmasalar bile, "dediler" sözüyle ifâde edildi. Tıpkı Cenâb-ı Hakk'ın:

"O şeye ol demesidir, o da olur" (Yasin, 82) demesi gibidir, (yani, Cenâb-ı Hak bir şeyin olmasını murad ettiği anda o şey hemen olur, ona ot demesi gerekmez. ama bu şekilde ifâde edilmiştir). Ve: "Yer ile gök dediler ki itaat ederek geldik" (Fussilet, 1) ayeti, gibi. Birinci görüş daha uygundur; çünkü delil olmadan sözü zahirinden çevirmek caiz değildir.

Buzağı Sevgisinin Onların Kalblerinde Yer Etmesi

Cenâb-ı Hakkın: "Buzağının sevgisi kalblerine içirtilmişti" ayetine gelince bunda da birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Buzağının sevgisi onların kalblerine içirilmiştir. Bu istiarenin vech-i sebebi hususunda iki izah tarzı vardır:

a) Bunun manası, boyanın elbiseye nüfuz etmesi gibi, buzağının sevgisi ve ona tapma, aynı şekilde onların kalblerine nüfuz etmiş, girmiş demektir. Cenâb-ı Hakk'ın: "Kalblerinde..." ifâdesi, O'nun tıpkı: Onlar karınlarına ancak bir ateş yiyorlar (Nisa, 10) ayetinde olduğu gibi buzağı sevgisinin içirilmiş olduğu yeri" açıklamadır.

b) Nasıl ki su, yerin nebatının hayat kaynağıdır, aynen bunun gibi bu sevgi de onlardan çıkan fiillerin tamamının hayat kaynağı olmuştur.

İkinci Mesele

Cenâb-ı Hakk'ın, beyanı onların dışında bir failin, bu işi onlara yaptığına delâlet eder. Allah'tan başka hiçkimsenin buna gücünün yetmeyeceği malûmdur.

Mutezile buna iki bakımdan cevap vermiştir:

a) Allahü Teâlâ, başkalarının onlara bunu Ancak, onların aşırı düşkünlükleri ve buzağıya İbâdete alışmış olmalarından ötürü, buzağının sevgisi onların kalbine içirilmiştir. İşte bundan ötürü Cenâb-ı Hak, bu sîgayı meçhul kalıbında getirmiştir. Nitekim "Falanca, kendini beğenir" denilir.

b) den murad, "Samirî, iblis, insan ve cinlerin şeytanları gibi varlıklar, buzağının sevgisini onlara süslemiş ve onları bu sevgiye davet etmiştir" demektir.

Âlimlerimiz bu iki görüşe de şu şekilde cevap vermişlerdir: Bu iki izah tarzı da, lafzı zahirinden çevirmedir. Buna ise, ancak ayrı bir delil sebebiyle müracaat edilebilir.Biz bütün eşyanın muhdestnin Allah olduğuna dair aklî deliller getirdiğimiz için, ayetin zahirini terketme ihtiyacını duymuyoruz.

Cenâb-ı Hakk'ın: "küfürleri sebebiyle" ifâdesine gelince, bundan murat onların Allah hakkında bir "teşbih"e inanmaları ve onların Allah'tan başkasına da ibâdet etmeyi caiz görmeleridir.

İmanlarının Kötülük İstemesi Ne Demektir?

Hak teâlâ'nın: İmanınızın size emrettiği şey, ne kötüdür" ifâdesine gelince, bu hususta birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Ayetten maksat, "Sizin Tevrat'a inanmanızın size emrettiği şey ve kötü bir şey" demektir. Çünkü Tevrat'ta buzağıya tapmak diye bir şey yoktur. Emretme işinin onların imanlarına nisbet edilmesi ise, Cenâb-ı Hakk'ın tıpkı Şuayb (aleyhisselâm)'ın kıssasında: Namazın mı bunu sana emrediyor?" (Hud, 87) buyurduğu gibi, bir tehekküm ve alaydır... İmanın onlara nisbet edilmesi de böyledir,

İkinci Mesele

İman, arazdır. Ondan emrin ya da nehyin sâdır olması doğru olmaz. Ancak, bir iş yapmaya götüren sebep, Cenâb-ı Hakk'ın tıpkı:

Muhakkak ki namaz fuhuştan ve çirkin şeylerden nehyeder" (Ankebût, 45) ayetinde olduğu gibi, bir âmire benzetilir.

Allahü Teâlâ'nın, (......) ifâdesine gelince, bundan maksat, onların inançları hususunda bir şüphe meydana getirmek ve onların iddialarının doğruluğu konusunda ta'nda bulunmaktır.

93 ﴿