96

"Celâlim hakkı için sen onları diğer insanlardan ve müşriklerden hayata daha fazla düşkün bulacaksın. Onlardan herbiri arzu eder ki bin yıl yaşasın. Halbuki onun çok yaşatılması kendisini azabtan uzaklaştırıcı değildir. Allah, onlar ne yaparlarsa görür" .

Bil ki Cenâb-ı Hak, önceki âyette, onların ölümü temenni etmeyeceklorini haber verince, bu âyette de onların dünya hayatına son derece düşkün olduklarını bildirmiştir. Çünkü bu hususta, üçüncü bir kısım daha bulunmaktadır. O da, insanın ne ölümü, ne de hayatı temenni etmemesidir. İşte bu sebeple Cenâb-ı Hak: "Andolsun ki sen onların, insanların hayata en düşkün olanları olduğunu görürsün" buyurmuştur.

Allahü Teâlâ'nın, (......) ifâdesine gelince, bu kişinin, "Zeyd'in müdavim olduğunu gördüm (anladım) " sözünde olduğu gibi, (bildi) manasına olan fiilinden alınmıştır. Bu fiilin iki mefûlünden birisi (......) , diğeri ise (......)dır. Cenâb-ı Hak nekire olarak, (......) buyurmuştur. Çünkü bu hususi bir hayat demek olup bu da halen sürüp giden hayat demektir. Bu sebepten dolayı nekire olarak, (......) şeklinde okumak, Ubeyy'in (......) şeklinde okumasından daha yerinde olur.

(......) Sözündeki Vâv Hakkında Üç İhtimal

Cenâb-ı Hakk'ın (......) ifâdesindeki vâv harfine gelince, bu hususta üç görüş vardır:

a) Bu vâv, atıf vâvıdır. Buna göre mana, "yahûdiler, hayata İnsanların ve müşriklerin en düşkünüdürler" demek olur. Tıpkı senin, "O, insanlardan ve Hâtemu't-Tai'den daha cömerttir" demen gibidir. Bu, Ferrâ ve Asamm'ın görüşüdür. Buna göre şayet, insanlar sözünün kapsamına müşrikler girmemiş midir? denilirse, biz deriz ki, evet girmişlerdir, ne var ki onlar hususi olarak zikredilmişlerdir; çünkü onların hırsları daha kuvvetlidir ve böyle bir ifâdede de büyük bir kınama vardır. Çünkü, müşrik olanlar ahirete inanmazlar. Onlar dünya hayatından başka bir hayat tanımazlar. Bu sebeple onların dünyâ hayatına düşkün olmaları pek yadırganmaz. Çünkü dünya onların cennetidir Kendileri için kitap verilen ve ceza gününü ikrar eden kimseler, müşriklerden daha fazla dünya hayatına düşkün oldukları zaman bu durum en büyük kınanmayı gerektirir. Buna göre şayet, "Niçin onların hırslan müşriklerden daha fazla olmuştur?" denilirse, biz deriz ki, çünkü onlar öldüklerinde kesinkes cehenneme gideceklerini bilirler. Müşrikler ise, bunu bilmezler.

b) Bu vâv harfi vâv-ı isti'nâfiyyedir. Söz Allah'ın, ifâdesinde tamam olmuştur. Buna göre âyetin takdiri, tıpkı: "Bizden kimse müstesna olmamak üzere her biri için ma'lum birer makam vardır" (Saffat, 164) âyetinde olduğu gibi, hazfedilmiş mevsufu göstererek, Şeklinde yapılır.

c) Bu âyette takdim (öne alma) ve tehir (geriye bırakma) vardır. Buna göre âyetin takdiri "Sen yahudileri ve müşriklerden bir grubu, yaşamaya insanların en düşkünü olarak bulursun" şeklindedir. Sonra Cenâb-ı Allah onların bu düşkünlüğünü ve sevgisini; "Onlardan herbirt bin yıl yaşamayı arzu eder" buyruğu ile açıklamıştır. Bu Ebu Müslim'in görüşüdür.

Birinci görüş daha evlâdır. Çünkü hâdise bilhassa yahûdilerle ilgilidir. Bu sebeble âyetin zahirine en uygun olan, bundan muradın şöyle olmasıdır: Sen yahudileri diğer insanlardan, hatta müşriklerden yaşamaya daha düşkün bulursun. Bu izah onların iddialarını iptal etmede ve, "Ahiret başkalarına değil sadece bize aittir" sözlerindeki yalanlarını ortaya koymada daha beliğdir. Allah en iyi bilendir.

İkinci Mesele

Âlimler, Allah'ın: "Ve şirk koşanlardan" buyruğundan ne murad edildiği hususunda üç görüş belirtmişlerdir: Bu müşriklerin mecûsiler olduğu söylenmiştir. Çünkü onlar krallarına "Bin nevruz, bin mihricân yaşa" diyorlardı. İbn Abbas (radıyallahü anh)'dan, bunun İranlıların "Bin yıl yaşa" manasında söyledikleri rivayet edilmiştir. Bu müşriklerden muradın Arap müşrikleri olduğu ve yine âhirete inanmayan her müşrik olduğu da söylenmiştir. Çünkü biz bunların dünyaya düşkünlüklerinin çok olması gerektiğini açıklamıştık. Yoksa âyette bin senenin zikredilmesinden murad İranlıların "Bin yıl yaşa" sözü değildir, aksine bu ifâdenin maksadı çokluğu ifâde etmektir. Bu uslûb da Arapcada yaygındır.

Hak teâlâ'nın: "Onlardan herbiri bin yıl yaşamayı arzular" ifâdesinden maksad, Allahü teâlâ'nın onların dünyada devamlı kalmayı arzuladıkları ve buna aşırı düşkün oldukları için onların ölümü temenni etmekten pek uzak olduklarını beyân etmesidir. Durumu böyle olan kimsenin ölümü temenni etmesi nasıl umulur?

"Çok Yaşaması Onu Azabtan Uzaklaştırıcı Değildir " Ayeti

Hak teâlâ'nın: "Halbuki onun çok yaşatılması onu azabtan uzaklaştırıcı değildir" âyeti ile ilgili iki mesele vardır:

Birinci Mes'ele

Âyetteki (......) zamirinin neyi gösterdiği konusundadır. Bu hususta üç görüş vardır:

a) Bunun yukarda bahsedilmiş olan, (Onlardan herbiri) kelimesini göstermesidir. Yani, "Onlardan hiçbirini, binyil yaşaması cehennemden uzaklaştirmaz" demektir.

b) Bu zamir kelimesinin delâlet ettiği (yaşatılmak) masdarına râcîdır, ifâdesi ondan bedeldir.

c) Bu zamir, mübhem (kapalı) bir zamirdir, ifâdesi onu açıklamaktadır.

İkinci Mes'ele

(......) uzaklaştırmak ve bir kenara çekilmek manasınadır. Kâdî şöyle demiştir: Bundan murad. uzun yaşamanın azabı gidermede en ufak bir tesirinin olmamasıdır. Şayet Cenâb-ı Hak: "O, uzaklaştırıcı ve kurtarıcı olmadı" demiş olsaydı, bu ifâde, âyetteki ifâdenin delâlet ettiği derecede tesirin azlığını gösteremezdi.

Cenâb-ı Hakk'ın: "Allah onların, yaptıklarım görür" ifâdesine gelince, bil ki "görme" ile bazan ilim (bilme) manası kastedilir. Mesela: "Falancanın bu işle ilgili bir görüşü, yani bilgisi vardır "denilir. Bazen de bu kelimeyle, onunfgörülecek şeyler olsaydı şüphesiz o onları görürdü " manasında bir sıfat sahibi olduğu murad edilir. Cenâb-ı Hak için bu iki mâna da doğrudur. Ancak bazıları şöyle demişlerdir: "İşlerde, basar (görme) fiilini bilme manasında anlamanın doğru olmayacağı hususlar da vardır." Allah en iyisini bilir.

Yahudilerin Hazret-i Cebrail'e Düşmanlıkları

96 ﴿