110"Namazı kılın, zekatı verin. Kendiniz için, önden ne hayır yollarsanız Allah katında onu bulacaksınız. Şüphesiz Allah ne yaparsanız kemâliyle görendir" . Bil ki Cenâb-ı Allah, yahûdileri affedip bağışlamayı emretti; peşisıra da: "Namazı kılın, zekâtı verin" diyerek, onlara başkasının faydası ve iyiliği için affetmeyi ve vazgeçmeyi mecburi kıldığı gibi, yine o mü'minlere kendi nefislerinin yararı ve salâhı için vâcib olan namazı ve zekâtı ifâ etmelerine; yine bu iki şeyin dışındaki diğer vâcib olan şeylere dikkat çekmiş, bundan sonra da: buyurmuştur. Daha zahir olana göre, bu buyruktan maksat, namaz ve zekâtın nafile olanlarıdır. Yine Cenâb-ı Hak, onların bu amellerin karşılıklarını bulacaklarını beyân etmiş, bundan maksadın, onların amellerinin aynısını bulacakları olmadığını açıklamıştır. Çünkü bu ameller bakî değildir, bir de amellerin aynısını bulmak istenmez. Geriye, onun sevabını ve karşılığını bulacakları hususu kalır. Sonra Cenâb-ı Hak: "Muhakkak ki, Allah sizin yaptığınız şeyleri hakkıyla görür" buyurmuştur. Yani, amellerin azı da çoğu da Allah'a gizli kalmaz. Bu ifâde, Allahü Teâlâ'nın çok amellere mükâfaat verdiği gibi, az amelleri de karşılıksız bırakmıyacağına delâlet etmesi bakımından bir teşvik, bunun aksi olan serden de bir sakındırmadın Âyetteki "hayr" kelimesine gelince bu, en güzel faydalarla bunlara götüren şeylerdir. Kişinin yapmış olduğu taatlar büyük faydalara götürdüğü için, du kelimeyle vasfedilmesi gerekmiştir. İşte bu inceliğe binaen Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur: "Ve, hayır işleyin ki, kurtuluşa eresiniz" (Hac. 77) Yahudilerin ve Hristiyanların Cenneti Kendilerine Mahsus Saymaları |
﴾ 110 ﴿