114"Allah'ın mescidlerinde, O'nun isminin zikredilmesini engelleyip, onların harab edilmesi için çalışan kimseden daha zalim kim olabilir? Bunlar için, oraya ancak korkarak girmeleri uygundur. Onlara dünyada rezillik, ahirette de büyük bir azab vardır" . Bu ayette birkaç mesele vardır: Câmi ve Mescidleri Kuranlar Ve Onları Âtıl Bırakanlar Müfessirler, bu âyetten maksadın sırf şartın ve cezânın, yani, "Kim böyle yaparsa, Allah da ona böyle yapar" şeklinde beyan edilmesi olmadığından; tam aksine bundan maksadın, o insanlardan bazılarının mescidlerin onarımını men edip, onları harâb etmeye çalıştıklarını, sonra Allahü Teâlâ'nın ayette bahsedildiği biçimde onları cezalandırdığını beyan etmek olduğu hususunda müfessirler ittifak etmişlerdir. Ne var ki müfessirler mecsidleri tamir etmeye mâni olup onları harap etmeye çalışanların kim olduğu hususunda ihtilâf ederek, bu konuda dört görüş ileri sürmüşlerdir: a) İbn Abbas şöyle demiştir: Hristiyanlardan bir hükümdar, Beyt-i Makdis'i istilâ ederek orayı harap etmiş, orayı leşlerle doldurmuş, halkını kuşatmış, bir kısmını öldürerek geriye kalanları esir almış ve Tevrat'ı da yakmıştır. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) zamanında, müslümanlar onu onarıncaya kadar Beyt-i Makdis harab bir haldeydi. b) Hasan el- Basrî, Katade ve Süddî şöyle demişlerdir: Bu âyeti kerime Buhtunnasr hakkında nazil olmuştur. Çünkü o, Beyt-i Makdis'i harab etmiş, bazı hristiyanlar da yahudilerde olan öfkelerinden dolayı Buhtunnasr'a yardımcı olmuşlardı. Ebu Bekr er-Razî, Ahkâmu'l-Kur'an'ında şöyle demiştir: Ayetin sebeb-i nüzulü olarak yukarıda belirtilen bu iki görüş de yanlıştır. Çünkü siyer âlimleri arasında Buhtunnasr'ın zamanının, Hazret-i İsa'nın doğumundan çok önce olduğu hususunda bir anlaşmazlık söz konusu değildir. Hristiyanlık, Mesîh'den sonra olmuştur. O halde onlar Beyt-i Makdis'i tahrib konusunda, Buhtunnasr ile -asıl beraber olmuş olabilirler? Hem yine hristiyanlar da yahudiler gibi, Beyt-i Vakdis'e tazim gösterileceğine inanırlarjhatta onlardan daha fazla... Binaenaleyh, Beyt-i Makdis'in tahribi hususunda, onlar tahripçilere nasıl yardım etmiş olabilirler?... c) Ayet-i kerime, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i Mekke'de Allah'a davetten men ederek, O'nu hicret etmeye zorlayan Arap müşrikleri hakkında nazil olmuştur. Böylece o müşrikler hem Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e hem de O'nun ashabına Mescid-i Haram'da, Allah'ı anma hususunda mâni olmuşlardır. Hazret-i Ebu Bekr (radıyallahü anh) evinin yanında bir mescid yapmış, ancak buradan da men olunmuştu. Ona eziyyet edenler arasında Kureyş'in çocukları ve kadınları da bulunuyordu. Cenâb-ı Hakk'ın "Namazında sesini yükseltme, o kadar da kısma!" (Isra, 110) ayetinin bu konuda nazil olduğuda söylenmiştir. İşte bu sebepten ötürü kendisine eziyet edilmesin diye, Hazret-i Peygamber cehren Kur'an okumaktan men edilmiştir. Ebu Cehil de Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sırtına insan pislikleri atıyordu. İşte bunun üzerine, Allah'ı birteşe O'na herhangi bir şeyi ortak koşmayan, huşu ve hudû içinde O'nun için namaz kılan, O'nu tefekkür etmek için kalblerini Mâsivaullah'tan boşaltan, dillerini Allah'ın zikriyle, bedenlerini O'nun azamet ve saltanatından duyulaca lezzetle meşgul eden müslümanları engelleyen şu müşriklerden daha zalim kim olabilir? denilmiştir. d) Ebu Müslim şöyle demiştir: Bundan maksat, Hudeybiye senesinde Medine'den Mescid-i Haram'a gittiği zaman Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i Mescid-i Haram'dan men eden kimselerdir. Ebu Müslim bu görüşüne, Cenâb-ı Hakk'ın: "Onlardan inkâr eden ve sizi Mescid-i Haram'dan men edenler..." (Feth, 25) ayetiyle: "Onlar Mescid-i Haram 'dan men ediyortarken, Allah onlara niçin azâb etmesin?" (Enfâl, 34) ayetini delil getirmiş, Allah'ın, "Ancak korkarak" buyurduğunu da Allah'ın peygamberin gücünü yüceltmesine ve kelimetullâhı üstün kılmasına hamletmiştir. Nitekim Cenâb-ı Hak, münafıklar hakkında, "Andolsun ki biz seni onlara musallat kılacağız; sonra da onlar seninle ancak az bir zaman komşu olabilirler. Lanetlenmiş olarak... Nerede ele geçirilirterse yakalanırlar ve öldürüldükçe de öldürülürler" (Ahzâb, 60-61) buyurmuştur. Bana göre bu hususta beşinci bir izah tarzı daha bulunmaktadır ki, bu nazmın gözetilmesi bakımından daha uygundur. O da, şöyle denilmesidir: Kıble Ka'be'ye çevrilince, bu, yahudilere çok zor geldi. Bunun üzerine onlar, insanları Ka'be'ye yönelerek namaz kilmaktan men etmeye yöneldiler. Öyle ki bazı kâfirleri Kabe'yi tahrip etmeye kışkırtmak suretiyle de, Kabe'yi tahrip etmek hususunda çaba harcamışlardır. Yine onlar, içinde kıbleye müteveccihen namaz kılmasınlar diye, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in mescidini tahribe de çalışmışlardır. Böylece Allahü Teâlâ onları bu konuda kınamış ve onların bu konudaki tutumlarının kötülüğünü beyan etmiştir. Bu açıklama, öncekinden daha uygundur. Bu böyledir, çünkü Allahü Teâlâ, bu ayetten öncek: ayet erde yahudi ve hristiyanların fiillerinin çirkinliğinden bahsetmişti' Bu ayetten sonra da onların fiillerinin çirkinliğini bildirmiştir. O halde bu tek ayetle kastedilenin, müşrikterin Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i Mescid-i Haram'dan men etmeleri hususundaki kötü fiilleri olması nasıl uygun olabilir? Ayeti, hristiyanların Beyt-i Makdis'i tahrip etme çabalarına, -Ebu Bekr er-Razi'nin de izah ettiği gibi-, hamletmek zayıftır. Binaenaleyh, geriye ancak bizim dediğimiz kalır. Bu ayetin mâkabliyle ilgisi hususunda, bazı izahlar bulunmaktadır. Ayeti hristiyanlara ve Beyt-i Makdis'-in tahribine hamleden kimseler şöyle demişlerdir: Bu âyet kendinden öncekiyle, hristiyanların sadece kendilerinin cennet ehli olduklarını iddia etmeleri sebebiyle onlara, "Mescidleri tahrip etme işinde böylesine çalıştığınız halde nasıl olur da cennet size mahsus olabilir?" denilmiş olması itibariyle irtibatlıdır. Ayeti Mescid-i Haram'ın ve diğer mescidlerin tahrip edilmesine hamleden kimselere gelince onlar şöyle demişlerdir: Müşrik Arapların zikri Cenâb-ı Hakk'ın, "ayetinde geçmişti. Burada, bütün kâfirlerin zikrîyle onların kınanmasının da geçmiş olduğu söylenmiştir. Böylece, zem ve kınama, bir kere yahudî ve hristiyanlara; bir başka kere de müşriklere yöneltilmiştir. Maksad Sadece Kabe mi Yoksa Bûtün Mescidler midir? Cenâb-ı Hakk'ın ifâdesi umum ifâde eder. Buna göre bazı alimler bununla bütün mescidlerin kastedildiğini söylemişlerdir. Bazıları da, bizim zikrettiğimiz Mescid-i Haram ve Mescid-i Haram'ın dışındaki Mekke mescidlerine hamlederek şöyle demişlerdir: Hazret-i Ebu Bekr'in Mekke'de.içinde Allah'a ibadet ettiği bir mescidi vardı. Onlar, hicretten önce burayı tahrip etmişlerdi. Alimler içinde, bu ifâdeyi sadece Mescid-i Haram'a verenler de vardır ki, bu Ebu Müslim'in görüşüdür. Çünkü Ebu Müslim, ayette geçen, (......) kelimesini Hudeybiye senesinde, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i Mescid-i Haram'dan men etmekle açıklamıştır. "Şayet, çoğul olan lâfzını, tek bir mescide hamletmek nasıl mümkün olur?" denilirse, biz deriz ki: bu hususuta bazı izahlar bulunmakladır; 1) Bu, tek bir salih kimseye eziyyet edene şu sözü söyleyen kimsenin, Salih kimselere eziyyet edenden daha zalim kim vardır?" sözüne benzer. 2) Mescid, secde edilen yer demektir. Buna göre Mescid-i Haram, te mescid değil, birçok mescid olmuş olur. Cenâb-ı Hakk'ın, buyruğu ns: mahallindedir. Alimler, bunda âmil olan kelime- -ne olduğu hususunda görüşler belirterek, etmişlerdir: a) Bu, (......) fiilinin ikinci mefûlüdür. Çünkü sen, (......) fiilini, "Onu şundan men ettim" diyerek iki mefûl olacak biçimde kullanabilirsin. Bunun bir benzeri de Cenâb-ı Hakk'ın: ( İsra 59) (isra. 94) ayetidir. b) Ahfeş şöyle demiştir: Bu cümleden harf-i cerrinin hazfedilmiş alması caizdir. Sanki şöyle denilmiştir: mescidlerini, oralardan Allah'ın isminin zikredilmesinden men eden.. c) (......) ifâdesinden bedel olmasıdır. d) Zeccâc kendisinde fiili âmil olmak üzere, takdirin, "Kendilerinde Allah'ın isminin zikredilmesini istemeyerek, haşi; mayarak" mânasında olmasının caiz olduğunu da söylemiştir. Mescidi Tahrip Etmek İki Şekilde Olur Mescidi tahrib etmeye çalışmak, şu iki sebepten olay olabilir: a) Namaz kılanları, ibâdet edenleri ve oranın almış olan kimseleri, oralara girmeten men etmektir. İşte bu, mescidlerin bir bakırm tahribi olur. b) Onları yıkmak ve tahrip etmek suretiyle olur. Bir kimse şöyle diyemez: "Kendisinde tahrip olunma emareleri olmadan Beyt-i Haram'ı tahrip etmek manasına almak nasıl doğru olabilir?" Çünkü insanları orada dini ibadetlerini yerine getirmekten men etmek, bir bakıma tahrip etmek gibi olur. Ebu Bekr (radıyallahü anh)'in, Mescid-i Haram'da namaz kıldığı bir bölümü bulunduğu, hicret ettiği zaman Kureyş'in bunu tahrip ettiği de söylenmiştir. Ayetin zahiri, bu fiitin zulüm çeşitlerinin en büyüğü olmasini iktiza eder. Bu, şöyle bir müşkil arzeder: Cenâb-ı Hakk'ın; "Muhakkak ki şirk, büyük bir zulümdür" (Lokman, 13) buyurduğuna göre de şirk bir zulümdür. Şu kadar var ki, şirk bu fiilden daha büyük bir günahtır. Zina, adım öldürme de bu fiilden daha büyüktür. Bu müşkile şu şekilde cevap veririz: Bu mevzuda en ileri derecede söylenecek söz şudur: Bu, kendisine tahsis girmiş olan umumi bir lâfızdır; dolayısıyla bu konu eleştirilemez. Cenâb-ı Hakk'ın: "İşte banlara, buralara ancak korkarak girmeleri yaraşır" buyruğuna gelince, bil ki bu ayette birkaç mesele bulunmaktadır. Korkarak Mescide Girmek Hakkında Farklı Tefsirler Sözün zahirine göre, iman edip de mescidlerin tahribine çalışan kimselere, korkarak girmelerinin dışında, oralara girmek haram kılınmıştır. Bunun herkes için umumi olduğunu söyleyenler ise, bu korkunun tefsiri hususunda birkçok vecih zikretmişlerdir: a) Onların mescidleri istilâ etmeleri ve mü'minleri mescidlerden men etmeleri şöyle dursun, mü'minlerin kendilerini kıskıvrak yakalamalarından göğüs kafesleri tir tir titriyerek girmeleri, uygun düşer. Buna göre mana, şayet kafirlerin zulmü ve isyanları olmasaydı, olması gereken ancak bu olurdu, şeklindedir. b) Bu, Allahü Teâlâ tarafından müslümanlar için, Allah'ın müslümanlan Mescid-i Haram'a ve diğer mescidlere hükümran kılacağını ve O'nun müşriklerden tek bir kimsenin dahi yakalanmadan, böylece azâb edilmekten veya müslüman olmazsa öldürülmekten korkarak girmesi durumu müstesna, onlardan hiç kimsenin Mescid-i Haram'a giremiyeceğine ve onları zelil kılacağına dair, bir müjdedir. Allah bu va'adinin doğruluğunu tahakkuk ettirerek, onları Mescid-i Haram'a girmekten men etmiştir. Ve onlar hakkında, Hazret-i Ebu Bekr-in haccettiği yılda şöyle nida etmiştir: "Dikkat, bu yıldan sonra hiçbir müşrik Kabe'yi haccedemez!.." Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), yahudilerin Arap yarımadasından çıkartılmasını emretmiş, böylece ertesi yıl galip ve hâkim olarak ziyaret etmiş ve hiçbir müşrik O'nun haccetmesine, Mescid-i Haram'a girmesine mani olamamıştır. İşte bu, Ebu Müslim'in "Mescidlerden men'"i müşriklerin Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i Hudeybiye yılında Mescid-i Haram'dan men etmelerine hamletmesinin izah tarzıdır. Ebu Müslim, ayetteki "korku" yu da, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in dâvasının hâkimiyetine ve müşriklerin Hazret-i Peygamber ve O'nun ümmetinden korkacak biçimde, Hazret-i Peygamber'in onlara galip gelme sine hamletmiştir. c) Ayetteki korkunun, müşriklerin başına gelen hakirlik, cizye vererek zelil olmak ve zillet içinde bulunmak manasına hamledilmesidir. d) Müşriklerin Mescid-i Haram'a girmeleri, hasımlaşmak, muhakeme edmek ve karşı delil getirmek için girmek gibi, korku ihtiva eden bir halin dışır da, haram kılınmıştır. Çünkü bütün bunlar korkuyu ihtiva eder. Bunu delili ise "Kendi aleyhlerinde küfre şahid oldukları halde, müşriklerin Allah'ın mescidlerini imâr etmeleri uygun değildir" (Tevbe, 17) ayetidir.. e) Katâde ve Süddî "Allah'ın: Ancak korkar oldukları halde ifâdesi, hristiyanlar Beyt-i Makdis'e ancak korkarak girerler, orada bir hristiyan bulunsa dövülerek eziyet edilir manasınadır" demişler. Bu te'vil kabule şayan değildir. Çünkü Beyt-i Makdis, zamanımızda hükümdar Salahaddin Eyyübî (rh.a) tarafından kurtartlıncaya kadar, yüz seneden daha fazla bir müddetle, hiçbir müslümanın oraya korkmadan girme imkânı bulamayacağı bir şekilde, hristiyanların elinde kalmıştı. f) Gerçi Cenâb-ı Allah 'in: "Onlar oralara ancak korkarak girerler" buyruğu, haber şeklinde bir ifâdedir, fakat bundan murad, onları oraya girmekten nehyetmek ve onları mescidlercten uzak tutmaktır. Nitekim Hak teâlâ, bu manada: Sizin, Allah'ın peygamberine ezâ vermeniz (doğru) değildir" (Ahzâb, 53) buyurmuştur. Cenâb-ı Allah'ın: "Onlar için dünyada hizy vardır" ayetine gelince, alimler ayetteki "hizy" hakkında ihtilâf ederek, bazıları, "Mescidlerden menettikleri için onlara verilen zillet cezası vardır" demişler; diğerleri ise, zimmîler için bu kelimeyi "cizye" diye, harbîler için ise "katledilmek" diye tefsir etmişlerdir. Bil ki bütün bunlar muhtemel manalardır. Çünkü "hizy" ancak ceza yerine geçen, rüsvaylık, hor ve hakir kılma şeklinde olur. Kendinde hor ve hakir kılma manası bulunan herşey bu kelimenin muhtevasına dahildir. Bu, onların küfürde ısrarlarını Allah'ın bir reddedişidir. Çünkü mevcud olan rüsvaylık, hizyin gerektirdiği durumu anlatmaya ihtiyaç bırakmaz. "Büyük azab"a gelince, Allahü Teâlâ onu, son derece ileri bir mübalağa yerine geçecek bir şekilde tavsif etmiştir. Çünkü daha önce bahsedilen ve sıfatları sayılan kimseler en büyük zulmü yapan kimselerdir. Binaenaleyh onların büyük cezaya müstehak olacakları meydandadır. Bu ayette iki mesele vardır: Birinci mesele mescidterin ahkâmı hakkındadır. Bu hususta birçok vecihler vardır: Mescidler Hakkındaki Hükümler Mescidlerin Fazileti Hakkındaki Ayet Ve Hadisler Birincisi, mescidlerin fazileti hakkındadır. Mescidlerin faziletine Kuran, hadis, ve akıl delalet etmektedir. Kur'an birçok delalet ayette buna delalet eder: 1) Allahü Teâlâ: "Mecidler Allah'ındır. Öyleyse Allah ile birlikte hiçbirşeye tapmayınız" (Cin, 18) buyurarak, sadece ona ait olduğunu ifâde eden lam-ı ihtisas ile, mescidleri kendi zatına izafe etmiş ve bu has oluşu, "Allah ile birlikte (oralarda) hiçbirşeye tapmayınız" buyruğu ile kuvvetlendirmiştir. 2) Cenâb-ı Hak: "Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve Ahiret Günü'ne iman edenler imâr ederler" (Tevbe, 18) buyurmak suretiyle mescidleri imâr etmeyi imanın bir delili kılmıştır. Hatta ayet zahiri ile, imanın sadece bu kimselere münhasır olduğunu göstermektedir. Çünkü ayetin başındaki (Ancak) kelimesi hasr içindir. 3) Allahü teâlâ, "O evlerde Allah' yükseltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin vermiş (emretmiştir). Onlar buralarda sabah akşam O (Allah)'ı tesbih ederler" (Nür, 36) buyurmuştur. 4) Tefsirini yapmakta olduğumuz bu ayette Cenâb-ı Allah: "Allah'ın mescidlerinde, O 'nun adının anılmasını menedenlerden daha zâlim kim olabilir!.., " buyurmuştur. Bu ayetin zahiri, mescidleri harâb etmeye uğraşmanın, müşriklerin en kötü hali olduğunu gösterir. Çünkü, Cenâb-ı Allah, "Şirk hiç şüphesiz büyük zulümdür" (Lokman, 13) buyurduğu için, "Daha zâlim kim olabilir!" ifâdesi müşrikler için kullanılır. Mescidleri harab etmeye koşmak fıskın (günahın) en ileri derecesinde olunca, mescidleri imar etmeye, canlandırmaya koşmak ve gayret etmenin de imânın en ileri derecesi olması gerekir. Mescidlerin Fazileti Hakkında Hadisler Mescidlerin faziletini gösteren hadislere gelince: 1) Buhârî ve Müslim Sahih'lerinde şunu rivayet etmişlerdir: Hazret-i Osman b. Affân (radıyallahü anh) bir mescid (cami) yaptırmak istedi. Müslümanlar bunu hoş karşılamadılar ve bu işten vazgeçmesini istediler. Bunun üzerine o, "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle dediğini duydum" dedi: "Kim Allah için bir mescid binâ ederse, Allah o kimse için o mescid şeklinde cennette bir bina yapar." Bir başka rivayette de, "Allah o kimse için cennette bir ev yapar." 2) Ebu Hureyre (radıyallahü anh)'nin rivayetine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: 'Allah'a beldelerin en sevimli gelen yerleri oraların mescidleridir, en sevimsiz gelen yerleri ise oraların çarşılarıdır" Müslim, Mesâcid. 208 (1/464). Bil ki bu haber mescidlere sayg, duyma hususunda akli bir hikmete dikkat çekmektedir. Bunun izahı şöyledir Yerler ve zamanlar ancak Allah'ın zikri ile şeref kazanırlar. Buna göre mescid, Allah'ı zikretmenin bir mekânı olup, Allah'ın zikrinden gafil olan kimse bile oraya girdiğinde Allah'ı hatırlar. Çarşılar ise, bunun aksinedir. Zira oralar dünyaya yönelme yeri olup, Allah'tan gafil olmaya yöneltir ve Allah yolunda tefekkür etmekten uzaklaştırır. Öyle ki Allah'ı zikreden kimse bile çarşıya girdiğinde Allah'ı hatırlamaktan gafil hale gelir. İşte bundan dolayı şüphesiz mescidler yerlerin en şereflisi, çarşılar ise en kıymetsizidir. Mescidlere Gitmenin Fazilet ve Sevabı İkincisi, mescidlere gitmenin fazileti hakkındadır. Ebu Hureyre (radıyallahü anh)'den Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim evinde temizlenir ve Allah'ın farzlarından bir farzı yerine getirmek üzere, Allah'ın evlerinden birine giderse, onan her adımından biri bir günahır düşürür, diğeri ise derecesini yükseltir." Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir. 2) Ebu Hureyre (radıyallahü anh), Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Kim sabah akşam mescide devam ederse, Allah her gidip gelişinde onun için cennette bir makam hazırlar." Bu hadisi, Buhâri ve Müslim Sahih'lerinde zikretmişlerdir. 3) Übeyy b. Kâb şöyle demiştir: Medineli müslümanlardan öyle bir adam biliyorum ki evi, mescide en uzak olan zat olduğu halde Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in arkasında cemaata devam eder, hiçbir namazı kaçırmazdı. Ona: "Sıcakta ve karanlıkta binip geleceğin bir eşek satın alsan" denildi. O: "Allah'a yemin olsun ki evimin mescidin yanında olmasını istemem" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bu durum haber verilince, ona bunu sordu. O adam da: "Benim izlerim, adımlarım, aileme gidip gelmem, hep amel defterime yazılsın diye böyle yapıyorum" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Umduğum herşey senin için olacaktır" buyurdu. Bu hadisi Müslim Sahih'inde nakletmiştir. 4) Câbir (radıyallahü anh) şöyle buyurmuştur: "Mescidin yanında boş bir arsa vardı. Selameoğulları Mescid-i Nebi'nin yanına göçmeyi istediler. Bu durum Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ulaşınca, O, onlara: "Sizin mescidin yakınına gelmeyi düşündüğünüzü haber aldım?" diye sordu. Onlar da: "Evet biz bunu istemiştik" dediler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de: "Ey Selameoğulları evinizi terketmeyin, zira mescide gelirken attığınız her adıma sevab yazılır" buyurmuştur. Bu hadisi de Müslim rivayet etmiştir. Ebu Sa'id el-Hudrî (radıyallahü anh)'den, "Hakikat ölüleri biz diriltiriz biz ve (onların) önden yapıp gönderdikleri şeyleri ve eserlerini yazarız" (Yasin. 12) ayetinin bunlar hakkında nazil olduğu rivayet edilmiştir. 5) Ebu Musa el-Eş'arî (radıyallahü anh), Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "İnsanların namaz bakımından en fazla ecir alanları, camilere yol bakımından en uzakta olanlarıdır. Cemaatta namaz kılmak için namaz vaktini bekleyen kimsenin ecri namazını evde kılıp da yatıp uyuyan kimsenin ecrinden daha fazladır." Bu hadisi de hem Buhâri, hem Müslim Sahihlerine almışlardır. 6) Ukbe b. Âmir el-Cühenî, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "İnsan temizlenip, namazı beklemek içffi mescide gittiği zaman, sevablarıni yazan bir veya iki kâtib meleği mescide her adımına karşılık on iyilik yazar. Nescidde namazı beklerken oturan kimse, Allah'a ibâdet etmekte olan kimse gibi kabul edilir. Bu kimse evinden çıkıp tekrar evine dönünceye kadar namaz kılmakta olan kimselerden yazılır." 7) Sa'id b. Müseyyeb'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: Ensardan birisinin ölümü yaklaştı. Bunun üzerine o, ailesine: "Evde kimler var?" diye sordu. Onlar: "Senin çoluk çocuğun. Fakat kardeşlerin ve yanında oturup kalkanlar mesciddeler" dediler. Bunun üzerine o: "Beni kaldırınız" dedi. Orada bulunanlardan biri, onu kendisine yaslayarak kaldırdı. O iki gözünü açıp, orada bulunanlara selâm verdi. Onlar da adamın selamını alıp ona hayır duada bulundular. Bunun üzerine o adam: "Bugün Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den duyup da daha önce Allah rızası için hiç kimseye söylemediğim bir hadisi size miras bırakıyorum, Bu hadisi söylerken de yine Allah rızası için söylüyorum. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle dediğini duydum: "Kim evinde güzelce abdestini alır, sonra müslümanlarla birlikte namazı cemaat halinde kılmak için mescide giderse, o sağ ayağını her kaldırışında Allah ona birsevab yazar, sol ayağını bastığında buna karşılık da, mescide gelinceye kadar, bir günahını siler. İmamla birlikte namazını kılınca günahları bağışlanmış olarak döner. Eğer o namazın bir kısmına yetişip bir kısmına yetişemezse de durum aynı olur. Ebu Davud, Salat. 50 (1/54). 8) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle dediğini Ebu Hureyre (radıyallahü anh) nakletmiştir:- "Kim güzelce bir abdest alır, sonra mescide gider, insanları namazı bitirmiş olarak bulursa, Allah ona o mescidde cemaatle namaz kılıp orada bulunanların sevabının aynısını verir. Bu durum, onların sevablarından hiçbirşey eksiltmez. Ebu Davud, Salat. 51 (1/155). 9) Ebu Hureyre (radıyallahü anh), Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Dikkat edin. Size Allah'ın kendisi sebebiyle günahları affedip, dereceleri yükselttiği şeyi haber vereyim mi?" Sahabe, "Evet, ya Resûlallah, " dediler. O da şöyle buyurdu: "Zorluklara karşılık tastamam abdest almak, mescidlere çokça adım atmak, bir namazı kıldıktan sonra diğerini beklemek, işte sizin nöbetiniz budur, işte sizin nöbetiniz budur " Müslim, Taharet, 14 (1/219). Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir. 10) Ebu Seleme b. Abdurrahman, Dâvûd b. Salih'e: "Ey iman edenler, sabredin, sabırda yarışın ve nöbet beklesin..." (Âl-i İmran, 200) ayetinin kim hakkında nazil olduğunu biliyor musun?" diye sordu, O, "Hayır ey kardeşimin oğlu" cevabını verdi. Ebu Seleme şöyle dedi: Ebu Hureyre (radıyallahü anh)'nin , "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında nöbet tutulan bir savaş yoktu, fakat bir namazdan sonra diğer namazı bekleme vardı" dediğini duydum. 11) Büreyde (radıyallahü anha), Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Karanlıkta mescide yürüyen kimselere, kıyamet gününde tam nurları olacağım müjdele" Ebu Davud. Salât, 49 (1/154). Nehâ'î kendilerinin, karanlık gecede mescide gitmenin bu sevabı gerekli kıldığı görüşünde olduklarını söylemiştir. 12) Evzâ'î şöyle demiştir: Muhammed ashabının ve iyilik yolunda onlara tâbi olanların beş özelliğinden bahsedilirdi. Cemaata devam etmek, sünnete uymak, mescid yapmak, Kur'an okumak ve Allah yolunda cihad etmek." 13) Ebu Hureyre (radıyallahü anh), Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Kim Allah için, helal malından Allah'a ibâdet edilen bir bina (cami) yaparsa, Allah da onun için cennette inci ve yakuttan bir bina yapar " Buna yakın bir hadis için bkz. Müslim, Mesacid, 24 (1/378). 14) Ebu Zer (radıyallahü anh), Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kim Allah için bağırtlak kuşu folluğu kadar da olsa bir mescid bina ederse, Allah cennette ona bir ev yapar " İbn Mâce. Mesâcid, 1 (1/243). 15) Ebu Sa'id el-Hadri (radıyallahü anh), Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bir adamın mescide gitmeyi alışkanlık haline getirdiğini görürseniz, onun mü'min olduğuna şehâdet ediniz " Tirmizî, Tefsir, Tevbe, 18 (V/277). Çünkü Allahü teâlâ: "Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve âhiret gününe inananlar imâr ederler" (Tevbe. 18) buyurmuştur. 16) Ashab-ı Kiram'ın bazılarının şöyle dedikleri rivayet edilmiştir: "Mescidler Allah'ın evlendir. O mescitlerde Allah 'ı ziyaret eden kimselere Cenab-ı Allah mutlaka ikram eder." 17) Enes (radıyallahü anh). Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) "Allah'ın evlerini imâr edenler, Allah'a ait evler (olan mescidlerin) sakinleridir" buyurduğunu rivayet etmiştir. 18) Enes (radıyallahü anh), Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Allahü teâlâ şöyle buyurur: "Yerdekilere sanki azab etmeye karar veriyorum ama evlerimi imâr edenlere, Allah için birbirini sevenlere ve seher vakitlerinde istiğfar edenlere baktığımda bundan vazgeçiyorum." 19) Enes (radıyallahü anh), Peygamberimizin, Gökten bir büyük belâ indirildiği zaman, mescidleri imâr edenlerden (namazlarını mescidlerde cemaatle kılan kimselerden) o belâ çevrilir" buyurduğuna rivayet etmiştir. 20) Selman (radıyallahü anh), Ebu'd Derda (radıyallahü anh)'ya mektubunda şöyle yazmıştır: "Ey kardeşim, kalacağın yer mescidler olsun. Çünkü Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şunu dediğini duydum:"Mescidler, her müttakinin evidir. Allah, mescidleri evleri sayan kimselerin rahatlık, rahmet ve sırattan geçip Allah 'in rızasına ulaşmasına kefil olmuştur." 21) Sa'id b. Müseyyeb, Abdullah b. Selâm (radıyallahü anh)'dan şunu nakletmiştir: "İnsanların mescidlerde birer makamı ve bu makamda beraber oturdukları melek arkadaşları vardır. Melekler onları yerlerinde bulamadıkları zaman, onları soruştururlar. Eğer hastalanmış iseler, onları ziyaret ederler. Eğer bir sıkıntı içinde iseler onlara yardım ederler." 22) Hasan el-Basrî, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şu hadisini nakletmiştir: "İnsanlara, mescidlerindeki konuşmalarının dünya işleriyle ilgili olacağı bir zaman gelecektir ki siz onlarla oturmayınız. Allah'ın onlara ihtiyacı yoktur." 23) Ebu Hureyre (radıyallahü anh), Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Münafıkların kendisiyle tanındıkları alâmetleri vardır: Onların selamları lanet, yemekleri yağma, ganimetleri ihanettir. Onlar mescidlere ancak hemen geri gitmek için, namaza da sonunda gelirler. Ne ülfet ederler, ne ülfet olunurlar. Onlar gece kötülük kurarlar, gündüz de böbürlene böbürlene dolaşırlar " Ahmed ibn Hanbel. 11/293. 24) Ebu Sâid el-Hudri ile Ebu Hureyre (radıyallahü anh)'nin rivayet ettikleri hadiste. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah yedi kısım kimseyi kendi gölgesinden başka gölgenin bulunmadığı (kıyamet) gününde gölgelendirir: Âdil devlet adamı, Allah'a ibâdetle büyüyen genç, mescidden çıktığı andan dönünceye kadar gönlü mescide bağlı kalan adam, Allah için birbirini seven ve Allah için bir araya gelip ayrılan iki kimse, hiç kimsenin olmadığı yerde Allah'ı anıp gözleri yaşla dolup taşan insan, güzel ve hoş bir kadın kendisini (zinaya) davet ettiği halde, "Ben Allah'dan korkarım" diyen adam ve sağ elinin verdiğini sol eli bilemeyecek kadar gizli bir şekilde sadaka veren bir kimse." Bu hadisi Buhâri ve Müslim Sahih'lerinde rivayet etmişlerdir. 25) Ukbe b. Amir, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Mescide gitmek için evinden çıkan kimsenin her adımına mukabil sevaplarını yazan melek on iyilik yazar. Cemaatta namaz kılmak için mescidde bekleyen, sanki ibâdet etmekte olan insan gibidir. Bu kimse evine dönünceye kadar namaz kılmakta olan kimselerden sayılır." 26) Abdullah b. Mübarek, Hakim b. Züreyh b. el-Hakem'den şöyle dediğini rivayet etmiştir: Sa'id b. Müseyyeb'e babamın şöyle sorduğunu duydum: "Cenazede bulunmak mı daha çok hoşuna gider, mescidde oturmak mı?" O şöyle cevap verdi: "Cenaze namazı kılana bir kırat sevab vardır. Cenazeye kabre konuncaya kadar teşyî eden kimseye ise iki kırat sevab vardır. Mescidlerde oturmak benim daha çok hoşuma gider. Çünkü sen orada Allah'ı tesbih eder, tevhidi okur ve Allah'dan mağfiret dilersin." Melekler de: "Allah'ım, onun duasını kubul et ve onu bağışla" derler. Böyle yaparsan sen de, "Allah'ım, Sa'id b. Müseyyeb'i bağışla"de." Üçüncüsü, mescidleri süsleme konusundadır: 1) İbn Abbas (radıyallahü anh), Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir. Ben, mescidlerin yükseltilmesi ile emrolunmadım " Ebu Davud, Salât 12(1/122). Hadiste geçen teşyîd (yükseltme) den murad, binanın yüksek yapılmasıdır. Cenâb-ı Allah'ın, "Yüksek burçlarda..." (Nisa, 78), yani "yüksek olarak yapılmış yerlerde" ayeti de bu manayadır. 2) Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), bir mescid yapmayı emretti ve mimara şöyle dedi: "İnsanların yağmurdan koruyacak bir bina yap, kırmızı sarı renklerle onu süslemekten sakın. Yoksa o zaman insanlar fitneye düşer." 3) Hazret-i Osman (radıyallahü anh), mescidde alçıdan yapılıp asılmış bir portakal gördü de onun kesilmesini (kırılmasını) emretti. 4) Ebu'd Derdâ (radıyallahü anh), "Mushaflarınızı süsleyip, mescidlerinizi tezyin ettiğiniz zaman, helak olursunuz" demiştir. 5) Ebu Kılâbe, Enes b. Malik (radıyallahü anh) ile erkenden Zaviye'ye doğru çıktık. Sabah namazı vakti girdi. Derken bir mescide rastladık. Hazret-i Enes (radıyallahü anh): Keşke bu mescidde namaz kılsaydık" dedi. Bunun üzerine bazi kimseler, "Başka bir mescide gidelim" dediler. Enes (radıyallahü anh): "Hangi mescide?" deyince, onlar "Yeni yapılan bir mescide.." dediler. Enes (radıyallahü anh) ise, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu dedi: "Ümmetimin mescidler hususunda birbirine öğündükleri halde, pek azı müstesna, (namaz kılarak) onları, imâr etmeyecekleri bir zaman gelecektir " Buhari, Salat, 64. Tahiyyetu'l-Mescid Namazı Hakkında Dördüncüsü, Tahiyyetü'l-Mescid (mescide girince kılınması mendub olan iki rekâtlık namaz) hakkındadır. Buhârî ve Müslim'in Sahih'lerinde Ebu Katâde es-Sülemi'den rivayet edilen hadise göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz, camiye girdiğinde, oturmadan önce iki rekat namaz kılsın. '"Bil ki bu hüküm, Hasan el-Basri, Mekhûl, İmâm Şafiî, İmam Ahmed ve İshâk'ın mezhebidir. Bazı âlimler, mescide girenin namaz kılmadan oturabileceğini söylemislerdir. Bu görüşe İbni Sîrin, Atâ b. Ebî Rebâh, Nehâi ve Katâde zâhib olmuşlardır. İmâm Malik, Sevrî ve Hanefiler (Ashab-ı Rey) de bu görüştedir. Beşincisi: Mescide Giren Kimsenin Ne Okuyacağı Hazret-i Fatma (radıyallahü anhnha)'nın babasından (are) rivayet ettiği hadise göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) mescide girerken, Muhammed'e salat-u selam okuyup, "Ya Rabbi! Günahlarımı bağışlayıp bana rahmet kapılarını aç" der, çıkarken de yine Muhammed'e salat-u selam okuduktan sonra Rabbi, günahlarımı bağışlayıp, bana fazlının kapılarını aç" derdi. Ibn Mâce. Mesâcid, 13 (1/253-254) Altıncısı: Mescidde Namazı Beklemenin Sevap ve Fazileti Altıncısı namazı beklemek için mescidlerde oturmanın fazileti hakkındadır. 1) Ebu Hureyre (radıyallahü anh), Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ınşöyle buyurduğunu nakletmiştir: "İçinizden herhangi biriniz, abdestii olarak devam ettiği müddetçe namaz kıldığı yerde oturup beklerse melekler onun için şöyle dua ederler: "Ya Rabbi, onu, ya Rabbi ona merhamet et"der Buhâri, Salat. 36. 2) Rivayet edildiğine göre Osman b. Maz'un (radıyallahü anh), Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek. "Kendimi hadım ettirmeme müsaade et" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hadım eden ve kendisini hadım ettiren bizden değildir. Ümmetimin hadımlığı oruç tutmadır" buyurdu. Bunun üzerine Osman b. Maz'ûn: "Ya Resulallah, ibadet için gezmem hususunda bana izin ver" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de "Ümmetimin seyahati Allah yolunda cihâd etmeleridir" dedi. Bunun üzerine Osman (radıyallahü anh), "Bana ruhbanlık hususunda müsaade et" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de: "Ümmetimin ruhbanlığı, cemaatle namazı beklemek için mescidlerde oturmaktır" buyurdu. Yedincisi: Mesciddlerde Alış-Veriş Yapma Mekruhtur Yedincisi mescidlerde alış-veriş yapmanın mekruh olduğu hakkındadır. Amr b. Şuayb'ın babası vasıtasıyla dedesinden (yani Abdullah b. Amr b. As'dan) rivayet ettiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), mescidlerde karşılıklı şiir söylemekten, alış-veriş etmekten, cum'a günü namazdan önce halka kurup oturmaktan nehyetmiştir. Bil ki ilim ehlinden bazıları mescidlerde alış veriş yapmayı mekruh görmüşlerdir. Bu görüş Ahmed b. Hambel, İshâk ve Atâ b. Yesâr benimsemiştir. Atâ b. Yesâr, mescidde birşeyler satan kimselere rastladığında şöyle dedi: "Dünya pazarlarına git, burası sadece âhiret pazarıdır." Safim b. Abdullah b. Ömer b. el-Hattab (radıyallahü anha)'ın, Mescid-i Nebi'ye bitişik "Bethâ" dediği geniş bir arsası vardı. Bu zat şöyle derdi: Şamata yapmak, şiir söylemek veya gürültü yapmak isteyen şu arsaya çıksın. Bil ki bizim rivayet ettiğimiz hadis camide halka kurup oturmanın ve cuma günü namazdan önce ilim müzakere etmek için toplanmanın mekruh olduğuna delâlet eder. Allah'ı zikirle namazla meşgul olmak ve hutbeyi dinlemek ise mekruh değildir. Namazdan sonra bir araya gelip halka kurmakta bir beis yoktur. Mescidde kaybettiği eşyasını sorup aramak ve zikir dışındaki hususlarda yüksek sesle konuşmak da mekruhtur. Ebu Hureyre (radıyallahü anh) şöyle buyurmuştur: Mescidde yitiğini bulmak için arayıp soran kimseyi dinleyen, "Allah onu sana geri vermesin (onu bulamayasın!) Çünkü mescidler bunun için yapılmamıştır" desin. Yine Ebu Hureyre (radıyallahü anh)'den, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Mescidde birşey satan veya alan birisini gördüğünüzde, "Allah alış verişini kârlı kılmasın" deyiniz." Tirmızi, Buyu, 75(3/611). Ebu Süleyman el-Hattabi (r.h) şöyle demiştir: "Buna, mescidin yapılış gayesine uygun olmayan, insanların muamele ve haklarıyla ilgili herşey girer? Seleften bazıları, mescidde dilencilik yapmanın mekruh olduğunu söylemişlerdir. Bazı selef, mescide dadanan dilenciye sadaka verilmeyeceğini de söylemişlerdir. Keza mescidlerde hadlerin (şer'î cezaların) uygulanması nehyedilmiştir. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), had cezası gereken iki kimsenin mescidden çıkarılmasını söylemiştir. Hazret-i Ali(radıyallahü anh)'nin de böyle söylediği rivayet edilmiştir. Mu'az b. Cebel ise şöyle demiştir: "Mescidler beş şeyden uzak tutulmuştur: İçinde cezaların uygulanmasından, haraç alınmasından, şiirlerin okunmasından, yitik eşyaların aranmasından ve çarşı pazar haline getirilmekten." Seleften bazıları, mescidde hüküm vermede bir sakınca olmadığına kânî olmuştur. Çünkü Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Aclân ile hanımı arasında mescidde mülâane (lanetleşrne) yaptırmıştır. Hazret-i Ömer de, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in minberinde mülâane yaptırmıştır. Kadı Şureyh, Şa'bi ve Yahya b. Ya'mer mescidde hüküm vermişlerdir. Hasan Basrî ile Zürâre b. Evfâ mescidin dışındaki geniş alanda hüküm verirlerdi. Sekizincisi: Mescidde Uyumanın, Tükürmenin Hükmü Sekizincisi, mescidde uyuma hakkındadır. Sahihayn'da Abbâd b. Temim, amcasından, onun, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bir ayağını diğerinin üzerine koyduğu halde mescidde sırt üstü uzandığını gördüğünü rivayet etmiştir. İbni Şihab'dan da, Hazret-i Ömer ve Hazret-i Osman'ın aynı şeyi yapmış olduklarını söylediği rivayet edilmiştir. Bunda, evde müsaade edildiği gibi, mescidlerde de yaslanarak, bağdaş kurarak veya çeşitli istirahat şekillerinde oturmanın caiz olduğuna delil vardır. Ancak yüz üstü yatmayı Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yasaklamış ve, "Bu, Allah'ın buğzettiği bir yatış şeklidir" İbn Mâce Edeb, 27 (2/1227). buyurmuştur. Nâfi'den rivayet edilmiştir ki Abdullah b. Ömer bekâr bir delikanlı iken Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in mescidinde yatardı. Bazı alimler mescidde yakabileceğini söylemişlerdir. Abdullah b. Abbas (radıyallahü anha) ise: "Mescidleri gece yatılacak veya öğle uykusuna yatılacak yerler haline getirmeyiniz" demiştir. Dokuzuncusu:Mescidlere Tükürmenin Mekruh Olduğu Enes (radıyallahü anh), Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivayet ettiği hadise göre, O şöyle buyurmuştur: "Mescide tükürmek bir günahtır, onun kefareti ise onu toprağa gömmektir. Buhârî, Salat. 37; Müslim, Mesâcid. 55-58 (1/390). Buhari'nin Sahihinde Ebu Zer (radıyallahü anh)'den rivayet edilgine göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Ümmetimin iyi kötü bütün amelleri bana gösterildi. Yolda yürüyene eziyet verecek şeylerin temizlenmesini, onların iyi amelleri arasında; mescidde tükürülüp de gömülmeyen balgamı da onların kötü amelleri arasında buldum" Diğer bir hadiste : "Mescid, derinin ateşte büzüldüğü gibir balgamdan dolayı (adetâ) büzülür" buyurulmuştur. Bazı âlimler bu ifâdeden maksadın şu olduğunu söylemişlerdir: O yerin mescid oluşu saygıyı gerektirir. Balgamı oraya tükürmek ise hakaret manasına gelir. Bu ikisi arasında zıtlık vardır. İşte bundan dolayı Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu tezadı "büzülür" ifadesiyle anlatmıştır. Diğer bazı alimler ise, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu sözle mescidde bulunan meleklerin durumunu anlattığını söylemişlerdir. Sahîhayn'da Hammam b. Münebbih'in şöyle dediği yer almıştır: "Bu, Ebû Hureyre'nin Resulullah'-dan bize rivayet ettiği şu şeydir: "Sizden biri namaz kılmak için kalktığında önüne tükürmesin. Çünkü o camide olduğu müddetçe Allah'a münacaatta (ibâdette) bulunur. Sağına da tükürmesin. Çünkü sağında bir melek vardır. Soluna veya ayaklarının altına tükürsün ve tükrüğünü toprağa gömsün." Enes (radıyallahü anh), Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kıble tarafında bir balgam gördüğünü ve bunun çok ağırına gittiğini, hatta yüzünde bu hoşnudsuzluğunun belli olduğunu ve kalkıp eliyle o balgamı yok ettikten sonra: "Sizden biri namaza kalktığında, o Rabbine münacaat halindedir. Bundan dolayı kıblenize tükürmeyin. Sol tarafınıza veya ayaklarınızın altına gelen yere tükürün" buyurduğunu sonra cübbesinin eteğini tutarak içine tükürdüğünü, sonra onu aralayıp, "Böyle yapsın" dediğini rivayet etmiştir. Bu hadisi Buhâ-rî Sahih'inde rivayet etmiştir. Onuncusu: Soğan Sarmısak Yiyen Kimsenin Mescide Girmesi Sahihi Buhari ve Müslim, Enes b. Ömer ve Câbir (radıyallahü anha)'den, Hazret-i Peygambber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: "Kim bu kokan bitkiden yerse, mescidimize yaklaşmasın. Çünkü melekler insanların rahatsız olduğu şeylerden rahatsız olurlar." Cabir (radıyallahü anh), Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: "Kim soğan, sarmısak yerse, mescidimizden uzaklaşsm" dediğini; Hazret-i .Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, içi sebze bulunan bir tencere getirildiğini, Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in onda bir koku hissettiğini ve onun ne olduğunu sorduğunda, baklagillerden bir sebze olduğunun haber verildiğini, bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in buradakilerden birine verin' dediğini ve o kimseye: "Ye.Çünkü ben, senin huzurunda bulunamayacağın zatın (Allah'ın) huzurundayım" dediğini rivayet etmiştir. Bu hadisi Buhârî ve Müslim Sahih'lerinde zikretmişlerdir. Onbirincisi: Evlerdeki Mescidler Hakkında Hişâm b. Urve'nin, babasından, onun da Hazret-i Aişe (radıyallahü anhnha)'den rivayet ettiğiine göre o şöyle demiştir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) evlerde mescid yapmayı, oraları temiz-güzel tutmayı emretmiştir." Enes b. Malik (radıyallahü anh) de şöyle demiştir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), ashabıyla birlikte mescidde iken bir bedevi Arab gelerek, mescidin bir kenarına bevletmiştir. Bunun üzerine Ashab ona, "Ha, hişt yapma" dediler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bırakın ona manî olmayın" dedi ve bilahare o adamı çağırıp, "Bu mescidler abdest bozmaya, bevletmeye ve tuvalet gibi kullanılmaya uygun değildir. Bunlar ancak Kur'an okumak, Allah'ı zikretmek ve namaz kılmak içindir " Benzeri bir hadis için bkz. Ibn Mâce, Taharet, 78 (1/176). dedi ve sonra da bir kova su istedi. Ashab onun bevlettiği yere o suyu dökerek orayı temizlediler. Gayr-i Miislimin Mescide Girmesinin Hükmü Fakîhler, kâfir bir kimsenin mescide girmesi hususunda ihtilâf ettiler. Ebu Hanife bunu mutlak olara caiz gördü, İmam Mâlik ise mutlak olarak gayr-i câiz gördü. Şafiî (radıyallahü anh): "Kâfirin Mescid-i Haram'a ve Harem mahalline girmesine mani olunur" dedi ve görüşüne birçok bakımdan delil getirdi: Cenâb-ı Allah: "Müşrikler ancak pisliktirler. Bundan dolayı, bu senelerinden sonra onlar Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar" (Tevbe, 28) buyurmuştur. İmâm Şafiî şöyle dedi: "Ayetteki Mescid-i Haram'dan murad harem mahallidir. Çünkü Cenab-ı Hak: "Mescid-i Haram'dan bir gece kulu (Muhammed)'i gece yürüten (Allah) ne yücedir!" (isrâ i) buyurmuştur. Halbuki Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i, Hazret-i Hatice (radıyallahü anh)'nin evinden yürütmüştür. Binaenaleyh ayet "Mescid-i Haram'ırç hem sadece Mescid-i Haram manasına, hem de bütün Harem mevkii manasına geldiğine delâlet etmektedir. Her iki durumda da maksad hasıl olmaktadır. Çünkü ihtilâf her ikisi hususundadır. Şayet: Bu yasaktan maksad sadece hac vaktidir. Bu sebepten dolayı Cenâb-ı Allah, "Bu senelerinden sonra" buyurmuştur. Çünkü hac ancak senede bir kere yapılır denilirse, biz deriz ki: Bu görüş birkaç bakımdan zayıftır: a) Bu, gereksiz yere ayetin zahirî manasını terketmektir. b) Fıkıh Usûlü'nde de sabit olan kaideye göre bir hükmün bir vasfa dayanması, o vasfın, hükmün illeti olduğunu gösterir. Bu ise, onların Mescid-i Haram'a yaklaşmalarına mâni olan şeyin, necis olmaları olduğunu gösterir. Bu da, onların, müşrik oldukları sürece Mescid-i Haram'dan uzak tutulmalarını gerektirir. c) Eğer Allahü teâlâ, bu ayeti ile bu yasağın sadece hac mevsiminde olduğunu murâd etmiş olsaydı, haccın rükünlerinin çoğunun ifâ edildiği bir mıntıkayı zikrederdi ki bu Arafat mıntıkasıdır. d) Bundan muradın sadece hac mevsiminde Harem'e girme olmadığının delili, sıkıntısından korkarsanız, Cenâb-ı Allah sizi yakında kendi fazlından zenginleştirecek" (Tevbe 28) ayetidir. Buna göre, Allahü teâlâ bununla, ticaret maksadıyla Harem'e girmeyi kastetmiştir. 2) Cenâb-ı Allah, “Onlar oralara ancak korka korka girerler" (Bakara, 114) buyurmuştur. Bu ifâde, onların Mescid-i Haram'a girmemelerini, fakat bu delilin ifâde ettiği hükme rağmen eğer girerlerse oradan çıkartılmaktan korkmalarını gerektirmektedir. Şayet: "Bu ayet Beyt-i Makdîs'i tahrib eden veya Allah'ın Resulünü Ka'be'de İbâdet etmekten alıkoymuş olan kimselere mahsustur. Yine Allah 'in, "Onlar oraya ancak korka korka girerler" ayetinden maksad, oradan sadece çıkartılma korkusu değil, hem çıkartılma hem de cizye ödeme korkusudur" denilirse, biz deriz ki: Birinci kısma cevabımız: "Allah'ın mescidlerinden meneden kimseden daha zâlim kim var" (Bakara. 114) hükmü umum ifâde etme bakımından zahirdir.-Bu sebeple bunu bazı durumlara tahsis etmek zahirin hilâfına bir harekettir" diye cevab veririz. İkincisine ise: "Zahir olan Allah'ın, "Onlar oraya ancak korka korka girerler" sözü, bu korkunun ancak oraya girmeden dolayı meydana geleceğini gerektirir. Onların iddiasına göre ise, korku Mescid-i Haram'a girmeden dolayı olmayıp, başka birşeyden dolayı meydana geliyor. Bu izahla onların sözü düşer" diye cevap veririz. 3) Allahü teâlâ, "Müşrikler, kendi küfürlerine bizzat kendileri şâhid ikenr Allah'ın mescidlerini imâr etmezler" (Tevbe, 17) buyurmuştur, Mescidleri imâr etmek iki türlü olur: a) Onları yapıp tamir etmek; b) Oralarda bulunup, oralara devam etmek. Nitekim, "Falanca, falanca mescidi imâr ediyor" denilir, bunun manası, "O, orada bulunuyor, oradan ayrılmıyor" demektir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de "Bir insanın mescidlere gitmeyi alışkanlık haline getirdiğini görürseniz, onun mü'min oliuguna şâhid olun" buyurmuştur. Bu böyledir. Çünkü Cenâb-ı Hak: "Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe imân edenler imâr ederler" (Tevbe, 18) buyurmuş ve mescidlerde bulunmayı, oraları imâr etme (tamir, şenlendirme, yaşatma) diye kabul etmiştir. 4) Harem mahalline, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yaptığı şu duadan dolayı, saygı göstermek vacibtir: "Ey Allah'ım! Bu evin (Ka'be'nin) şerefini sayılmasını, tazimini ve mehabetini artır. " Buna göre Harem'i küçük düşürecek şeylerden korumak vacibtir. Kâfirlerin oraya girmesine müsaade etmek, Harem'i onların hakaretine sunmak demektir. Çünkü onların Harem hususundaki inançları bozuk olduğu için, çoğu kez ona değer vermez, onu kirletmeye ve pisletmeye cüret ederler. 5) Hak teâlâ, "Evimi, onu tavaf edenler için temizle" (Hac, 26) ifadesiyle, Beytullâh'ı temiz tutmayı emretmiştir. Halbuki müşrikler, Cenâb-ı Allah'ın "Müşrikler ancak pisliktirler" (Tevbe, 28) ifâdesinden dolayı pisliğin kendisidirler. Harem'i pislikten temizlemek ise vâcibtir. Buna göre kâfirleri oradan uzak tutmak da vâcibtir. 6) Biz cünübün mescide giremeyeceğinde icmâ ettik. Buna göre kâfirin öncelikle oraya girememesi gerekir. Fakat bu görüş İmâm-ı Malik'in mezhebinin gereğidir. Onun mezhebine göre kâfirler hiçbir mescide giremezler. Ebu Hanife, (rh.a) kendi görüşüne bazı deliller getirmiştir: 1) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, kendisine Yesrib heyeti geldiğinde, onları mescidde konaklattığı rivayet edilmiştir. 2) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kim Ebû Sufyan'ın evine girerse emniyettedir, kim Ka'be'ye girerse emniyettedir. " Bu hadis, kâfirlerin Ka'be'ye girmelerinin mubah olduğunu gösterir. 3) Kâfirin diğer mescidlere girmesi caizdir. Müslümanlar gibi onun Mescid-i Haram'a girmesi de caizdir. Ebû Hanife'nin ilk iki hadisine şöyle diyerek cevap veririz: O iki rivayetin hükmü İslâm'ın ilk yılları için geçerlidir, bu âyetle neshedilmişlerdir. Ebû Hanife'nin yaptığı kıyasa da şu şekilde cevap veririz: Mescid-i Haram kadr-ü kıymet bakımından diğer mescidlerden yücedir. Böylece aradaki fark ortaya çıkmış olur. En doğrusunu Allah bilir. |
﴾ 114 ﴿