162"Gerçekte küfredip de, kâfir oldukları halde ölenler yok mu? İşte, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerinedir. Onlar, o ateşte ebedi kalıcıdırlar. Onların, ne gördükleri azâb hafifletilir, ne de onlara mühlet verilir". Bilmek gerekir ki, bu ayet hakkında birkaç mesele vardır: Birinci Mesele Hak teâlâ'nın yetinin zahiri böyle olan herkese şamildir. Bunun, böyle olanlardan bir kısmına tahsis edilmesinin mânası yoktur. Ebu Müslim şöyle demiştir. "Bu âyeti daha önce zikredilen kimselere, yani ayetleri ketm eden, gizleyen kimselere hamletmek gerekir."O, bu görüşünü şu şekilde açıklamıştır "Allahü Teâlâ, ayetlerini gizleyen kimselerin durumunu açıklayıp, daha sonra da onlardan tevbe edenlerin durumunu beyân ettikten sonra, böylesi kimselerden tevbesiz olarak ölenlerin durumunu zikretmiştir.Yine Allahü Teâlâ, ayetleri ketm eden kimselerin bu dünya hayatında yaşarlarken "mel'ûn" olduklarını zikrettiği için, bu ayette onların öldükten sonra da "mel'ûn" olduklarını beyan etmiştir."Ebû Müslim'in bu görüşüne şu şekilde cevap verilir: Bu ancak, tevbesiz olarak ölen kimseler birinci ayetin muhtevasına girmediği zaman doğru olur. Ama bunlar, birinci ayetin muhtevasına dahil oldukları zaman, onları tekrar zikretmeye gerek kalmaz. Bu sebeple de sözü (ayeti), yeni bir işe hamletmek gerekir. İkinci Mesele Ayeti kerimede bir insan küfür üzere öldüğü zaman, herhangi bir şarta bağlanmaksızın ona, ilahi tehdit gerekli olur. Şart bulunmadığı zaman şarta bağlı olan şey de bulunmayacağı için, biz ölmezden önce kâfir kimsenin tevbe etmesi durumunda, durumunun böyle olmayacağını anlamış olduk. Üçüncü Mesele Eğer, "Kendi dindaşları ona lanet etmediği halde, nasıl bütün insanlar ona lanet ediyor?" denilirse, biz de buna şu şekilde cevap veririz: a) Onun dininde olanlar, ona lanet ederler.. Çünkü Cenâb-ı Hak, "Sonra kıyamet gününde siz birbirinizi İnkâr eder ve birbirinize lanet edersiniz" (Ankebût, 25) buyurmuştur. b) Katâde ve Rebî, Cenâb-ı Hakk'ın, "bütün insanlar" sözüyle mü'minleri kastettiğini, sanki onlardan başkasına itibar etmediğini ve sadece mü'minlerin insan olduğuna hükmettiğini söylemişlerdir. c) Herkes cahil ve zâlime lanet eder. Çünkü cahilliğin ve zulmün kötü olduğu (kabih olduğu) akıllarda yerleşmiştir. İnsan kendisinin de böyle olduğunu bilmese bile, kendisi haddi zatında câhil veya zâlim olduğu zaman, câhile ve zâlime laneti kendisine de şamit olur. Bu görüş Süddîye aittir. d) Lanetin yapılması, lanete müstehak olma manasına hamledilebilir. Bu durumda ayet umûm ifâde eder. Dördüncü Mesele Ebu Bekr er-Râzî şöyle demiştir: "Ayette, müslümanların kâfir olarak ölen kimseye lanet edebilecekleri, her nekadar kâfirden ölümü ile mükellefiyetleri kalksa bile ondan lanetin sakıt olmayacağı ve lanetten kurtulamayacağı hükmüne delâlet vardır. Çünkü Hak teâlâ'nın, "Ve bütün insanlar" ifâdesi, o kâfirin ölümünden sonra, ona lanet etmemiz manasını ifâde eder. Bu âyet bir kâfir delirdiği zaman, delirmesinden dolayı mükellefiyetinin düşmesinin, ona laneti düşürmediğini ve onun o lanetten kurtulamayacağını gösterir. İmân ve iyi hal gibi övgüyü ve dostluğu gerektiren diğer şeyler hususunda da bu böyledir. Çünkü böyle olan kimsenin ölümü veya delirmesi, bunlardan önceki durumunun hükmünü değiştirmez." Beşinci Mesele Muvâfât görüşünde olan (insanı son nefesindeki durumuna göre değerlendiren) kimseler, bu ayeti görüşlerine delil getirerek şöyle demişlerdir: "Allahü teâlâ kâfire lanet etmeyi, onun küfür üzere ölmesi şartına bağlamıştır. Buna göre eğer o kâfir, ölümünden önce lanete müstehak olsaydı, bu şarta bağlanması doğru olmazdı. Binaenaleyh insan ancak küfür üzere ölürse lanete müstehak olur. İman da böyledir. Kişi ancak imanlı öldüğü zaman medhe müstehak olur." Bunların görüşüne şöyle cevap verilir: Küfür üzere ölen kimselere terettüb eden hüküm, bir çok şeyi ihtiva eder. Meselâ onun ölmesi halinde lanet edilmesi, cehennemde ebedî kalacak olması bunlardandır. Bize göre bunların hepsine birden "lanet" denir. O halde daha niçin o kimse hakkında ancak lanet olur diyorsunuz? Altıncı Mesele "Küfr" kelimesinin de şeriatın kullandığı ıstılahlardan olduğunu ve lüğav asıl manası üzere kaldığını söyleyen Mu'tezile bu görüşlerine, "Onlar, kâfirler oldukları halde ölenler..." ayetini delil getirmişlerdir. Halbuki Hak teâlâ, o kâfirleri ölüm esnasında "kâfirler" diye nitelemiştir, Örtmek ve gizlemek manasına olan küfrün, ölüm esnasında onlarda kalmadığı malumdur. Çünkü hakikati örtmek, ancak diri ve akli başında olan kimseler hakkında sözkonusudur. Yedinci Mesele Ayet, te'kîde rağmen umûmî bir ifâdenin tahsis edilebileceğinı gösterir. Çünkü Allahü teâlâ'nın Ve bütün insanlar" ifâdesi, "Ayetteki nâs'tan murad, insanların hepsi değil uır kısmıdır " diyenlerin görüşüne göre (nâs) kelimesi tahsis edilmiştir. Ebedî Azap ve Lanetin Mânası Allahü teâlâ'nın, "Orada ebedi kalıcılar oldukları halde.." buyruğu ile ilgili birkaç mesele vardır: Birinci Mesele Mulûd, uzun müddet kalış manasınadır. Bir insan bir şeye iyice yapışıp, ona meylettiği zaman söylenen ifadesi de bu köktendir. İkinci Mesele Allahü teâlâ'nın ifâdesindeki âmil zarfıdır. Çünkü bu zarfta, lanet için istikrar manası vardır. (......) kelimesi, buna göre, deki zamirinden hâldir. Bu, tıpkı senin Onların, zelil oldukları halde, malları vardır" demen gibidir. Üçüncü Mesele (......)daki zamiri, lanete râcîdir. Bu zamirin (......) kelimesine râcî olduğu, fakat, bu (Cehennem)in korkunçluğunu ortaya koymak ve büyük bir şey olduğunu göstermek için, zahiren gelmemiş, mukadder olmuş olduğu da söylenir. Bu, Hak teâlâ'nın tıpkı: "Şüphesiz biz onu (yani Kuranı), Kadir gecesinde indirdik" (Kadr, 1) ayetinde, Kur'ân'ın açıkça değil de zamiriyle gösterilmesi gibidir. Zamirin lanete râcî olduğu görüşü, şu sebeblerden dolayı daha tercihe şayandır: a) Zamir için, eğer daha önce açıkça zikredilen bir merci varsa, zamiri ona râcî kılmak, daha önce zikredilmemiş bir şeye vermekten evlâdır. b) Zamiri tânete râcî kılmak, cehenneme (nâr'e) râcî kılmaktan daha fazla mana ifâde eder. Çünkü lanet, ahirette ikâb ederek İnsanı sevabtan uzaklaştırmak ve onun mükâfaatını dünyada vermektir. Buna göre lanetin içerisine cehennem fazlasıyla dahildir. O halde zamiri lanete vermek daha evlâdır. c) "Onlar, orada ebedî kalıcı oldukları halde..." ifâdesi, onların durumlarını haber vermektir. Zamiri lanete götürmede, bunun o anda olduğu manası vardır. Zamiri cehenneme râcî kılarsak, bu o anda olmaz, o zaman tevil edilmesi gerekir. Bu durumda da zamiri lanete râcî kılmak daha evlâ olur. Allahü teâlâ bu azabın üç sıfatını belirtmiştir: 1) Hulûd: Bu, bize göre uzun bir müddet kalmaktır. Mu'tezile'ye göre ise, (Bakara, 81) ayetinin tefsirinde de geçtiği gibi, devamlı katmaktır. 2) Azabın hiç hafifletilmeyeoeği. Bu, onların başına gelen.ilahi azabın her zaman aynı şiddette olacağı, zaman zaman azalmayacağı, manasınadır. Şayet "Bu aynı oluş şu sebeblerden dolayı imkânsızdır: a) Kişi başkasının durumunu, meselâ azab gibi bir meşakkat içinde olduğunu düşündüğünde, bu kendisi için adetâ azabı bir hafifletme olur. b) Allahü teâlâ, onlara önceden yapılmamış azabları tamamen verir, daha sonra bu önceden yapılmamış cezalar tükenir, esâs cehennem azabı kalır. Bu da bir nevî hafifletme olur. c) Onlar, her nezaman ayette olduğu gibi. küıp gidin o cehenneme, bana birşey söylemeyin." (Mu'minun, 108) diye hıtab olunduklarında, onların kederleri artar" denirse, buna alimler şöyle cevap verir: Bu durumlar arasındaki farklılık çok azdır. Azabın içine batmış kimse bu azıcık eksilmenin farkına varamaz. Ayet bu ilâhî azabın hep aynı şiddette kaldığını gösterdiğine göre, azabın devamlı olması gerekir. Çünkü onlar azabın kesilebileceğini söylemiş olsalardı; onlar bu kesilmeyi tasavvur ettiklerinde bu bir nevî onlardan azabı hafifletmek olurdu. Bunun izahı şöyledir: Dünyada büyük bir sıkıntıya düşen kimse, günler sonra azabtan kurtulacağına dâir müjdelendiğinde, sevinir, neşelenir ve düştüğü bu sıkıntı ona daha kolay gelir. Mihneti ne kadar büyük olursa, azabın kesileceğini tasavvur etmenin ona verdiği sevinç ve hafiflik o nisbette çok olur. 3) Allah'ın Onlara mühlet de verilmez" sözüdür. İnzâr, geri bırakmak ve tehir etmektir. Nitekim Cenab-ı Hak "geniş bir zamana kadar bir mühlet..." (Bakara, 280) buyurmuştur. Buna göre mana, "Onların azabları tehir edilmez, aksine günahlarının dengi bir azaba hemen dücar kılınırlar" şeklinde olur. Allahü teâlâ sanki, bize azâb ve sevâb yurdunun durumunun, dünyanın aksine olduğunu; insanlara dünyada Allah'ın takdir ettiği bir zamana kadar mühlet verildiğini; ahirette ise böyle bir mühletin olmayacağını; Allah'tan mühlet istedikleri zaman onlara mühlet verilmeyeceğini; yardım istediklerinde, yardım olunmayacaklarını; hoşnud edilmeyi istediklerinde hoşnud edilmeyeceklerini ve kendilerine "Yıkılın gidin o cehenneme, bana birsey söylemeyin." (Müminun, 108) denileceğini bize haber vermiştir. Bütün bu hallere düşmekten Allah'a sığınırız. Netice olarak, Allah'ın, bu ayette ikab hakkında zikrettiği bu üç sıfat, kâfirlerin, azabın kesileceğinden, hafifletileceğinden ve tehir edileceğinden ümidleri olmadığına delâlet eder. Allah'tan Başka İlâh Yok |
﴾ 162 ﴿