171

"İnkâr edenlerin durumu, bir bağırış çağırıştan başka bir şey duymayan şeylere seslenen kimsenin hali gibidir. Onlar, hiçbirşeyi anlamayan, sağır, dilsiz ve kördürler" .

Bil ki Allahü Teâlâ kâfirlerden, onların Allah'ın indirdiğine tâbi olmaya çağırıldıklarında, tefekkür ve istidlali bir kenara bırakıp, kendilerini iyice taklide verip de, dediklerini nakledince, onların içinde bulundukları duruma, Allah'ın dediklerine kulak vermemek ve dinî meselelere ilgilerinin azlığı sebebiyle düşmüş olduklarına dinleyenlerin dikkatini çekmek için bu misali getirmiş, böylece onları bu hususta tıpkı "hayvanlar" gibi kabul etmiştir. Bu gibi meseller, dinleyen kimsenin kâfirlerin durumu hakkındaki bilgilerini arttırır, bunu dinlediği zaman, kâfirler onun gözünde küçülür, böylece onlara karşı onun kalbini kırgınlıkla doldurur. Çünkü Cenâb-ı Hak kâfirleri adetâ hayvanlar gibi kabul etmiştir. Bu da, bu hususu dinleyen kimseleri, taklid hususunda onun yoluna girme gibi hususlarda son derece men edici olmuş olur. Burada birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Hayvanlara bağırdığı zaman, "Çoban koyanlara seslendi" denilir. Karganın bağırması ise, (......) kelimesiyle ifâde edilir.

İkinci Mesele

Te'vilci olan âlimlere göre ba âyette iki izah şekli vardır:

1) Ayetin manasını, ayette takdirler yaparak anlamaktır.

2) Herhangi bir takdir yapmadan, ayeti olduğu gibi anlamaktır. Takdirde bulunan âlimler, şu hususları zikrederler:

a) Bu Ahfeş, Zeccâc ve İbn Kuteybe'nin görüşüdür. Bu görüşe göre ayetin takdiri sanki şöyledir: "Kâfirleri hakka davet eden kimsenin misâli, bağıran kimsenin misâli gibidir. Böylece çoban olan o bağıran kimse, hakka davet eden kimsenin yerine geçmiş olur ki, bu kimse de Hazret-i Peygamber ile hakka çağıran diğer kimselerdir.

Yine bu durumda kâfirler de, kendisine bağını ip çağırılan davarlar yerine geçmiş olur. Ayetteki "vech-i şebeh" (benzetme yönü) ise şudur: Hayvanlar sesi duyarlar, ama ne denildiğini anlayamazlar. Kâfirler de Hazret-i Peygamberin sesini ve sözlerini duyuyor, ama bunların manasından yararlanmıyorlardı. İşte, böylece vech-i şebeh ortaya konulmuş oldu.

b) Kâfirlerin putlardan olan ilâhlarına duâ etmeleri hususundaki misalleri, çobanın, hayvanlar hiçbir şey anlamadığı halde, davar gibi duymayan hayvanlara bağırıp çağıran ve onlara sözler söyleyen çobanın misâline benzer. Böylece putlar, anlamama hususunda hayvanlara benzetilmişlerdir. Şüphesiz hayvanla konuşan kimse cahil sayılınca, taşa dua edip konuşan kimse kınanmaya ve cehalete daha uygun ve lâyık olur.

Bu görüşle bundan önceki arasındaki fark şudur: Burada (med'uv) (kendisine çağırılan), önceki görüşte ise dâî (çağıran) hazfedilmiştir.

Burada bir sual vardır: O da, Hak teâlâ'nın, (......) ifâdesinin bu görüşe müsaade etmemesidir. Çünkü putlar hiçbir şeyi duymazlar.

c) İbn Zeyd ise şöyle demiştir: Kâfirlerin putlara duâ etmeleri hususundaki misâli, çobanın dağda bağırıp çağırması gibidir. Çünkü o çoban, kendi sesinin aks-i sedasından başka hiçbir şey duymaz. Çoban, "Ey Zeyd" dediği zaman, sesinin yankısından, "Ey Zeyd" sesini duyar. Kâfirler de böyledir. Onlar bu putlara seslendiklerinde, kendi telâffuzlarının gürültü ve sesinden başka bir şey duymazlar.

Ayeti, bir takdirde bulunmaksızın, zahirine hamledenlere göre de, burada iki husus vardır:

a) Şöyle demesidir: Şu putlara ibâdet ettikleri için akıllarının kıtlığı hususunda kâfirlerin misâli, hayvanlarla konuştuğu zaman çobanın hatine benzer. Bu, çobanın aklının kıtlığını gösterdiği gibi, kâfirlerin durumu da böyledir.

b) Onların atalarına tâbi olup onları taklid etmelerindeki durumları, hayvanlarla konuşan çobanın durumu gibidir. Hayvanlarla konuşmak nasıl anlamsız ve faydasız bir şeyse, taklid de abes ve faydasız bir şeydir.

Cenâb-ı Hakk'ın, kavline gelince, bil ki Allahü Teâlâ onları hayvanlara benzetince, onları iyice susturmak için, "sağırdırlar, dilsizdirler ve kördürler" demiştir. Çünkü onlar, duydukları şeyler hususunda sağır kimseler gibidirler. Sanki onlar onu hiç duymamışlardır. Çağırıldıkları şeye icabet etmeme hususunda dilsiz, ve delillerden yüz çevirmiş olmaları bakımından da körler mesabesinde kabul edilmişlerdir. Böylece onlar bu delilleri hiç görmemiş gibi olurlar. Nahivciler, lâfzı, şeklinde olmak üzere, kınama ifâde etmek bakımından, merfûdur" demişlerdir.

Cenâb-ı Hakk'ın, buyruğuna gelince, bundan maksad "akl-ı iktisabı" dir. Çünkü yaratılıştan olan akıl kâfirler için de söz konusudur. Nitekim âlimler, "akıl, yaratılıştan ve sonradan elde edilmiş olmak üzere, iki kısımdır" demişlerdir.

Akl-ı iktisâbî'nin yolu, bu üç kuvvetin yardımıyla olunca, onlar da bu üç kuvvetten yüz çevirince, böylece sonradan elde edilmiş olan aklı kaybetmişlerdir. İşte bundan dolayı, şöyle denmiştir: "Duyu kabiliyetlerini kaybeden, ilmini kaybetmiştir."

Nimetin Helâlinden Yemek ve Şükretmek

171 ﴿