176"Bunun sebebi şudur: Çünkü Allah kitabı hak olarak indirmiştir. O kitap hususunda ihtilâfa düşenler, muhakkak ki uzak bir ayrılık içindedirler" . Birinci Mesele Bil ki bu ayette birkaç mesele vardır: Âlimler, ayetteki, lâfzının neye işaret olduğu hususunda ihtilâf ederek, bu konuda iki görüş zikretmişlerdir: 1) Bu, daha önce geçen va'îde işarettir. Çünkü Cenâb-ı Hak. apaçık delil-' leri gizleyenler hakkında şiddetli bir va'îd (tehdid) ile hükmedince, bu gizleyişten dolayı olan tehdidin ancak, Cenâb-ı Hakk'ın, kitabı, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sıfatını beyân hususunda gerçek ile indirmiş olması: bu yahudi ve hristiyanların da Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e muhalefet etmek için onu gizlemeleri ve bu hususta şüpheler ortaya atmaları sebebiyle yapıldığını, bu sebeple de bu şiddetli tehdide hak kazandıklarını beyan etmiştir. Sonra onlara yapılan va'îdler hususunda şu hususlar zikredilmiştir: a) Onlar, mağfirete mukabil azabı satın almışlardır. b) Hidâyet mukabilinde sapıklığı satın almışlardır. c) Onlar için elem verici bir azâb vardır. d) Allah onları temize çıkarmaz. e) Allah onlarla konuşmaz. Buna göre Cenâb-ı Hakk'ın, sözü, bu sayılan şeylerin her birine ayrı ayrı işaret olacağı gibi, hepsine birden işaret olması da mümkündür. 2) Onların Allah'ın emrine muhalefet etmek ve Allah'ın indirdiğini gizlemek hususunda O'na karşı göstermiş oldukları cür'ete işaret etmektedir. Böylece Cenâb-ı Hak, bunun hak kitabı indirip; bu kitâbta, ehl-i kitabın lider ve önderlerinin iman etmeyerek, Hakk'a boyun eğmeyip ve küfür üzerinde israr etmiş olmalarından ötürü olduğunu beyan etmiştir. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Küfredenler yok mu, sen onları uyarsan da uyarmasan da birdir" (Bakara, 6) buyurmuştur. İkinci Mesele Hak teâlâ'nın, (......) ifâdesinin, ref veya nasb mahallinde olması muhtemeldir. Ref mahallinde olması, onun mübtedâ olmasından dolayıdır. Hiç şüphesiz bu mübtedânın bir haberi vardır. Bu haber iki şekilde takdir edilebilir: 1) Takdir şöyledir: "Bu vaîd, Allah'ın kitabı hak olarak indirmiş olması sebebiyle, "onlar için malûmdur." Böylece Cenâb-ı Hak burada, bu fiilleri işleyen kimselerin cezalarını, vaîdlerini açıklamış oldu. Ki böylece bu vaîd, hiç şüphesiz onlar için malûm olmuş oldu. 2) Takdir şöyledir: Bu azâb, Allah'ın kitabı indirmesi, onların da bu kitabı inkâr etmeleri sebebiyle olmuştur. Buna göre deki bâ harfi, haber olması nedeniyle (zarf-ı müstakar olarak) ref mahallinde olmuş olur. Nasb halinde olmasına gelince, bu şöyle bir takdir yapılırsa olur: biz bunu, Allah'ın kitabı hak olarak indirmesi sebebiyle yaptık. Halbuki onlar o kitabı tahrif etmişlerdir. Üçüncü Mesele Kitabtan maksadın, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in peygamber olarak gönderileceği hükmünü ihtiva eden Tevrat ve İncil olması; veya bizzat Kur'an'ın olması muhtemeldir. Buna göre eğer birincisi olursa, mâna şöyle olur: O kitabın (Tevrat ve İncilin) te'vili ve tahrifi hususunda ihtilâf eden kimseler, uzak bir ayrılık içindedirler. Eğer ikincisi olursa mâna şöyle olur: Kur'an in, hak ve Allah katından indirilmiş bir kitab olduğu hususunda ihtilâf eden kimseler, çok uzak bir ihtilâf içindedirler. Dördüncü Mesele Cenâb-ı Hakk'ın, ifâdesinin manası, (doğrulukta) dır. Bir başka görüşe göreyse, "Hakkı beyân ederek..." demektir. Cenâb-ı Hakk'ın, buyruğunda iki mesele vardır: Birinci Mesele İhtilâf edenler için, "bunların, Kur'an hakkında ihtilâf eden kâfirlerin hepsi" olduğu söylenmiştir. Doğruya en yakın olan, bu ihtilaf, içlerinde Hazret-i Muhammed'in müjdelendiği Tevrat ve İncil üzerindeki ihtilâflarına hamletmektir. Çünkü gerek yahudiler ve gerekse hristiyanlar, Hazret-i Muhammed'in müjdesini biliyor, ama onu gizliyor ve tahrif ediyorlardı. Bu sebeple Cenâb-ı Hak, onlara, cezasını indirmenin sebebi olan şeyi zikredince, muradın, onlarca aslolan kendi kitapları olduğudur. Yoksa kendi kitaplarının doğruluğuna bağlı olarak tanımış oldukları Kur'an değil... Cenâb-ı Hakk'ın, sözüne gelince, bunun, manasına geldiği söylenmiştir. Cenâb-ı Hakk'ın, sözüne gelince bil ki, biz kitap'tan maksadın Kur'an olduğunu söylersek, onların Kur'an hakkındaki ihtilâfları, bazılarının Kur'an'ın bir kehânet; diğer bazılarının Kur'an'ın bir sihir, başka bir grubun Kur'an'ın bir "recez"; kimilerinin, Kur'an'ın evvelkilerin uydurmuş olduğu masallar, diğer kimilerininse, Kur'an'ın bir yerlerden alınmış uydurma bir söz olduğunu söylemiş olmalarından dolayı olur. Eğer biz kitaptan maksadın Tevrat ve İncil olduğunu söylersek, onların ihtilâflarından maksadın aşağıdaki hususlar olması muhtemeldir: 1) Onlar, Tevrat'ın Hazret-i İsâ (aleyhisselâm)'nın peygamberliğine delâlet etmesi hususunda ihtilâf etmişlerdir. Buna göre yahudiler, Tevrat'ın Hazret-i İsa'nın nübüvveti hususunda delil olmadığını; hristiyanlar ise Tevrat'ın Hazret-i İsa'nın nübüvvetine delâlet ettiğini söylemişlerdir. 2) Yahudi ve hristiyanlar, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in nübüvvetine delâlet eden ayetlerin tevilleri hususunda ihtilâf etmişlerdir. Böylece onların herbiri o ayetler için değişik ve bozuk te'villerde bulunmuşlardır. Çünkü bir şey hak olmadığı, kabul edilmesi gerekmediği, aksine zoraki bir şey olarak ortaya atıldığı zaman, herkes diğerinin görüşünün aksi olan bir görüş zikretmiş olur ki, işte ihtilâftan maksad budur. 3) Ebu Müslim'in ortaya, atmış olduğu görüştür. Buna göre O şöyle demiştir: Cenâb-ı Hakk'ın, sözü, bir fiitin yapıldığını bildiren babındandır. Nitekim, şeklinde kullanılır. Buna göre Cenâb-ı Hakk'ın sözünün manası, "O kitap hususunda birbirlerine halef olan kimseler" şeklinde olur. Yani onlar bu kitabı, birbirlerinden miras yoluyla alıp, böylece o kitap hususunda birbirlerinin halefi oldular. Bu, Allah'ın tıpkı şu ayetlerinde olduğu gibidir: "Onlardan sonra da, başka bir nesü geldi;" (Meryem, 59); "Muhakkak ki gece ile gündüzün ardarda gelmesinde.." (Yunus, 6). yani onların birbirlerinin yerine geçmesi ve "İbret almak isteyen kimse için, gece ile gündüzü ardarda getiren O'dur" (Furkan, 62);yani, onlar birbirlerinin yerini tutar. Âyet hakkında üçüncü bir te'vil daha vardır ki o da, kitâpdan maksadın, Allah'ın indirdiği bütün kitaptan ifâde eden "cins" bir kelime olduğudur. Buna göre, kitapta ihtilâf edenlerden maksat, kitap hakkında farklı görüşlere sahip olan kimselerdir. Buna göre onlar Allah'ın kitaplarının bir kısmını kabul etmiş, bir kısmını da reddetmişlerdir. Bunlar da, Allah'ın kitaplarının bir kısmı olan Tevrat ve İncil'i kabul edip, geriye kalan Kur'an'ı reddetmiş olmaları sebebiyle yahudî ve hristiyanlardır. Allahü Teâlâ'nın, (......) ifâdesine gelince, bu hususta bazı açıklamalar vardır: a) Bunlar, sana düşmanlıklarından dolayı Tevrat ve İncil'i nasıl tahrif edecekleri hususunda ihtilâf eden kimselerdir ki, bunlar kendi aralarında da derin ihtilâflar ve şiddetli anlaşmazlıklar içindedirler. Binaenaleyh onların sana düşmanlık hususunda bir araya gelmelerine aldırmanın mânası yoktur. Çünkü onların kendi aralarında herhangi bir uzlaşma ve bir uyuşma bulunmamaktadır. b) Allahü Teâlâ Hazret-i Muhammed'e sanki şöyle demiştir: Bunlar her ne kadar kendi aralarında ihtilâf etseler bile, hiç şüphesiz onlar sana düşmanlık ve büyük güçlükler çıkarma hususunda ittifak etmiş gibidirler. İşte bu sebep- ten dolayı, Allahü Teâlâ onlara bu va'îdi, cezayı tahsis etmiştir. c) Bunlar tahrif meselesinde ittifak eden, fakat tahrifin nasıl olacağı hususunda da ihtilâf eden kimselerdir. Çünkü bunların herbiri diğerini tekzib edip, mücadele ediyor ve ona muhalefet gösteriyor. Durum böyle olunca, onlar birbirlerinin yalancı olduğunu kabul etmişlerdir Binaenaleyh onların senin hakkındaki tenkidleri, senin için kesinlikle bir tenkid sayılmaz. Allah en iyisini bilendir. Üçüncü Hüküm |
﴾ 176 ﴿