181

"Artık kim bu (ölünün vasiyetini) duyduktan sonra değiştirirse, muhakkak onun vebali o değiştiren kimseyedir. Şüphesiz ki Allah işiten ve bilendir" .

Bil ki Allahü teâlâ, vasiyet işini, vâcib oluşunu ve ehemmiyetini zikredince; peşinden vasiyyeti değiştirme (bozma) hususunda, va'îd (tehdid) yerine geçecek bir ayet getirdi.

Cenâb-ı Hakk'ın, "Onu kim değiştirirse" buyruğu ile ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Birinci mesele, değiştirenin kim olduğu hususunda olup bu konuda iki görüş vardır:

a) En meşhurplan görüşe göre, vasiyeti değiştiren ya onun vasisi, ya vasiyetin şahidleri, veyahut da diğer insanlardır. Vasi, vasiyeti ya yazıda ya da hakların taksiminde değiştirme yapmak suretiyle gerçekleştirir. Şahid de, bu husustaki şahidliğini değiştirmek veya gizlemek suretiyle; diğer insanlar ise, bu malın vasiyet edilen kimselere ulaşmasına mânı olmak suretiyle vasiyeti değiştirmiş olurlar. Bütün bunlar, ayetteki tehdide dahildirler.

b) Vasiyette değiştirme yapmaması emredilen kimse, vasiyette bulunanın kensidir. Bu kimse, Allah'ın vasiyetin yapılmasını bildirdiği kimselere vasiyet etmemek suretiyle, vasiyeti değiştirmekten nehyedilmiştir. Bu böyledir. Çünkü biz câhiliyye döneminde Arapların, akrabalarını açlık ve sıkıntı içinde bırakarak yabancılara vasiyyet ettiklerini yukarıda açıklamıştık. Bundan dolayı Allahü teâlâ, onlara akrabaları için vasiyette bulunmayı, emretmiş, daha sonra da bu mükellefiyeti kabul etmeyen kimseleri: "Bunu işittikten sonra artık kim o vasiyeti değiştirirse..." diye menetmiştir.

İkinci Mesele

(......) ifâdesindeki zamir, müzekker olmasına rağmen, müennes olan, (......) kelimesine râcîdir. Âlimler, bunun sebebi hususunda bazı görüşler zikretmişlerdir:

a) Buradaki, (vasiyet etmek) manasınadır. Zamir de, onun bu manada olduğuna delâlet etmektedir. Bu, tıpkı "Kime bir öğüt etme yani öğüt gelirse..." (Bakara, 275) ayeti gibidir. Buna göre ayetin takdiri, "kim ölünün söylediğini, ettiği vasiyyeti veya ondan duyduğunu değiştirirse..." şeklindedir.

b) Zamirin, vasiyyetle ilgili hüküm ve farzlara râcidir. Buna göre ayetin takdiri, "Kim daha önce bahsi geçen hükümleri değiştirirse.." şeklindedir.

c) Zamir, ölünün vasiyet ettiği şeye râcidir. İşte bu sebebten dolayı, her ne kadar, müennes ise de, zamir müzekker gelmiştir.

d) Zamir, vasiyyetin manası olan "fiil" veya "söze" râcidir.

e) (......) kelimesi hakiki müennes olmadığı için, ona müzekker zamirin râcî olması caizdir.

Hak teâlâ'nın, "İşittikten sonra..." ifâdesi, günahın, değiştiren kimsenin bunu bile bile yapması şartı ile söz konusu olabileceğine ve bunun büyük bir günah olacağına delâlet eder. Çünkü o hususta bir bilgi olmadan, sırf duymanın bir manası olmaz. Binaenaleyh onu duyma, bilme manasındadır.

Allahü teâlâ'nın, "Şüphesiz onun günahı değiştiren kimseyedir" beyanına gelince, bil ki, (......) kelimesi "hasr" (sadece, ancak) manası ifâde eder. ifâdesindeki zamir, tebdile (değiştirme fiiline) râcidir. Buna göre ayetin manası, "Bu değiştirmenin günahı ancak değiştiren kimseye döner" şeklinde olur. Değiştirenin kimler olduğunun izahı ise yukarıda geçmişti.

Bil ki alimler bu ayetten pek çok hüküm çıkarmışlardır:

1) Çocuk, babası kâfir olduğu için azab olunmaz.

2) İnsan, mirasçılarına borcunun ödenmesini emreder, mirasçıları da onun borcunu o öldükten sonra ödemezlerse ölen insana vârislerinin bu kusuru sebebiyle azab edilmez. Bazı cahiller bu hükme karşı çıkmışlardır.

3) Ölüye, başkalarının onun üzerine ağlamasından dolayı azab edilmez. Bu böyledir, çünkü ayet, değiştirme günahının, ancak değiştiren kimseye ait olduğunu göstermektedir. Çünkü Allahü teâlâ hiç kimseyi, başkasının günahı sebebiyle hesaba çekmez.

Bu ayetin manası, "Her insan ancak kendi aleyhine (günah) kazanmış olur" (Enam, 164) "Sen, bir başkasının (günah) yükünü yüklenme " (isra, 15) "Kim salih amel işlerse, kendisi için İşlemiş olur; kim de kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur" (Câsiye, 15) ve, "Herkesin kazandığı (hayır) kendi yararına; işlediği (şer) yine kendi zarannadır" (Bakara. 286) ayetleri ile de güç kazanır.

Üçüncü Mesele

Akrabaları arasında şiddetli ihtiyaç sahibi olan kimseler dururken, bir kimse yabancılara vasiyyet ettiği zaman, o kimsenin vasisinin vasiyyetini değiştirmesi caiz midir?

Anababa ve akrabalar gibi varis olmayan kimselere vasiyyetin vâcib olduğunu söyleyen kimseler, bu hususta ihtilâf etmişlerdir. Buna göre onlardan, "Akrabayavasiyyet etmek vâcibtir. Ama, kişi bunu yapmaz ve yabancılara vasiyyet ederse, bu yabancı kimse kendisine verilen malı haketmiş olur" diyenler vardır.

Yine onlardan, "vasinin bu vasiyyetini bozup, onu akrabalara vereceğini..." söyleyenler de çıkmıştır.

Biz, bunların görüşlerini genişçe zikretmiştik.

Vâris olmayan akrabalara vasiyyeti vâcib kılmayan kimselerse, bu vasiyyetin ya üçte bir, ya da bundan daha fazla olabileceğini söylemişlerdir. Bu durumda, eğer vasiyyet malın üçtebirt olursa, bu caizdir; değiştirilmesi uygun olmaz.

Sonra, bu görüşte olanlar, "müstehab" olanın ne olduğu hususunda ihtilâf etmişlerdir. Buna göre Hasan el-Basrî "Müstehab olan üçte birden noksan olmasıdır. Çünkü Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Üçte birini verin; aslında üçte bir bile" Buhari, Vesâyâ, 3; Müslim, Vasiyyet. 5 (3/1250).buyurmuştur ve böylece üçte birden eksik vermenin mendûb olduğunu ifâde etmişlerdir" demiştir.

Yine onlardan, "üçte biri vermenin müstehab olduğunu, çünkü bunun onun hakkı olduğunu ve bunun daha çok sevap olduğunu söyleyenler..." de çıkmıştır.

Âlimlerden, ölünün, varis olacak kimselerin durumlarını ve geriye bırakılan malın miktarını nazar-ı dikkate alanlar da çıkmıştır. İşte, bu, en uygun olan görüştür.

Vasiyyetin üçte birden fazla olması durumuna gelince, âlimler bu hususta da ihtilâf etmişlerdir. Onlardan kimileri, "bunun ancak varis olacak kimselerin müsaadesi ve rızalarının alınmasıyla mümkün olacağını" söylerken, bazıları da, " varis olacak kimselerin sözlerinin geçerliliğinin ancak mal bırakan şahsın ölümünden sonra olacağını" söylemişlerdir.

Sonra bir kimse, malının üçte birinden fazlasını vasiyyet etmesi hususunda da ihtilâf etmişlerdir. Buna göre onlardan, "Eğer varis olacak kimseler müsâade ederlerse, bu caiz ve ölen kimse tarafından bir bağış olmuş olur" diyenler bulunmuştur.

Yine, "Bu, varisler tarafından bizzat yapılmış bir bağış gibi olur" diyenler de bulunmaktadır.

Cenâb-ı Hakk'ın, buyruğunun manası, "Allahü Teâlâ vasiyyetleri bihakkın duyan ve onları nasıl ise öylece bilen; bu hususta meydana gelecek herhangi bir değişiklik kendisine saklı kalmayan bir zâttır" şeklinde olur. Allah en iyi bilendir.

181 ﴿