183

'Ey İmân edenler, sizden önceki ümmetlere yazıldığı (farz kılındığı) gibi korunup muttaki olasınız diye, size de oruç yazıldı" .

Altıncı Hüküm: Oruç Savm Kelimesinin Sözlük Manası

Bil ki (......) kelimesi, "kıyam" vezninde, fiilinin masdarıdır. Arapçada, "sıyâm bir şeyden vazgeçip, onu bırakmak" demektir. Konuşmayı bıraktığı için susan kimseye de bu manada, denilmiştir. Ayette de: "Şüphesiz ben. Rahman Allah için susmayı nezrettim" (Meryem, 26) buyurulmuştur. Güneş iyice yükselip, öğlenin sıcağı iyice vurduğu zamana, denilir. Nitekim İmriu'l-Kays şöyle demiştir: "Bırak o sevgiliyi ve, güneş tam tepeye yükselip, sıcağı şiddetlendiğinde, ona ait hüznünü büyük hasret ile gider, teselli et.."

Bir başkası da şöyle demiştir: "Ta ki güneş, gündüzün tepe noktasına yükselip, dimdik olduğu zaman..." Yine bu manada olmak üzere, rüzgâr durduğu zaman, (......); at, otlamayıp ayakta durduğu zaman, (......) denilir. Şair Nâbiğa da şöyle demiştir. "Tozun dumanın altında bir yanda duran ve yayılmayan, bir yanda da yayılan, otlayan atlar; bir de, ağızlarındaki gemlerini çiğneyenler.."

Yine, çıkrık dönmeyip de durduğu zaman, denilir. Nitekim recez söyleyen bir şair şöyle demiştir; "Çıkrıkların en şerli olanı, (saime) yani tutukluk yapıp dönmeyenlerdir."

Güneşin, gündüzün ortasında gelmiş olduğu tepe noktasına, yine aynı manada yıldız için de, (......) denilir. Şair İmriu'l-Kays İse şöyle demiştir: "Süreyya yıldızı sanki, tam tepe noktasında keten ipliklerle "cendel"in sert kayalıklarına bağlanmış gibidir..." İşte "savm" kelimesinin lûgavî manası budur.

Orucun Tarifi

Din ıstılahında ise savm, fecrin doğmasından güneşin batımına kadar, insanın oruçlu olduğunu bilerek ve buna niyetli olarak, orucu bozan şeylerden kendisini tutmasıdır.

Cenâb-ı Allah'ın, "Sizden önceki ümmetlere yazıldığı gibi..." ayeti ile ilgili birkaç mesele vardır:

Ayet-i Kerimedeki Benzetme Hakkında

Bu ayetteki benzetme ile ilgili iki görüş vardır:

a) Bu, orucun farz kılınışı ile ilgili bir benzetmedir. Yani, "Bu ibâdet, Hazret-i Adem'den sizin zamanınıza kadar bütün peygamberlere ve ümmetlere farz kılınmıştır. Allahü teâlâ bunu sadece size değil, istisnasız diğer bütün ümmetlere farz kılmıştır" demektir.

Bu sözün manası, orucun meşakkatli bir ibadet olduğudur. Meşakkatli bir şey umûmileşince ona katlanmak da kolay olur.

b) "Bu benzetme orucun zamanı ve miktarı ile ilgilidir." Bu görüş zayıftır. Çünkü birşeyin birşeye benzetilmesi, bu iki şeyin herhangi bir şeyde müsavi olmalarını gerektirir. "Teşbih (benzetme), bütün hususlarda eşitliği gerektirir" denilmesi doğru değildir.

Bu görüş sahipleri, görüşleri ile bazı izahlar yapmışlardır:

1) Allahü teâlâ ramazan orucunu yahudî ve hristiyanlara da farz kılmıştır. Yahudiler bu ayda oruç tutmayı terketmişler, senenin tek bir gününde oruç tutmuşlar ve bu günün firavunun denizde boğulduğu gün olduğunu söylemişler. Bu günün, firavunun boğulduğu gün olduğunda da yalan söylemişlerdir. Çünkü bu gün, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in beyanına göre aşure günüdür. Hristiyanlar da ramazan orucunu tutmuşlar ve ramazanda bir defasında çok şiddetli bir sıcağa rastladıkları için, onu hersene aynı mevsimde olan bir zamana aktarmışlar, sonra da "Biz onun vaktini artıralım" demişler ve ona on gün ilâve etmişler. Başka bir zaman hükümdarları hasta olmuş, iyi olması halinde yedi gün oruç tutmaya nezretmiş. Hristiyanlar oruçlarına bu yedi günü de ilave etmişler. Derken bir başka hükümdar gelmiş ve "Geriye ne kalmış ki sadece üç gün. Onu da (tutup) orucu elli güne tamamlayın" demiş. İşte Allahü teâlâ'nın, "Onlar, alimlerini ve ruhbanlarını rablar edindiler.(Tevbe, 31)ayetinin ifâde ettiği mana da budur. Bu, Hasan el-Basrî'den rivayet edilmiştir.

2) Onlar, orucun müddetini sağlama almak istemişler ve otuz günlük orucun başına ve sonuna birer gün ilâve etmişler. Daha sonra gelen her nesil, kendilerinden öncekilerin bu adetini benimseyip (herbiri başa sona birer gün İlave etmiş) ve bu oruç elli güne ulaşmış. İşte bundan dolayı yevm-i sekte oruç tutmak mekruh olmuştur. Bu görüş, Şa'bî'den rivayet edilmiştir.

3) Benzetme yönü şudur: Daha önceki ümmetlere haram olduğu gibi, uykudan sonra yemek, içmek ve cinsî münasebette bulunmak size de haram kılındı." Bu görüşte olanlar, ümmet-i Muhammed'in, "Oruç gecelerinde, hanımlarınızla münâsebette bulunmanız size helâl kılındı " (Bakara, 187) ayetinin bu hükmü neshettiği hususunda ic-mâ etmiş olmalarını delil getirmişlerdir. Bu, kendisine bir delilin delâlet etme-si gereken bir hükümdür. Oysa ki buna, ayetindeki teşbihten başka bir delil yoktur. Binaenaleyh bu teşbihin, bu hükmün (mananın) sübûtuna bir delil olması gerekmiştir.

Birinci görüş sahipleri şöyle demişlerdir: "Biz, daha önce iki şeyin birbirine teşbih edilmesinin o iki şeyin bütün yönlerden birbirine benzemesine delâlet etmediğini; binaenaleyh bizim orucumuzun, onların oruçlarına benzetilmesinden, onların orucunun da ramazan ayında olup, miktarının da otuz gün olmasının gerekmiyeceğini açıklamıştık. Sonra bu rivayet, yahudi ve hristiy ani arın da böyle olduğunu bilmeleri halinde, İslâm'ın kabulünü zorlaştıracak bir rivayettir.

İkinci Mesele

Ayetteki, nın mahalli hususunda üç görüş vardır:

a) Zeccac, bunun mahallinin masdar (mef'ûl-i mutlak) olmak üzere nasb mahallinde olduğunu söylemistir. Çünkü mana: "Oruç size, sizden öncekilere farz kılınmış olduğu gibi farz kılındı" şeklindedir.

b) İbnül-Enbâri ise, bunun, (......) kelimesinden hal olmak üzere nasb mahallinde olduğunu söylemiştir. Buna göre, "Size oruç, sizden öncekilere farz kılınmış, oruca benzer ve denk şekilde farz kılındı" manası murad edilmiştir.

c) Ebu Ali şöyle demiştir: "Bu, mahzuf bir masdarın (mef'ûlün) sıfatıdır. Cümlenin takdiri şöyledir: " Burada masdar düşmüş, sıfatı onun yerini tutmuştur." Ebu Ali, devamla şöyle demiştir: Manada genişlik ve hazif hususunda bunun bir benzeri de, Arapların talâkı açıkça ifâde ederken söylemiş oldukları, sözleridir. Onlar bununla, "Yani sen bir talâkla boşsun" demek istemektedirler. Burada muzaf ile muzâfun ileyh düşmüş; muzafun ileyhin sıfatı rnuzafin yerini tutmuştur.

Oruçla Muttaki Olmanın Umulması Arasındaki Münasebet

Cenâb-ı Allah'ın, 'Sakınıp (muttaki) olasınız diye.." kavline gelince, bil ki, nin, Allahü teâlâ hakkındaki manasının izahı daha önce geçmişti. Bu sözün, buraya nasıl uygun olduğu meselesine gelince, bu hususta birkaç vecih söz konusudur:

1) Allahü teâlâ bu söz ile orucun şehveti kırdığı ve hevâ-vü hevesi kötü şeylerden alıkoyduğu için, takvayı doğurduğunu beyân etmiştir. Çünkü oruç taşkınlıktan, şımarıklıktan ve fuhşiyyâttan menetmekte ve dünya ile ondaki makam-mansıbın değersizliğini göstermektedir. Bu böyledir, çünkü oruç mide ve şehvetin gücünü kırar. İnsanlar ise ancak, şu çok yaygın olan darb-ı meselde de denildiği gibi, şu iki şeyi, yani midesi ve cinsi uzvu için çalışır durur. İşte kim çok oruç tutarsa, bu iki şey ona değersiz görünür ve onların kendisi üzerindeki şiddeti azalır. Böylece oruç, o kimseyi haramları ve fuhşiyâtı işlemekten alıkoyucu, dünyâ riyasetini değersiz gösterici birşey olmuş olur. Bu da takvanın sebeplerini kendisinde toplayan bir haldir. Buna göre ayetin manası şöyle olur: "Ben size, kendisi ile, kitabımda medh'û sena ettiğim ve bu Kur'an'ın kendileri için hidayet rehberi olduğunu ilân ettiğim müttakilerden olasınız diye, orucu farz kıldım."

Oruç, kendine has bu özelliklerinden dolayı, Allahü teâlâ'nın onu farz kılarken, farz kılışını, diye beyan etmesi tam yerinde olmuştur. Çünkü nefsi günahlardan sakındıran şeyin mutlaka vâcib olması gerekir.

2) Ayetin manası şöyledir: "Oruç vesilesi ile takva hususundaki ümidinizin kuvvetlenmesi uygundur." Bu izah, (......) kelimesinin ifâde ettiği manadır.

3) Mana şöyledir: "Umulur ki tuttuğunuz oruç ve şehevî arzuları terketmeniz sebebiyle Allah'dan sakınırsınız. Çünkü birşeye olan rağbet ne kadar kuvvetli olursa, ondan sakınmak da o derece güç olur. Yenilen ve şehevi arzu duyulan şeylere karşı olan istek, başka şeylere duyulan istekten daha şiddetli ve fazladır. Bu şeyleri terketmek suretiyle Allah'dan ittikâ etmek size kolay olunca, diğer şeyleri terketmek suretiyle O'ndan ittika etmeniz daha kolay ve daha hafif olur.

4) Cenâb-ı Hakk'ın, ayetinden murad, "O orucu ihmâlden ve dereceleri ile asaletinin büyüklüğünden dolayı ona devam etmemekten sakınasınız diye..." manasıdır.

5) "Umulur ki siz, bu ibâdet vasıtasıyla, muttakiler zümresine dahil olursunuz. Çünkü oruç, müttakilerin alâmetidir." Allah en iyi bilendir.

183 ﴿