195"Allah yolunda mallarınızı harcayın, kendinizi tehlikeye atmayın ve iyilik yapın. Allah şüphesiz iyilik yapanları (muhsinleri) sever". Bil ki bu ayetin, kendisinden önceki âyetle iki bakımdan irtibatı vardır: a) Allahü teâlâ savaşmayı emredince ve savaşla meşgul olmak da mala ihtiyaç duyulan âlet ve edevatla mümkin olunca ve zenginler çoğu kez savaştan âciz, savaşabilecek cesur kimseler de çoğu kez yoksul olunca Hak teâlâ zenginlere, savaşabilecek kimselere infakta bulunmalarını emretmiştir. b) Rivayet olunduğuna göre, Allahü teâlâ'nın "Haram ay, haram aya bedeldir, haramlar karşılıklıdır" ayeti nazil olunca, hazır olanlardan biri: "Ya Resulallah, Allah'a yemin ederim ki bizim azığımız yok. Hiçbir zengin de bize yardım etmiyor" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Müslümanlara, "Allah yolunda infâk etmelerini, tasaddukta bulunmalarını ve Allah yolunda taşınan yarım bir hurma ile de olsa sadakadan et çekmemelerini" emretti. Müteakiben müslümanlar her şeylerini verdiler. İşte bu âyet de, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e muvafakat ederek nazil oldu. Bil ki infâk, malı iyilik yollarına ve faydalı şeylere verip harcamaktır. İşte bu sebepten ötürü, malını boş şeylerde zâyî eden kimseler için, "O.malını infâk etti" denilmez. İnfâk, "Allah yolunda" diye kayıdlanınca, bundan murad, "Allah'ın dini için infâk" olur. Çünkü sebil, yol demektir. Allah'ın yolu da, O-nun dinidir. Buna göre Allah'ın dini hususunda emrettiği her türlü infâk, bu âyetin muhtevasına girer. İster bu hacc veya umre yapmak için olan harcama olsun, ister bizzat cihâda katılmak suretiyle olsun; ister başkasının savaş giderlerini karşılamak suretiyle olsun; ister sıla-i rahim (akrabalara yardım) ve sadakalarla olsun veya kişinin ailesine ve çocuklarına harcamaları suretiyle olsun; ister zekât ve keffâret olarak verdiği şeyler olsun, isterse yol ve benzeri şeylerin yapılması için verdiği sadakalar olsun, farketmez. Ancak bu âyetten önce cihad zikredilmiş olduğu için, bunda murad edilen en uygun mana, bu infâkın cihâd hususundaki harcamalara hamledilmesidir. Daha doğrusu, Cenâb-ı Hak şu iki sebepten ötürü, "Allah yolunda infâk ediniz" buyurmuştur. 1) Bu, sanki infâkın vâcib oluşunun sebebine dikkat çekmektedir. Çünkü mal, aslında Allah'ın malıdır. Dolayısıyla onun Allah yolunda infâk edilmesi vacibtir. Bir de mü'min kimse Allah'ın adını duyunca, heyecanlanır ve şevke gelir. Dolayısıyla malını Allah yolunda infâk etmesi kolaylaşır. 2) Bu âyet, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Hudeybiye senesi umresini kaza etmek üzere Mekke'ye gittiğinde nazil olmuştur. Şayet müşrikler Müslümanlara engel olmaya kalksalardı, bu umre mutlaka savaşa sebep olacaktı. Bu itibarla, bu umre, hem umre hem de cihad olmuştur. Böylece bunda, iki mana birleşmiştir. Durum böyle olunca, Cenâb-ı Hak, "Cihad ve umre yolunda infak edin" demedi de, "Allah yolunda infâk edin" buyurdu. Allah Yolunda Harcamamakla Tehlikenin Münasebeti Allahü Teâlâ'nın "Kendinizi elinizle tehlikeye atmayın" âyeti ile ilgili bazı meseleler vardır: Ebu Ubeyde ve Zeccâc, âyetteki "tehlüke" lâfzının helak manasına geldiğini söylemişlerdir. Bu fiil, şeklindedir. Hârzencî, "Arapçada, ayın harfinin ötüreli okunuşu ile bu kelimeden başka, vezninde gelen bir masdar bilmiyorum" demiştir. Ebu Ali ise Sibeveyh'in, (......) ve (......) şeklinde masdarlar naklettiğini, bu kalıbın masdar değil isim olduğunu söylemiş ve "Bu kalıbın sıfat olarak geldiğini bilmiyoruz" demiştir. Keşşaf sahibi ise şöyle demiştir: "Bu kelimenin aslının, "tecribe" ve "tebşire" gibi bu şekilde masdar olduğunu söylemek caizdir. Buna göre kesreye karşılık zamme getirilmiştir, (......) kelimesinin, olması gibi." Arapçada Kur'an'ın Şahidliği Şevahitten Önce Gelir Ben de diyorum ki: "Bu gibi yerlerde, nahivcilerin böyle zorlamalara girmelerine şaşıyorum. Çünkü nahivciler, kendi kastettikleri manaya delil olan ne olduğu belirsiz bir şiir buldukları zaman, buna seviniyor ve onu çok güçlü bir delil kabul ediyorlar. Binaenaleyh, fesahate ister uygun olduğuna, ister olmadığına delil getirilmiş olsun, bir kelimenin Allah'ın kelâmında geçmesini bu kelimenin sıhhat ve doğruluğuna delil getirmek daha evlâdır. Âlimler, ifadesindeki, "bâ" harfinin ya fazlalık, ya da noksanlığı gerektirdiğinde ittifak etmişlerdir. Buna göre bir grup âlim, "bâ" harfinin zaide olduğunu ve âyetin takdirinin "Etlerinizi tehlikeye atmayınız" şeklinde olduğunu söylemişlerdir. Bu tıpkı bir kimsenin, (Elbiseyi çektim) ve (Kalemi aldım) veya ve demeri gibi olup her ikisi de aynıdır. Bu iki kullanış şekli de meşhur iki şekildir veyâ ayetteki, (......)den maksad, kişilerin bizzat kendileridir. Bu, "Ellerinin, yani senin kendinin yapmış olduğu şey sebebiyle..." (Hacc, 10) ve "ellerinizin (yani sizlerin) kazanmış olduğu şeyler yüzünden" (şûra, 30) âyetlerinde olduğu gibidir. Buna göre ayetin takdiri, "Kendinizi tehlikeye atmayın" şeklinde olur. Diğerleri ise, bu ayette bir hazfın bulunduğunu söylemişler ve takdirinin, "Kendinizi ellerinizle tehlikeye atmayın" şeklinde olduğunu belirtmişlerdir. Kendini Tehlikeye Atmak Ne Demektir? "Kendinizi tehlikeye atmayın" ayetinin tefsiri hususunda müfessirler ihtilâf etmişlerdir. A) Bazıları, bunun bizzat infak etme ile ilgili olduğunu; B) Bazıları da, başka bir şeyle ilgili olduğunu söylemişlerdir. Birinciler bu hususta bazı görüşler zikretmişlerdir: a) Müslümanlar savaş mühimmatı hususunda matlarını harcamamak suretiyle kendilerini tehlikeye atmasınlar. Çünkü o zaman düşman onlara galebe çalar ve onları helak eder. Buna göre sanki şöyle denilmektedir: "Eğer sen dine yönelen bir adam isen, malını Allah yolunda ve O'nun rızasını kazanmak için harca. Yok eğer dünyaya yönelen bir insan isen, yine malını kendinden ölüm ve zararı defetmek için harca." b) Allahü teâlâ infâkı emredince, insanın bütün malını infâk etrriesini de nehyetmiştir. Çünkü bütün malı infâk etmek, yenecek, içecek ve giyilecek şeylere aşırı ihtiyaç duyulduğunda tehlikeye düşmeye sebebiyet verir. Buna göre bundan murad, Allahü teâlâ'nın, "Onlar, infâk ettikleri zaman, ne israf eder ne de tamamen kısarlar, (infakları) ikisi arası ortalama olur" (Furkan. 67) ve "Ne (cimrilik edip) elini boynuna as, ne de alabildiğine aç.." (isrâ, 29) ayetlerinde de zikrettiği husustur. Hak teâlâ'nınayetinin, harcamanın dışındaki şeylerle ilgili olduğunu söyleyenler ise bu hususta şu görüşleri belirtmişlerdir: a) Cihaddan geri durup, böylece canlarını, cehennem ateşi olan helake maruz bırakmalarıdır. Bu sebeple Hak teâlâ bununla, cihâda sımsıkı sarılmaya teşvik etmiştir. Bu, Allah'ın tıpkı, "Helak olan, delil üzere belâk olsun" (Enfal, 42) ayetinde ifade edildiği gibidir. b) Hak teâlâ'nınayetinden maksat, "Bir netice elde edemiyeceğiniz bir biçimde, gözü kapalı harbe girmeyiniz; böyle bir harpte sadece kendi canınıza kıymış olursunuz; bu ise helâl değildir. Size vâcib olan şey ise ancak, öldürülmekten korksanız bile düşmanı yeneceğinize aklınız kestiği zaman bu işe atılmanızdır. Galib gelme ümidi bulunmayıp, aksine öldürülme ihtimalinin daha fazla olduğu zaman ise, cihâda girişmek söz konusu olamaz" demektir. Bu izah, Berâ İbn Azib'ten nakledilmiştir. Ebu Hureyre (radıyallahü anh)' den, bu ayet hususunda şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bu ayetle kastedilen kimse, iki düşman safı arasında tek başına kalan kimsedir." Bir kısım âlimler ise, bu izahı kabul etmeyerek, bu şekilde öldürülmenin haram olmadığını söylemişler ve buna şu hususları detil getirmişlerdir: 1) Rivayet edildiğine göre muhaccirlerden birisi, düşman saflarına hücum etmişti. Bunun üzerine insanlar onun arkasından, "Kendi kendini tehlikeye attı!" diye gürültü kopardılar. Bunun üzerine Ebû Eyyûb el-Ensarî: "Biz bu âyetten haberdarız; bu ayet sadece bizim hakkımızda nazil olmuştur. Biz Allah'ın Resûlüyle beraber bulunduk; O'na yardım ettik ve O'nunla birlikte savaş meydanlarında bulunduk.. İslâm kuvvet bulup, taraftarları çoğalınca, biz ailelerimize ve mallarımızın yanına döndük ve kendi rahatımıza koyulduk.. " Böylece esas tehlike, kişinin çoluk çocuğu ve malı yanında bulunarak, cihadı terk etmesi ile meydana gelmiş olur. 2) İmâm Şafiî (radıyallahü anh)'nin rivayet ettiğine göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), cennetten bahsetti. Bunun üzerine ensardan birisi O'na, "Bana bildirir misin ya Resûlallah, eğer ben sabrederek ve sevabını da Allah'tan umarak öldürülürsem?.." der. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber: 'Sana cennet vardır" dedi. Bunun üzerine adam düşman birliklerinin içine daldı. Böylece düşmanlar bu kimseyi, Allah'ın Resulünün gözü önünde öldürdüler. Yine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) cennetten bahsederken, ensardan birisi, üzerinde bulunan zırhını yere atar, daha sonra da düşmanın safları arasına dalar.. Bunun üzerine düşmanları onu öldürürler. 3) Rivayet edildiğine göre ensardan birisi, Muâviyeoğullarından ayrılmıştı. Derken öldürülen arkadaşlarının üzerinde bir kuşun dolaştığını gördü.. Hemen kendisiyle birlikte bulunan bazı kimselere, "Düşmanın üzerine atılacağım.. Onlar beni öldürecekler, ama ben de arkadaşlarımın öldürüldüğü şu harp meydanından geri kalmayacağım" dedi, dediğini de yaptı.. Bunun üzerine geride kalanlar bunu Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e anlatınca, o da o kimse hakkında güzel şeyler söyledi.. 4) Rivayet edildiğine göre, bir topluluk bir kaleyi kuşatır.. Adamlardan birisi de öldürülünceye kadar savaşır.. Bunun üzerine o kimse hakkında" kendi kendini tehlikeye attı!.." dediler. Bu söz Hazret-i Ömer'e ulaşınca o, "onlar yalan söylediler. Allah'tı Teâlâ, "İnsanlardan bir kısmı, Allah'ın hoşnutluğunu taleb ederek, kendi nefislerini (Allah uğruna) satarlar" (Bakara, 207) buyur mam iş mıdır?" dedi. Hak teâlâ'nınayeti hakkında öteki izahı benimseyen kimse, son olarak sayılan bu dört vecihe karşı şöyle diyebilir: Bize göre, kişinin kendisini düşman içine atmasını, onları mağlûp etmeyi tahmin edip ummayacağı durumda haram sayarız. Amagalibiyyetin söz konusu olması halinde, bunu biz de caiz görürüz. O halde siz, bu mânanın, nakledilen bu vak'atarda bulunduğunu neye dayanarak söylediniz?.. C) Âyetin mânasının, Hak teâlâ'nın"Haram ay, haram aya mukabildir. Hürmetlerde kısas carîdir (Bakara. 194) âyetiyle irtibatlı olmasıdır. Yani, "Eğer onlar haram aylarda sizinle savaşırlarsa, siz de onlarla savaşın.. Çünkü hürmetlerde kısas carîdir. Onlar size saldırmayı uygun gördüler. Ayların haram oluşu sizi, sizinle savaşan kimselere teslim olmaya sevketmesin. Çünkü böylece sizler savaşı terk etmek sebebiyle yok olursunuz ve bununla kendinizi tehlikeye sürüklemiş olursunuz" demektir. D) Ayetin mânası şöyledir: Allah yolunda infak ediniz. "Biz fakirlikten korkuyoruz, eğer infâk edersek, mahvoluruz, yanımızda hiçbir şey kalmaz", demeyiniz. Böylece muhataplar, infak etmek sebebiyle kendilerinin helak olacağını zannetmekten nehyolunmuşlardır. Bu kendini böyle kabul ediş ve (tehlikeye) atmaktan maksat, işte bu şekilde hüküm vermektir. Nitekim bir kimse, bir kimse hakkında böyle bir hüküm verdiğinde, "Falanca falancayı helâk olucu kıldı ve onu helakin içine attı" denilir. E) Bu âyetin mânâsı, "Kendisine hiç bir amelin faydası olmayacağını gördüğü ve hissettiği bir günahı işleyen adam" dır. Kişinin kendisini tehlikeye atması işte budur. Netice olarak bunun mânâsı, kişinin Allah'ın rahmetinden ümidini kesmesini yasaklamaktır. Çünkü Allah'ın rahmetinden ümid kesmek, insanı kulluğu terk edip, günahta ısrarlı olmaya sürükler... F) Ayetten muradın, "Allah yolunda infâk edin. Bu infakınızı tehlikeye atmayın ve boşa çıkarmayın" şeklinde olması da muhtemeldir. Bu, infakınızdan sonra ya başa kakarak veya riya ve gösteriş olsun diye anlatarak, infakınızın sevabını boşa çıkaracak bir iş yapmanızla olur. Bunun bir benzeri de, "Amellerinizi boşa çıkarmayın" (Muhammed, 33) ayetidir. Allahü teâlâ'nın "Ve iyilik yapın, şüphesiz Allah iyilik yapanları sever" ayeti ile ilgili iki mesele vardır: Âlimler "muhsin" kelimesinin hangi kökten iştikak ettiğinde ihtilâf etmişlerdir. Bu hususta iki izah vardır: a) "Muhsin" kelimesi, "hüsün" masdarından müştaktır. Bu kelime ihsanda bulunmanın (iyilik yapmanın) bizatihi güzel olması cihetinden, güzel bir fayda ile başkasına yararlı olan kişiler hakkında çokça kullanılmıştır. Bu takdire göre, vurmak ve öldürmek güzel olduğu zaman, bunları yapan "muhsin" olmuş olur. b) "Muhsin" kelimesi, "İhsan" masdarından türemiştir. Buna göre, güzel olan şeyi yapan kimse, ancak fiili hem güzel, hem de ihsan (iyilik) dolu olduğu zaman "muhsin" diye isimlendirilir. Buna göre, kelimenin iştikakı, iki mananın toplamından meydana gelir. Allahü teâlâ'nın "iyilik edin" sözünde iki vecih vardır: 1) Esamm şöyle demiştir" Allah'ın farzları hususunda ihsanda bulunun." 2) Kendisine nafaka ve yardım boynunuzun borcu olan kimselere, infâkta ihsan ediniz. Bundan murad, yapılacak infâkın orta halli olmasıdır. Binaenaleyh infâkta ne israf edin, ne de kısın. Daha önceki âyetle irtibatı sağladığı için, bu görüş doğruya daha yakındır. Âyeti, bu vecihlerin hepsine birden hamletmek de mümkündür. Hak teâlâ'nın (......) ifadesi açıktır. Bunun izahı defalarca geçmiştir. |
﴾ 195 ﴿