200

"Hacc menâsikinizi yaptığınız zaman, atalarınızı andığınız gibi, hatta daha şiddetli bir biçimde Allah'ı anınız." .

Nüzul Sebebi

Bu ayette birkaç mesele vardır:

İbn Abbas (radıyallahü anh), şunu rivayet etmiştir: Araplar hacclarını tamamlayınca teşrik günlerinden sonra Minâ Mescidi'yle dağı arasında dururlar ve onlardan her biri atalarının cömertlik, kahramanlık ve sıla-i rahim gibi faziletlerini sayıp dökerler, bu hususta şiirler okurlar ve nesirler söylerlerdi. Böyle yapmakla onlardan her biri seleflerinin yaptıklarıyla şöhret ve üstünlük elde etmek isterlerdi. Cenâb-ı Allah onlara İslâm dinini lütfedince, onlara daha önce nasıl atalarını anıyorlar idiyse, aynı şekilde Rablarını anmalarını emretti.

Kaffâl, tefsirinde İbn Ömer (radıyallahü anh)'den şöyle dediğini rivayet etmiştir:" Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Fetih Günü, Kusvâ isimli devesi üzerinde Kâbe'yi tavaf etti, elindeki değneği ile Haccer-i Esved'ı selâmladı, sonra Cenâb-ı Allah'a hamdü sena edip,

"İmdi.. Ey insanlar, Allahü Teâlâ sizden câhiliyye taassubunu ve tefrika ve zaafını gidermiştir. Ey insanlar! İnsanlar ancak iki kısımdır: İyi muttaki ve Allah katında değerli olanlar; bir de günahkâr, şakî ve Allah katında değersiz olanlar" dedi ve sonra, "Ey insanlar biz sizi bir erkek ve dişiden yarattık" (Hucurat, 13) âyetini okuyarak, "İşte sözümü söylüyor; hem kendim hem de sizler için Allah'tan bağışlanma diliyorum" Benzeri bir hadis için bkz. Tirmizi, Tefsir, 50 (5/389). buyurdu.

Süddî'den rivayet edildiğine göre, Araplar Minâ'da iken haccı bitirdiklerinde, onlardan birisi "Allah'ım, muhakkak ki benim babamın kazanı çok büyük, tenceresi geniş ve malı çok idi. Ona verdiğin gibi, bana da ver" diye duâ ediyordu. Bunun üzerine Cenâb-ı Allah bu ayeti indirmiştir.

İkinci Mesele

Bil ki ayette geçen, (......) fiili, eğer bizzat İnsanın kendi işine bağlanırsa, bundan murad o fiili tamamlamak ve bitirmek olur. Ama başka birisinin fiiline bağlanırsa bundan murad, mecbur tutmak, lüzumlu, gerekli kılmak olur.

Birincisinin misâli "Ve onları, yedi kat gökler olarak iki günde tamamladı" (Fussilet. 12) ve "Namaz bittiğinde..." (Cuma 10) ayetleriyle Hazret-i Peygamber'in, "Kaçırdığınız ibâdetleri, tamamlayıp ikmâl ediniz"' Buhâri, Ezan. 20; İbn Mâce, Mesâcid, 14 (1/255). hadisidir. Bu mânada olmak üzere, bir mahkeme ve davayı hallettiği zaman hâkim hakkında, "İkisi arasındaki davayı bitirdi, halletti" denilir. İkincisinin misâli, "Ve Rabbim hükmetti, vâcib kıldı..." (isrâ, 23) ayetidir.

Bu kelime bildirmek ve ilâm mânasında kullanıldığında, bundan murad yine vâcib kılmak, ilzam etmek mânâsıdır. Nitekim şu ayette bu manaya gelmektedir. "Ve İsraîloğullarına kitâbda... vâcib kıldık" (isrâ, 4), yani "Onlara bildirdik."

Bu sabit olunca biz deriz ki, ayeti, ancak haccın, özellikte bütün yönlerden bitirilmesi anlamına muhtemeldir. Bu husustaki çoğu açıklamalar daha önce geçmiştir. Bazı alimler ise bundan muradın, "Allah'ı haccın menâsiki esnasında zikredin" manası olabileceğini söylemişlerdir. Buna göre bu zikirden murad, insanların Arafat'ta Meş'âr-i Haram'da, tavafta ve sa'y sırasında yapmakla emrolundukları dualardır. Bu takdirde, ayeti, sanki şu söz gibi olur: "Sen haccettiğin zaman, tavaf et ve Arafat'ta vakfe yap!.."

Bunu söyleyen kimse bu ifadeyle, bu şeylerin haccı bitirdikten sonra olmayıp, bilâkis haccın içinde olduklarını kastetmektedir. Bu görüş zayıftır; çünkü biz, âyetinin haccın her şeyini tamamlamak ve sona erdirmek mânasını ifadeettiğini açıklamıştık.

Bu ifade, "Sen haccettiğin zaman, Arafat'ta vakfe yap!" diyen kimsenin sözünden farklıdır. Çünkü bu kimsenin sözünden maksadı, haccın bitirilmesi değil, hacca başlanıfmasıdır. Bu ayette ise ondan murad, sadece haccın bitirilmesi olabilir, başka bir mâna düşünülemez.

Üçüncü Mesele

(......) kelimesi, masdar olan, (......) kelimesinin çoğuludur ve manasındadır. Buna göre ayetin anlamı, "Siz haccda emrolunduğunuz ibâdetlerinizi tamamladığınız zaman...." şeklindedir. Eğer sen bu kelimeyi "ibâdet yapılan yer" anlamında olan, (......) kelimesinin çoğulu kabul edersen, o zaman da ayetin takdiri, "İbâdet yerlerinizin amellerini bitirdiğinizde..." şeklinde olur. Buna göre burada, muzâf olan (......) kelimesi hazfedilmiştir.

Sen bunu iyice anladığın zaman biz deriz ki, bazı müfessirler şöyle demiştir: Buradaki "menâsik" ten maksat, Allahü Teâlâ'nın insanlara haccda yapmalarını emrettiği ibâdetlerdir. Mücahid'den "Menâsik'in tamamlanması"ndan muradın, kan akıtmak, (kurban kesmek) olduğu" rivayet edilmiştir.

Hacc Menasikinin Sonundaki Zikir Emrinden Maksad

(......) emrindeki fâ harfi, haccın menâsikinın tamamlanmasının bu zikri gerekli kıldığına de- lâlet etmektedir. Bundan dolayı âlimler, bu zikrin hangi zikir olduğu hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bazıları bunu, kurban keserken yapılan zikir; bazıları da, Kurban bayramı günü ile teşrik günlerinde namazlardan sonra getirilen tekbirler manasında olan zikre hamletmişlerdir. Bu görüşte olanlar, bu zikrin başlangıç ve bitiş zamanı hususunda ihtilâf etmişlerdir. Çünkü bunlara göre, hacc sona erdiğinde, bu tekbirlerin dışında hususi olan başka bir zikir yoktur.

Bazıları da şöyle demişlerdir: Aksine bundan murad, haccı îfa ettikten sonra insanları daha önceden alışmış olduktan atalarının mefahirleriyle öğünmek için yapmış oldukları zikir ve anılardan onları vazgeçirmektir. Çünkü eğer Cenâb-ı Allah bu ayeti indirmek suretiyle bunu onlara yasak etmemiş olsaydı, onlar bu kınanmış yoldan dönmezlerdi. Buna göre Cer, âb-ı Allah sanki şöyle demiştir: "Haccın vâciblerini yerine getirip tamamladığınız ve ihramdan çıktığınız zaman, atalarınızın hatıralarını değil, Allah'ı çok -ok zikredin!.."

Bazı alimler ise şöyle demişlerdir: Doğrusu bundaı, nurad şudur: "Haccı tamamlamak, duâ ve istiğfara yönelmeyi gerektirir". böyledir, çünkü ailesinden ve vatanından ayrılığa ve mallarını infâk edip, hacc yolunda meşakkatlara katlanan kimsenin, haccı bitirdikten sonra duâ etmesi, tazarrû-da bulunması, çokça istiğfar etmesi ve her şeyden ilgiyî kesip yalnız Allah'a dönmesi pek münasiptir. Namazı bitirdikten sonra çokça duâ yapmak sünneti de, işte bundan dolayıdır.

Bu hususta beşinci bir vecih daha vardır ki, o da şudur: Bu hacc ibâdetiyte meşgul olmaktan maksad, nefsi kırmak ve nefsin kötü temayüllerinin etkilerini yok etmektir. Sonra bu azim, bizâtihî kastedilmez; aksine esas maksad onun vesilesiyle, üzerinde Allah'ın celâl nuru tecelli etsin diye, ruh tabakası üzerindeki bâtıl nakışları yok etmektir. Buna göre âyetin manası şöyledir: "Siz menâsikinizi tamamlayıp, beşeriyyet izlerini izâle ettiğiniz ve seyr-i sülük yolundaki engelleyici şeyleri temizlediğiniz zaman artık bundan sonra Allah'ı zikrederek, kalbinizi nurlandırmaya gayret edin".

Buna göre, önce "nefy", sonra da "isbât" söz konusudur. Önce, kalbde hakkın dışındaki kötü adetlerin izleri silinir, sonra kalb Melîk ve Cebbar olan Allah'ın zikriyle nurlandırılır.

Cenâb-ı Hakk'ın, "Atalarınızı andığınız gibi" buyruğuna gelince, bunda birkaç vecih bulunmaktadır:

1) Müfessirlerin çoğunluğunun görüşü olup, buna göre mâna şöyledir: Biz daha önce Arapların haccı bitirdikten sonra, fazilet ve menâkiblerini zikretmek suretiyle atalarını övme hususunda çok Heri gittiklerini zikretmiştik. İşte Cenâb-ı Hak bunun üzerine, "Atalarınızı anmada çok ileri gittiğiniz gibi, Allah'ı anmada da çok mübalağa ediniz; nasıl atalarınızı övmede bütün gayretinizi sarfediyorsanız, bunun gibi Cenâb-ı Hakk'ı övmede, O'nun nimetlerini ve lûtuflarını açıklamada da bütün gücünüzü ortaya koyunuz. Çünkü bu, ataları övmekten daha uygun ve daha mâkûl görünmektedir. Zira yalan yere atalar ile övünülüyorsa bu, dünyada alçaklığı; ahirette de cezayı gerektirir; yok, onların gerçekten var olan mefâhirleriyle övünülüyorsa, bu da kendini beğenmeyi, kibirlenmeyi ve gururu gerektirir. Bütün bunlar, insanı (manen) helak eden şeylerin başlıcalarıdır. Böylece-Allah'ı zikir ile meşgul olmanızın, babalarınızla övünmekle meşgul olmanızdan evlâ olduğu sabit olmuştur. Bu iki meşguliyet arasında bir evleviyyet olmasa bile en azından eşitlik olur.

2) Dahhâk ve Rebî şöyle demişlerdir: Bu, "Babalarınızı ve analarınızı andığınız gibi Allah'ı anın" manasındadır "Babalar" lâfzı ile iktifa edilmiş, "analar" zikredilmemiştir. Nitekim"Sıcaktan sizi koruyacak elbiseler" (Nahl, 81) ayetinde, ("soğuk", sıcak altında zımnen zikredilmiştir).

Alimler bunun, çocuğun ilk konuşmaya başladığı zaman "baba, baba" ve "eme, eme" demesi olduğunu, buna göre ayetin manasının, "Nasıl bebek, küçüklüğünde devamlı anne ve babasını zikrediyorsa, siz de aynı şekilde devamlı Allah'ı zikredin" şeklinde takdir edileceğini söylemişlerdir.

3)Ebu Müslim, "babalar" kelimesinin, devamlı anmadan kinaye olarak zikredildiğini söylemiştir. Buna göre ayetin manası şu şekilde olur: "Nasıl insan babasının zikrini hiç unutmuyor ise, aynı şekilde Allah'ın zikrinden de gafil olmaması gerekir."

4) İbnü'l-Enbarî bu ayet hakkında şunu söylemiştir: "Arapların cahiliye çağındaki yeminlerinin çoğu, babalar üzerine yapılıyor ve meselâ, "Babama ve babanıza, atama ve atanıza yemin ederim ki.." deniliyordu. Bundan dolayı Hak teâlâ onlara, "Nasıl atalarınıza (yemin ederek) ta'zim edip yüceltiyorsanız, aynı şekilde Allah'a da ta'zim edip yüceltin" demiştir.

5) Va'z-u nasihat edenlerden biri âyetin manasının şöyle olduğunu söylemiştir: "Nasıl atalarınızın "bir" olduğunu söylüyorsanız, aynı şekilde Allah'ın da "bir" olduğunu söyleyiniz." Çünkü Araplardan biri, eğer iki babaya nisbet edilse, bundan rahatsız olur ve hoşlanmazdı. Böyle olan Arap, kalkıp kendisine birçok ilâh edinmiştir. Bundan dolayı onlara, "Nasıl atalarınızın bir olduğunu söylüyorsanız, Allah'ın da bir olduğunu söyleyiniz. Hatta Allah'ın bir olduğunu daha fazla söylemek, öbürünü söylemekten evlâdır. Hak teâlâ'nın"hatta daha çok anınız" sözünden murad da budur.

6) Çocuk, nasıl bütün ihtiyaçlarının giderilmesi için daima babasına başvurup, babasını saygt ile hatırlar ise, siz de aynı şekilde hep Allah'ı hatırlayın.

7) Muhtemeldir ki Araplar, atalarını, onları zikretmeleri sebebiyle dualarına Allah katında icabet edilsin diye anıyorlardı. Bundan dolayı Cenâb-ı Hak onlara, atalarının bu mertebede kimseler olmadığını bildirdi; çünkü atalarının güzel amelleri, şirk ehli oldukları için kabul edilmemişti. Böylece Araplara, bunun yerine, istikbâlde nimetlerin çoğalması için, Allah'ın nimet ve lütuflarını sayıp dökmeleri ve Allah'a çokça hamd-ü sena etmeleri emrolunmuştur.

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Müslümanların, "atalar"ı adına yemin etmelerini nehyetmiş ve "Yemin edecek olan Allah'a yemin etsin, yoksa sussun" Buhârî. Şehâdât. 26; Müslim, (mân, 3 (3/1267). buyurmuştur. Allahü teâlâ dışındaki varlıklar, ancak Allah için ve Allah sayesinde var olunca, evlâ olan Allah'ı ta'-zim etmektir. Allah'tan başka ilah yoktur.

8) İbn Abbas (radıyallahü anh)'dan, bu ayetin tefsiri hakkında şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bu, Allah'a isyan edilmiş olduğunda duyduğun gazab ve kızgınlığın, ana-babana kötü söz söylendiğinde duyduğun gazabtan daha şiddetli olmasıdır."

Bil ki bu açıklamalar, her nekadar muhtemel manalar ise de, ilk açıklama daha açık ve nettir. Bütün açıklamalar şu aynı hususta müşterektirler: Kulun dâima Rabbini zikretmesi, O'nu dâima ta'zim edip yüceltmesi, bütün ihtiyaç ve isteklerinin karşılanmasında hep O'na müracaat edip, O'nun dışındaki bütün varlıklardan alâkasını kesmesinin gerekliliği.. Ya Rabbî, ya Ekreme'l-ekremîn Allah'ım, bizi bu sıfatlarla muttasıf kıl.

Allah'ı Daha Kuvvetli Anmak

Hak teâlâ'nın"hatta daha kuvvetle (Allah'ı) anınız" kavli hususunda iki mesele vardır:

Birinci Mesele

(......) kelimesindeki âmilin, ifadesindeki "kâf" harf-i cerri olduğu söylenmiştir ki buna göre kelime mahallen mecrurdur. Bir başka görüşe göre de, fiilidir.Buna göre ise, kelime mahallen mansubtur.

Bu ifadenin takdiri şöyledir; "Atalarınızı andığınız gibi Allah'ı anınız. Ve O'nu, atalarınızdan daha şiddetli (kuvvetli) bir anışla anınız."

İkinci Mesele

(......) ayetinin manası, "Hatta O'nu daha kuvvetli bir şekilde anınız" şeklindedir. Çünkü atalarının övünç vesilesi olan şeyler azdır. Allahü teâlâ'nın kemâl sıfatları ise sonsuzdur. Binaenaleyh, onların Allah'ın kemâl sıfatlarını saymakla meşguliyetlerinin, atalarının övünç vesilesi olan şeylerini.saymakla meşgul oluşlarından daha fazla ve daha güçlü olması gerekir.

Kaffâl (radıyallahü anh) şöyle demiştir: "Bu gibi yerlerde kelimenin mecazî manada kullanıldığı bilinmektedir. Mesela birisi birisine, "Şu işi bir aya kadar veya daha çabuk yap" der. Bu adamın bu sözden maksadı bir şüphe ifadeetmek değildir, aksine o, bu ifadesiyle, birincisinden, daha kısa bir zaman olan ikincisine geçtiğini göstermektir.

Dünyada ve Âhirette İyilik İstemek

200 ﴿