245

"Kimdir o şahıs ki Allah'a güzel bir borç verir, Allah da (onun karşılığını) kat kat artırır! Allah (kimine) rızkı daraltır, (kimine) genişletir. Siz ancak O'na döndürüleceksiniz .

Ayetle ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Allahü teâlâ, Allah yolunda savaşmayı emredince, "Kimdir o şahıs ki Allah'a güzel bir borç verir..." ayetini getirmiştir. Müfessirler bu tâbir hususunda iki görüş belirterek ihtilâf etmişlerdir:

Birinci Görüş: Bu ayet, önceki âyetlerle ilgili olup, bundan murad da özellikle cihâd için güzel borç vermek, infakta bulunmaktır. Böylece cihâd edemeyen kimse, cihâd edebilecek fakir kimselere maddeten destek olmaya teşvik edilmiş; cihada muktedir olan kimse de, cihâd yolunda kendisi için harcamada bulunmakla emrolunmuştur. Hak teâlâ bu hususu, "Allah (kimine) rızkı daraltır, (kimine) genişletir" sözüyle de te'kid etmiştir. Bu böyledir. Çünkü bu hakikati bilen kimse, artık kendi malından daha çok Allah'ın lütfuna güvenecek ve bu onu Allah yolunda mal infâk edip, infâkta cimrilik etmemeye sevkedecektir.

İkinci Görüş: Bu âyet, yeni başlayan bir cümle olup, kendinden öncesiyle bir ilgisi yoktur. Bu görüşte olanlar da kendi aralarında ihtilâf etmişlerdir. Onlardan bir kısmı, bu güzel borçtan muradın mal infâk etmek olduğunu, bir kısmı da mal infakı dışında başka birşey olduğunu söylemişlerdir. Bunun mal infâk etmek olduğunu söyleyenlerin de üç değişik görüşü vardır:

1) Âyetten kastedilen, farz olmayan sadakalardır. Bu el-Esamm'ın görüşüdür. O, bu görüşüne iki şekilde delil getirmiştir:

a) Allahü teâlâ buna "karz" (borç) demiştir. Karz ise ancak bağışlanan şeydir.

b) Âyetin sebeb-ı nüzulü hususunda İbn Abbas (radıyallahü anh) şunu rivayet etmiştir: "Bu âyet, Ebu'd-Dehhâk hakkında nazil olmuştur. Ebu'd-Dehhâk "Ya Resûlallah, benim iki bahçem var. Onlardan birisini Allah yolunda tasadduk etsem, bana cannette onun iki misli verilir mi?" der. Hazret-i peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Evet"cevabim verince, "Hanımım da benimle birlikte olur mu?"der. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yine "Evet" der. "Çocuklarım da benimle beraber olacak mı?" diye sorunca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "Evet" der. Bunun üzerine Ebu'd-Dehhâk en güzel bahçesini tasadduk eder. Bu bahçe "Huneyniyye" diye isimlendirilmiştir." İbn Abbas anlatmaya devam ederek şöyle der: "Ebu'd Dehhâk bundan sonra çoluk-çocuğunun yanına döner. Onları tasadduk etmiş olduğu bahçede bulur. Bahçenin kapısında durur ve bahçeyi tasadduk ettiğini hanımına anlatınca, hanımı, "Allah alış-verişini mübarek etsin" der. Hep beraber bahçeden çıkarlar ve bahçeyi teslim ederler. Bundan dolayı Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onun hakkında sık sık şöyle derdi: "Cennette, Ebu 'd-Dehhâk'ın, köklerini yere salmış nice iri hurma ağaçlan vardır." Sen, âyetin sebeb-i nüzulünü anladığın zaman, burada karz (borç) ile, farz olan zekâtın değil, bağışlanan infâkın (sadakanın) kastedilmiş olduğunu anlarsın.

2) Bu "karz" dan murad, Allah yolunda vâcib olan infaktır. Bu görüşü savunan kimse, görüşüne âyetin sonunda, "Siz ancak O'na döndürüleceksiniz" buyurmuş olmasını delil getirir. Bu ifâde bir tehdid gibidir. Böyle bir şey ise ancak, vâcib (farz) olan bir şey hakkında uygun olur.

3) Doğruya en yakın olan görüş olup, buna göre ayete, her iki kısım da dahildir. Nitekim bu iki kısım "Mallarını Allah yolunda harcayanların hali yedi başak bitiren bir tek tohumun hali gibidir" (Bakara, 261) âyetinin manasına da dahildir.

Bu "karz" dan muradın mal infakının dışında birşey olduğunu söyleyenler şunu demişlerdir: "İbn Mesudun arkadaşlarının birisinden, bu karzın bi. insanın "sübhânallahi ve'lhamdülillahi ve lâ ilahe illallâhu vallahu ekber" demesi olduğu rivayet edilmiştir."

Kâdi ise şöyle söylemiştir. "Bu, uzak bir ihtimaldir. Çünkü "ikraz" (borç verme), Arapça'da bu manaya gelmez. Bu görüşü doğru kabul etmek mümkün değildir. Ancak biz şunu söyleyebiliriz : Herhangi birşeye mâlik olmayan bir fakirin kalbinde, ah keşke zengin olsaydım da mal infâk etseydim" arzusu bulunur ise, işte o zaman onun bu niyeti infâk yerine geçer. Nitekim Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, "Kimin tasadduk edecek birşeyi yoksa, o, yahudilere lanet etsin. Çünkü bu lanet, onun için bir sadaka sayılır" dediği rivayet edilmiştir.

İkinci Mesele

Âlimler, buradaki "karz" lâfzının "infâk" mânasına hakikî olarak mı, mecazi olarak mı itlâk edildiği hususunda ihtilâf etmişlerdir.

Birinci Görüş: Zeccâc şöyle demiştir: Kelime hakiki anlamda bu mânaya gelir. Çünkü "karz", karşılık alınmak için yapılan herşeye denilmektedir. Araplar, "Senin bende, güzel veya kötü bir alacağın, karşılığın var" derler. Bundan maksat, onun cezalandırılacağı veya mükâfaatlandırıfacağı bir şeydir...

Umeyye İbn Ebi's-Salt da şöyle demiştir:"Herkes, verdiği borcun karşılığını görecektir: Güzelse güzel kötüyse kötü... Veya, borç alan kimse gibi borçlu düşecektir..."

"Karz" in zikrettiğimiz manaya geldiğine delâlet eden hususlardan biri de, lûgattaki esas manasının "kesmek" olmasıdır. Nitekim, makas anlamına gelen, (......) kelimesi ve helak oldular anlamına, tabiri bu köktendir. Çünkü bir kavim helak olduğu zaman, onların izi silinir, soyları kesilir. Bir kimse borç verdiğinde, bundan murad onun, malından veya amelinden karşılığını göreceği bir kısmını kesip ayırmış olmasıdır.

İkinci Görüş: Karz lâfzı, burada mecazdır. Çünkü karz, insanın mislinin kendine dönmesi için verdiği şeydir. Burada, Allah yolunda infakta bulunan kimse, malını sevabı kendisine dönsün diye infâk etmektedir. Fakat, bu infâk ile borç verme arasında birçok bakımdan farklılık görülmüştür:

a) Karzı, ancak fakirliğinden ötürü ona muhtaç olan kimse alır. Bu Cenâb-ı Allah hakkında düşünülemez.

b) Mûtad olan, borcun bedeli ancak misliyle ödenir. Bu infâkta ise, karşılık kat kattır..

c) Borç alanın aldığı mal, o kimsenin mülkü değildir. Burada ise, Allah'a borç verilen Allah yolunda infak edilen mal Allah'ın mülküdür. Aralarında böyle farklar olduğu halde, Cenâb-ı Allah infâkı "karz" olarak isimlendirmiştir. Bundaki hikmet, karzın ödenmesinin vâcib olup, ödememenin caiz olmaması gibi, bu infâkın Allah katında boşa gitmeyeceğine dikkat çekmedir. Bundan dolayı, bu infâkdan dolayı hak edilen sevâb, mükellefe mutlaka ulaşacaktır.

Rivayet edildiğine göre bu âyet nazil olduğu zaman, yahudiler, "Allah fakir, biz ise zenginiz. Bundan dolayı, O bizden borç istiyor" demişlerdir. Bu söz onların cahilliklerine ve ahmaklıklarına uygun bir sözdür. Çünkü onlar çoğu kez "teşbih" akidesine sapıyorlar ve meselâ, mâbudlarının bir ihtiyar (şeyh) olduğunu söylüyorlardı. Kâdî, "Mâbûdları hakkında böyle söz söyleyen kimselerin, O'nu fakir olarak nitelemeleri yadırganacak bir durum değildir" demiştir.Eğer, âyetinin mânası nedir? Ve niçin bu ifâde bir soru şeklinde vârid olmuştur?" denilirse, biz şöyle deriz: "İstifham üslûbu, bir şeyi yapmaya teşvik hususunda, açık bir emirden daha tesirlidir..."

Cenâb-ı Allah'ın, vardır:"Güzel bir borç" tabiriyle ilgili iki mesele vardır:

Birinci Mesele

Vahidî: (......) kelimesi, bu âyette masdar değil, isimdir. Çünkü, eğer masdar olsaydı, şeklinde gelmesi gerekirdi" demiştir.

İkinci Mesele

"Karz"ın güzel olmasının birkaç izahı bulunmaktadır:

a) Cenâb-ı Allah bununla, kendisine haram karışmamış, helâl ve halis malı, infâkı kastetmiştir. Çünkü, şüphe ile beraber karışıklık ortaya çıkar; karışıklıkla beraberde, çoğu zaman yapılan fiiller çirkin olur.

b) Bu infâkın peşinden başa kakma ve eziyyetin gelmemesidir.

c) Bu infâkın, Cenâb-ı Hakk'a yakınlaşma niyetiyle yapılmış olmasıdır. Çünkü riya ve gösteriş için yapılan infâk, sevaba müstehak olamaz.

Cenâb-ı Allah'ın, (......) ayetiyle ilgili iki mesele vardır: "(Onun karşılığını) kat kat arttırsın" ayetiyle ilgili iki mesele vardır.

Birinci Mesele

(......) kelimesinin dört türlü kıraati vardır:

a) Ebu Amr, Nâfi, Hamza ve Kisaî elifli olarak ve ref ile, (......) şeklinde;

b) Asım, elifli olarak ve nasb ile, (......) şeklinde;

c) İbn Kesir, şeddeli, elifsiz ve ref ile, (......) şeklinde;

d) İbn Âmir ise elifsiz, şeddeli ve nasb ile, (......) şeklinde okumuşlardır. Buna göre biz diyoruz ki, bu kelimenin şeddeli ve şeddesiz okunuşları, Arapça'da iki ayrı kullanılıştır. Kelimenin ref ile okunuşu, onun üzerine affedilmesinden dolayıdır. Nasb ile okunuşu ise, sözün lâfza değil de mânaya hamtedilmesinden dolayıdır. Çünkü âyetin mânası, şeklindedir.. Yani, "Allah karşılığını kat kat arttırsın diye, kim güzel bir borç verir?..." demektir. Tercihe şayan olan kıraat, ref ile olan okunuştur. Çünkü bu durumda kelime, şartın cevâbı olur. Şartın cevâbı, fâ harfi ile geldiğinde mutlaka merfû olur.

İkinci Mesele

(......) ve (......) kelimeleri aynı mânaya gelirler. Bu da, bir şeyi iki misline veya daha fazlasına ulaşıncaya kadar arttırmak manasıdır. Ayette bir hazif olup, bunun takdiri "Onun sevabını kat kat arttırır, verir" şeklindedir.

Cenâb-ı Allah'ın "kat kat" tabiriyle ilgili olarak bazı âlimler, muayyen bir miktar zikretmişlerdir. Bu hususta söylenenlerin en güzeli şudur: "Bu, Cenâb-ı Allah'ın, "Mallarını Allah yolunda harcayanların hali, yedi başak bitiren tek bir tohumun hali gibidir" (Bakara, 261) âyetinde zikredilen mikdardır. Bununla ilgili olarak şöyle denilmiştir: Mücmel olan âyet, müfesser olan ayete hamledilir. Çünkü bu iki ayet de, infâk hakkında gelmiştir. Buna şöyle cevap verilebilir: Cenâb-ı Allah bu ayet-i kerimede, herhangi sınır belirtmemiş, aksine, Allah (bu miktarı), dilediği kimse için kat kat arttırır" (Bakara. 261) buyurmuştur. Bu husustaki ikinci bir görüşe göre, ki bu daha doğru olup, Süddî'nin tercih ettiği görüştür. Bu kat kat arttırmanın ne kadar olduğunu kimse bilemez. Cenâb-ı Allah bunu mübhem bırakmıştır, çünkü teşvik hususunda söylenilen mübhem bir ifâde, açıklanmış bir ifâdeden daha güçlü ve tesirlidir.

Cenâb-ı Allah'ın, "Allah (kimine) rızkı daraltır, (kimine) genişletir" âyetinin öncesiyle ilgisinin nasıl olduğu hususunda birkaç izah şekli vardır:

1) Bunun mânası şudur: Daraltan ve genişleten Cenâb-ı Allah olduğu için, eğer mal infâk etmesi emredilen kimsenin kaderi fakirlik ise, o kimse Allah yolunda mal infâk etsin; çünkü infâk etse de etmese de, o kimse mutlaka fakir olacaktır. Eğer o kimsenin kaderi zengin olmak ise, yine infâk etsin. Çünkü infâk etse de etmese de, zenginlik, genişlik ve bolluk onun kaderidir. Her iki durumda da Allah yolunda mal infâk etmek daha evlâdır.

2) İnsan rızkı daraltmanın ve genişletmenin Allah'ın elinde olduğunu bilirse, dünya malına fazla iltifat etmez; sadece Allah'a dayanır. Bu durumda da, Allah rızasına nail olma yolunda mal infâk etmek onun için çok kolay olur.

3) Allahü Teâlâ kullarının geçimini genişletir ve daraltır. Bundan dolayı Allah'ın size geniş geniş verdiği şeylerde, Allah'ın bunları darlıkla değiştirmemesi için cimrilik yapmayın.

4) Cenâb-ı Allah, kullarına sadakayı emredip, ona teşvik edince, bunun ancak kendi tevfîki ve yardımıyla olabileceğini haber vermiş ve, buyurmuştur. Yani "Allah bazı kalbleri sıkar, daraltır, böylece de onlar (tevfik olmadığı için) bu tâate yönelmez; bazı kalbleri de genişletir, böylece de onlar bu tâate yönelirler."

Sonra Cenâb-ı Allah, "Siz ancak Ona döndürüleceksiniz" buyurmuştur. Bundan murad, "Siz, O'ndan başka bir hakîm ve müdebbir olmayan bir yere varacaksınız" demektir. Allah en iyisini bilendir.

245 ﴿