261

"Mallarını Allah yolunda harcayanların hâli, yedi başak veren, her başağında yüz tanesi bulunan bir tek tohumun hâli gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah (ihsanı) geniş olan ve hakkıyla bilendir"

Bil ki Allahü Teâlâ, dünya ve ahiret ile ilgili ilmin temellerini ve onların doğruluğunu gösteren delilleri, istediği nisbette zikrettikten sonra, buna şer'î hüküm ve mükellefiyetleri de eklemiştir.

Mal İnfak Etmedeki Mükellefiyetler

Birinci Hüküm: Malları infâk etmede muteber olan mükellefiyetlerle ilgilidir. Bu âyetle ilgili birkaç mesele vardır: Birinci mesele, ayetin, kendinden önceki âyetlerle irtibatı hakkındadır. Bu hususta bazı izahlar yapılmıştır:

Âyetin Makabli İle Münasebeti

1) Kâdî (r.h) şöyle der: "Allahü Teâlâ, infakla ilgili hükmü, "Allah'a güzel bir ödünç verip de (Allah'ın da) o ödüncünü kat kat artırdığı kimdir?" (Bakara, 245) âyetinde mücmel (kısaca) zekredip, bu âyette de bu kat kat artırışı tafsilatlı olarak anlatmıştır. Cenab-ı Hak, bu iki âyet arasında, öldürüp diriltmeye kudreti olduğunu gösteren delilleri zikretmiştir. Zira bunlar olmaksızın infak emri yerinde olmazdı. Çünkü mükâfaat ve ceza veren bir ilah bulunmasaydı, taat yolunda infâk etmek abes olurdu. Sanki Cenab-ı Hak, infâka teşvik ettiği kimseye şöyle demektedir: "Benim yarattığımı ve hayat ile kudret vererek sana olan nimetimi tamamladığımı anladın ve mükâfaat ile ceza verebileceğimi de bildin, O hâlde, bütün bunları bilmen, malını Allah yolunda infâk etmene sebep olsun. Çünkü Allah az bir şeye, büyük mükâfaatla karşılık verir." Sonra Cenab-ı Hak, bu çok ve büyük mükâfaatla ilgili bir benzetme yaparak, sanki "Kim bir tane tohumu toprağa gömerse, o tohum her başağından yüz tanesi bulunan yedi başak bitirir. Böylece tek tohum, yediyüz tane haline gelmiş olur" buyurmaktadır.

2) Bu, âyetin öncesi ile irtibatı hususunda Esamm'ın yaptığı İzahtır. Buna göre, Allahü teâlâ insanlar, Allah'ın dinine yardım edip, O'nun şeriatını yüceltmek için canları ve malları ile cihâda koşsunlar diye, peygamberi tasdik etmeyi gerektiren mucizeyi göstererek herkese delil getirdikten sonra, bu meseli irad etmiştir.

3) Allahü teâlâ, kendisinin, mü'minlerin dostu; tağut'un (şeytanın) da kâfirlerin dostu olduğunu beyan edince, Allah yolunda mü'minin harcadığı malın hâli ile, tağut uğrunda kâfirin harcadığı malın hâlini beyân etmiştir.

İkinci Mesele

Âyette mahzuf bir kelime vardır ve onun takdiri, "Mallarını İnfâk edenlerin sadakalarının hali, bir tohumun hali gibidir" şeklindedir. Bunun "Mallarını infak edenlerin hali, bir tohumu ekenin hali gibidir" şeklinde olduğu da söylenmiştir.

Üçüncü Mesele

"Mallarını Allah yolunda harcayanlar" tabiri, "Allah'ın dini uğrunda harcayanlar" demektir. Cenab-ı Hakk'ın, bu ifâde ile bilhassa cihâd için yapılan mal harcamalarını (infâkı) kastetmiş olduğu da söylendiği gibi, bütün hayır yollarında yapılan infâkı kastetmiş olduğu söylenmiştir. Buna göre, âyetin hükmüne, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte hicret etme, insanın nefsine ve başkalarına karşı cihâdı, malını sadaka vererek harcama ve faydalı işlerde infâk etmesindeki bütün farz ve nafile harcamaları girer. Çünkü bunların hepsi, Allah'ın dini ve şeriatı olan yol uğrunda yapılan işlerden sayılır. Bunların hepsi, Allah yolunda yapılmış birer infaktır. Buna göre eğer, "Üzerinde yüz tane bulunan hiçbir başak gördün mü ki Allah bununla bir benzetme yapmıştır?" denilir ise, biz deriz ki: Buna şu şekillerde cevap verilir:

a) Âyetten maksad şudur: "Daha çok elde etmeyi ve kazancı arzu eden bir insan, tek bir tohum ektiğinde, onun kendisine yediyüz tane vereceğini bilir ise, onun bunu yapmaması veya bu hususta kusurlu olması yakışık almaz. İşte aynen bunun gibi, ahirette Cenab-ı Hak katında mükâfaat isteyen kimsenin, verdiği ve yaptığı tek bir şeye karşılık, on veya yüz veya yediyüz mislini alacağını bildiğinde, bunu mutlaka yapması gerekir. İster bu hususiyette bir başak bu dünyada bulunsun, ister bulunmasın, bu söylediğimiz ma'kul olduğuna göre, bu mânâ yerli yerindedir." Bu Kaffâl (r.h)'in görüşüdür ve son derece güzel bir izahtır.

b) Cavrus cinsi tohumun başağında, bu husus görülmüştür. Bu ikinci cevap, son derece zayıftır.

Dördüncü Mesele

Ebu Amr, Hamza ve Kisaî, desinde, tâ harfini sîne idğam ediyorlardı. Çünkü tâ harfi ile sîn, "hems" sıfatı bulunan harflerdendir. (......) şeklinde okunur. Diğer kıraat imamları ise, aslı üzere idğamla okuyorlardı. Cenâb-ı Hak daha sonra "Allah dilediğine kat kat verir" buyurmuştur. Bu ifâdede, kat kat vermenin niceliği ile, Allahü Teâlâ'nın bu kat kat verme ile kimleri şereflendirdiği açıklanmamıştır. Daha doğrusu Cenâb-ı Hakk'ın bütün muttakilere ve infakında daha fazla ihlâs sahibi olması itibarıyla onlardan bazılarına kat kat vermesinin mümkün görülmesi gerekir. Yahut da Hak teâlâ lutfu ve ihsanı sebebiyle o kulun taatına fazlasıyla sevap verir ve onu güzelce kabul eder. Sonra Allahü Teâlâ buyurmuştur. Bunun manası şudur:"Allah kulların infakları miktarınca ve bunlara mukabil hak ettikleri şeyin özettiğine göre, o kullara cömertlik ve ihsanlarda bulunmak suretiyle onları mükâfaatlandırmaya olan kudreti geniştir" Durum böyle olduğu zaman, çalışan ve salih amel işleyen kimsenin gayreti Allah katında zâyî olmaz.

261 ﴿