274

"Mallarını gece, gündüz, gizil, aşikâr (Allah yolunda) harcayanlar (yok mu) işte onların Rab Teâlâ katında mükâfaatlan vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır" .

Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardır:

Gece-Gündüz, Gizli-Açık İnfak Edenler Hakkında Ayet

Âyetin önceki ayetlerle irtibatı hususunda şu görüşler var:

1) Cenâb-ı Allah bir önceki âyette nafaka verilecek en uygun kimseyi edinceı bu âyette de en uygun nafaka verme şeklinin ne olduğunu açıklamış ve: "Mallarını gece-gündüz, gizli-aşikâr (Allah yolanda) harcayanlar" buyurmuştur.

2) Allahü Teâlâ bu âyeti, daha önce geçmiş olan (Bakara, 271) âyetini te'kid etmek için zikretmiştir.

3) Bu âyet-i kerime, infâkın ahkâmı konusunda zikredilmiş olan âyetlerin sonuncusudur. Binaenaleyh, muhakkak ki Allahü Teâlâ böylece insanları, infâkların en mükemmel şekline iletmiş, irşâd etmiş olur.

Bu Ayetin Nüzul Sebebi

Âyetin sebeb-i nüzulüne dair şu görüşler zikredilmiştir:

a) Hak teâlâ'nın, "(Sadakalar) kendilerini Allah yoluna vakfetmiş fakirler içindir" âyeti nazil olunca,

Abdurrahman İbn Avf, Suffe Ashabına birkaç dinar; Hazret-i Ali (radıyallahü anh) de yine suffe ashabına, geceleyin bir "vesk" hurma gönderir. Böylece Allahü Teâlâ nezdinde, bu iki sadakanın en sevgilisi Hazret-i AM (radıyallahü anh)'nin sadakası olmuş olur. Bunun üzerine de bu âyet-i kerime nazil olur. Böylece de geceleyin verilen sadaka daha mükemmel olmuş olur.

b) İbn Abbas (radıyallahü anh) şöyle der: "Hazret-i Ali (radıyallahü anh)'nin sadece dört dirhemi vardı. Böylece O, bunların birini geceleyin, birini gündüzün, birini gizlice ve diğer birini de aşikâre olarak tasadduk etti. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Seni, bu şekilde hareket etmeye sevkeden nedir?" dedi. Hazret-i Ali : "Rabbimin bana va' adetliğini haketmek istemem" der. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber, "Rabbinin sana va'adettiğini hak ettin" dedi. Bunun üzerine de Cenâb-ı Hak, bu âyet-i kerimeyi indirdi.

c) Keşşaf sahibi şöyle demektedir: "Bu âyet-i kerime Hazret-i Ebu Bekir hakkında nazil olmuştur. Çünkü o, kırkbin dinarın onbinini gece; onbinini gündüz, onbinini gizli, onbinini de açıktan tasadduk etmişti."

d) Bu âyet-i kerime, atları besleyip, onları cihâda hazırlama hakkında nazil olmuştur. Çünkü Ebu Hureyre, besili bir ata rastladığında bu âyet-i kerimeyi okumuştu.

e) Âyet-i kerime her durum ve her vakitte sadakalarının kendilerini hayra teşvik etmiş olduğu kimseler hakkında umumîdir. Binaenaleyh, bu kimselere bir kimsenin ihtiyaç içinde olduğu haberi ulaştığında, onlar hemen bu ihtiyacı karşılamaya çalışır, onu geciktirmeden, herhangi durum ve zamanla kayıtlamazlardı. İşte bu, bu hususta ileri sürülen görüşlerin en güzelidir. Çünkü bu âyet-i kerime, infâk hükmünün beyânı hususunda zikredilmiş olan âyetlerin en sonuncusudur. İşte bu sebeple hiç şüphesiz bu âyet-i kerimede infâk şekillerinin en mükemmeli zikredilmiştir. Allah en iyi bilendir.

Üçüncü Mesele

Zeccâc "Bu âyet-i kerimenin başındaki lâfzının mahallinin müptedâ olmak üzere, merfû olduğunu söylemiş ve Hak teâlâ'nın (......) sözünün başındaki fâ harfinin de şart ye ceza mânasını tazammun eden (......)nin cevâbında gelen harf olması da caizdir" demiştir. Buna göre âyetin takdiri, "Kim infâkta bulunursa, Allah onun ecrini zayi etmez" şeklinde olmuş olur. Bunun izahı da şöyledir: Bir kimse, "Bana ikramda bulunanın, bir dirhemi vardır" derse, bu söz o dirhemin ikramdan dolayı verilmiş olduğunu ifâde etmez. Ama, "Kim bana ikramda bulunursa, ona bir dirhem var sözü, bu dirhemin o kişinin yapmış olduğu ikrama mukabil olduğuna delâlet eder. İşte âyet-i kerimedeki fâ harfi de infakta bulunan insanların elde edecekleri ücretin ancak o infakları sebebiyle olacağına delâlet eder. Allah en iyi bilendir.

Dördüncü Mesele

Âyet-i kerimede, gizlice sadaka vermenin, açıkça sadaka vermeden daha efdal olduğuna bir işaret vardır. Bu böyledir; çünkü ayet-i kerimede gece, gündüzden; "gizli" de "aşikâr" kelimesinden önce zikredilmiştir.

Hak teâlâ'nın, "İşte onların Rab Tasla katında mükâfaatlan vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır" buyruğunun mânası açıktır. Ancak ne var ki, bu hususta iki mesele vardır:

Birinci Mesele

Âyet-i kerime, mü'minlerin kıyamet gününde her- hangi bir korkuya kapılmayacaklarına delâlet etmektedir. Bu husus, Hak teâlâ'nın, "O en büyük korku bunları asla tasaya düşürmez" (Enbiyâ, 103) âyetiyle de kuvvetlenir.

İkinci Mesele

Bu ehl-i sünnetçe, peşinden herhangi bir küfrün bulunmama şartına bağlıdır. Mutezileye göreyse, bunun peşinden "ihbât" edici bir kebîrenin bulunmaması gerekir. Biz bu meseleyi daha önce çok güzel bir biçimde izah ettik. İşte burada, infâkın hükümlerini beyân hususunda zikredilmiş olan âyetler sona ermektedir.

274 ﴿