15

"De ki: "Size bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Muttaki olanlar için, Rab'leri katında altlarından ırmaklar akanr içlerinde ebedî kalacakları cennetler, tertemiz zevceler ve Allah'dan da bir hoşnutluk vardır. Allah, kullarını hakkıyla görücüdür" .

Bu âyetle ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

İbn Âmir, Âsim, Hamza ve Kisâî, iki hemze ile olmak üzere, (......) şeklinde okumuşlardır. Ebû Amr ve Nâfi'in bu âyeti nasıl okudukları hususundaki rivayetler ise, farklıdır.

İkinci Mesele

Âlimler, istifhamın ne ile ilgili olduğu hususunda şu üç izahı yapmışlardır:

a) Mâna, "Size bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi?" diye sorulup, sonra da söze başlanılarak, "Muttaki olanlar için, Rab'leri katında şunlar şunlar vardır" denilmesi şeklindedir.

b) "Muttaki olanlar için, size bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi?" diye sorulup, sonra da söze başlanılarak, "Rableri katında altından ırmaklar akan cennetler... vardır" denilmesidir.

c) "Müttakî olanlar için, Rab'leri katında bunlardan daha hayırlı olanı size haber vereyim mi?" diye sorulup, sonra da söze başlanılarak, "Altından ırmaklar akan cennetleri..." denilmiş olmalıdır.

Âyetin Mâkabliyle Münasebeti

Âyetin mâkabliyle münasebeti hususunda şunlar ileri sürülmüştür:

a) Allahü teâlâ: "Nihayet dönüp varılacak yerin bütün güzelliği, O'nun, (Allah'ın) nezdindedir" (âli imran, 14) buyurunca, bu âyette de, dönüp varılacak olan o yerin haddi zâtında güzel olduğu gibi, onun aynı zamanda bu dünyadan da güzel ve efdal olduğunu beyân buyurarak, "De ki: "Size bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi?" buyurmuştur.

b) Allahü Teâlâ dünya nimetlerini tâdâd edip sayınca, âhiret menfaatlerinin bunlardan daha hayırlı olduğunu beyân etmiştir. Nitekim O, bir başka âyetinde de, "Âhiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir" (Alâ. 17) buyurmuştur.

c) Cenâb-ı Hak sanki şuna dikkat çekmiştir: "Senin bu dünyadaki işin, her ne kadar güzel ve muntazam olsa da, senin âhiretle ilgili olan işin daha hayırlı ve daha üstündür." Cenâb-ı Hakk'ın bundan maksadı ise kuluna şunu öğretmektir: Dünya hayatı, annenin karnından daha güzel, daha geniş ve daha rahat olduğu gibi, aynı şekilde âhiret de dünyadan daha güzel, daha geniş ve daha rahattır.

Dördüncü Mesele

Biz, âhiret nimetlerinin dünya nimetlerinden daha ayırlı olduğunu söyledik.. Çünkü dünya nimetlerine sıkıntılar bulaşmıştır. Halbuki, âhiret nimetleri bu tür sıkıntılardan tamamiyle uzaktır, berîdir. Yine dünya nimetleri, muhakkak ki sonludur; âhiret nimetleriyse ebedî ve sonsuz, kalıcıdır. Hak teâlâ'nın "Muttaki olanlar için., vardır" buyruğuna gelince, biz takvayı, Cenâb-ı Hakk'ın, "Müttakiler için bir hidâyet rehberidir" (Bakara, 2) âyetinin tefsirinde açıklamıştık. Özet olarak şunu diyebiliriz: İnsan, kendisine vâcib (farz) olanları hakkıyla ifâ edip, haram olanlardan da kaçınmadığı sürece muttaki olamaz.

Âlimlerimizden birisi şöyle demiştir: Takva, şirkten korunmak ve sakınmaktan ibarettir. Çünkü takva, Kur'ân'ın prfüne göre, îmana tahsis edilmiştir. Nitekim Cenâb-ı Hak "Takva kelimesini onlara zaruri ve elzem kıldı" (Feth, 26) buyurmuştur.Lafzın zahiri de buna mutabıktır. Çünkü şirkten ittikâ etmek, bütün haramlardan ve özellikle kimi haramlardan ittikâ edip sakınmayı da içine alır. Zira, müşterek olmanın mahiyeti, farklılığın mahiyetine delâlet etmez. Buna göre takvanın hakikati ve mahiyeti, şirkten korunma tahakkuk etti mi gerçekleşir. Kur'ân'ın örfü de buna mutabıktır. Bunun için kelimeyi buna hamletmek vâcib olmuştur. Binâenaleyh, Hak teâlâ'nın âyetteki ifâdesi, Allah'ı inkârdan sakınan (ittikâ eden) herkesi içine alır.

Cenâb-ı Hakk'ın "Muttaki olanlar için Rableri katında., vardır" sözüyle ilgili iki ihtimal vardır:

a) Bu ifâdenin, kendinden önce geçmiş olan (......) kelimesinin sıfatı olmasıdır. Buna göre cümlenin takdiri, "Size, Rab'leri katında, muttaki olanlar için bundan daha hayırlı olanı haber vereyim mi?" şeklindedir.

b) (......) sözünün (......) ifâdesinin sıfatı olmasıdır. Buna göre âyetin mânası şöyle olur: "Rab'leri katında muttakî olan kimseler için, dünya menfaatlerinden daha hayırlısı vardır..." Böylece bu, o büyük sevabın ancak, Rab'leri katında muttaki olanlar için söz konusu olacağına işaret etmiş olur. Böylece Allah'ın ezelî ilminde münafık olanlar bu ifâdenin muhtevasından çıkmış, mü'min olanlar ise muhtevaya dâhil olmuş olur.

Cenâb-ı Hakk'ın, "Cennetler" kelimesine gelince, bunun takdiri "O, cennetlerdir" şeklindedir. Bazıları (......) lafzından bedel olarak, cer ile (......) şeklinde okumuşlardır.

Bil ki, Hak teâlâ'nın, "Altlarından ırmaklar akın cennetler..." sözü, cennetlerin en iyilerini anlatmaktadır. Bu ifâdeye, cennette olacak yeme, içme, istirahat ve gezinti gibi bütün nimetler girer. Hulâsa olarak "cennet" sözü, bütün istenen şeyleri ifâde etmektedir. Nitekim Cenâb-ı Hak: "Canlarının isteyecek gözlerinin hoşlanacağı ne varsa oradadır" (Zuhruf, 71) buyurmuştur.

Sonra Cenâb-ı Hak "İçlerinde ebedi kalacakları..." buyurmuştur ki bundan murad cennet nimetlerinin devamlı olacağıdır.

Daha sonra Hak teâlâ: "Temizlenmiş zevceler vardır" buyurmuştur. Biz bu ifâdedeki incelikleri, Bakara süresindeki, (Bakara. 25) âyetinin tefsirinde zikrettik. Bu husustaki sözün özü şudur: Nimet, ne kadar büyük de olsa, ünsiyetin ancak kendileri ile meydana geldiği kadınlarla tamamlanır. Allahü teâlâ, kadınları, onlarda bulunması arzu edile bütün sıfatları içine alan tek bir sıfatla tavsif ederek "mutahhare" (tertemiz) buyurmuştur. Bu lafzın mânâsına, hayız ile nifastan ve insan tabiatının nefret ettiği ve kadınlarda görülebilecek diğer durumlardan temizlenme ile, onların kötü huylardan, çirkin isterden, bozuk ahlâklardan ve geçimsizlikten temiz ve uzak olmaları da girer.

Allah'ın Rızası En Büyük Mükâfaattır

Daha sonra da Cenâb-ı Allah: "ve Allah'dan da bir hoşnutluk (vardır) " buyurmuştur. Bununla ilgili iki mesele vardır:

Birinci Mesele

Âsim, râ harfini ötüre okuyarakşeklinde; diğer imamlar ise kesre ile tşeklinde okumuşlardır. Ötüre ile olan kıraat Kays ve Temîm kabilelerinin lehçesine göredir.

Ferrâ şöyle demiştir "Razı oldum" denilir. Kesre ile "rıdvan" şeklindeki okunan kelimenin benzeri kalıplar, kelimeleridir. "Rudvan" şeklinde okunan kelimenin benzeri kalıplar da tuğyan, ruchân, küfrân ve şükran gibi kelimelerdir.

İkinci Mesele

Kelâmcılar şöyle demişlerdir: "Sevabın iki rüknü vardır:

a) Menfaat ki bu, bizim bahsetmiş olduğumuz husustur.

b) Ta'zîm ki rıdvândan (= hoşnutluktan) kastedilen budur. Bu böyledir, çünkü cennetliklerin, bu devamlı nimetlerin yanında Cenâb-ı Hakk'ın kendilerinden razı olduğunu, onları medh-ü sena ettiğini bilmeleri, cennetin o nimetlerinden hasıl olan sevinçlerini daha da artırır.

Hükemâ şöyle demiştir: Bu âyetteki "cennetler ve cennet nimetleri" cisnânî cennetlere, "rıdvân" (hoşnutluk) ise ruhanî cennetlere işarettir. Makamların en yücesi.hiç şüphesiz ruhanî cennettir ki bu da, kulun ruhunda Allah'ın celâl nurlarının tecellî etmesinden ve O'nun marifetullah'a gark olmasından ibarettir. Bu makamların ilk basamağında kul, Allahü teâlâ'dan razı; son basamağında Allah kulundan razı olmuş olur. Bu hususa Cenâb-ı Hak "Sen Ondan razı; O senden razı olarak" (Fecr, 28) diyerek işaret etmiştir. Bunun bir benzeri de, "Allah mü'min erkek ve kadınlara, içlerinde ebedî kalıcı oldukları halde, altından ırmaklar akan Adn cennetlerini ve çok güzel meskenler va'adetti. Allah'tan olan bir tek rıdvân (rıza) ise daha büyüktür. İşte en büyük saadet budur" (Tevbe, 72) âyetidir.

Daha sonra Allahü teâlâ: "Allah kullarını hakkıyla görücüdür" buyurmuştur. Yani, Allah kullarının menfaatlerini çok iyi bilendir. Bundan dolayı kulların da, kendilerini, Allah'ın onlar için seçtiği âhiret nimetlerini tercih ederek ve Allah'ın, bırakmalarını istediği dünyevî şeyleri bırakarak, nefislerini ikna etmeleri ve zühde yönelmeleri gerekir.

15 ﴿