43"Hani melekler: "Ey Meryem, şüphesiz ki Allah sana seçkin bir hususiyet verdi. Seni tertemiz (büyüttü), seni dünyadaki bütün kadınlar üzerinde mümtaz kıldı. Ey Meryem huşu ile Rabb'inin divanına dur, secdeye kapan ve rükû edenlerle beraber rükû et" demişlerdi" . Bu âyetle ilgili birkaç mesele vardır: Birinci Mesele Buradaki (......) kelimesinin i'rabtaki âmili, bu sûrenin âyetinin (35. âyet) başındaki (......) ifadesidir. Sonra bu âyet, 35. âyete atfedimiştir. Bunun takdirinil (Meleklerin şöyle şöyle dediği zamanı hatırla) şeklinde olduğu da söylenmiştir. İkinci Mesele Âlimler, buradaki "Melekler" den maksadın, sadece Cebrail (as) olduğunu ve bunun aynen, "O (Allah), kendi emri ile meleklerle ruhu (vahyi) gönderir" (Nahl, 2). (Yani, Cebrail (aleyhisselâm) ile...) âyeti gibi olduğunu söylemişlerdir. Her nekadar bu mânâ, âyetin zahirini bırakma gibi görünüyor ise de, verilmesi gereken bir mânâdır. Çünkü Meryem Süresindeki bir âyet, Hazret-i Meryem ile konuşanın Cebrail (aleyhisselâm) olduğunu göstermektedir. O da, şu âyettir: "Derken biz ona ruhumuz (Cebrail'i) göndermiştik de o kendisine yaratılışça tam bir beşer şeklinde görünmüştü" (Meryem.18). Bil ki, Meryem (aleyhisselâm), bir peygamber değildi. Çünkü Allahü teâlâ, "Biz senden evvel de kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını (peygamber olarak) göndermedik" (Enbiya, 7) ve (Yusuf, 109) buyurmuştur. Durum böyle olunca, Cibril (aleyhisselâm)'i ona göndermek, ya onun için bir keramettir, ki bu velilerin kerametini mümkin gören kimselerin görüşüdür; ya da Hazret-i İsa (aleyhisselâm) için bir irhâstır, ki bu da hem bize, hem de Mu'tezile'den Ka'bî'ye göre caizdir; Yahut da Hazret-i Zekeriyya (aleyhisselâm) için bir mu'cizedir, ki bu da Mu'tezile'nin ekserisinin görüşüdür. Bazı âlimler bunun, Cenâb-ı Hakk'ın da "Musa'nın anasına da... diye vahyettik" (Kasas.7)âyetinde belirttiği gibi, Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'ın annesine olduğu gibi, ruha bir mana üfleme, kalbe ilkâ ve ilham kabilinden bir şey olduğunu söylemişlerdir. Hazret-i Meryem'in Istıfa Edilmesinin Mânası Bil ki bu âyette ilk önce "istifa" (seçme, seçkin kılma), sonra ikinci olarak temizleme, üçüncü olarak da, âlemlerin kadınları üzerine mümtaz kılma (ıstıfâ) zikredilmiştir. Birinci istifa'nın, ikinci "ıstıfa" ile aynı mânada olması caiz değildir. Çünkü birşeyi aynen tekrar etmek uygun düşmez. Binâenaleyh birinci "ıstıfa"yı, Hazret-i Meryem'in ömrünün ilk yıllarında başına gelen güzel işlere, ikinci "ıstıfa"yı ise ömrünün son yıllarında karşılaştığı güzel şeylere hamletmek gerekir. Birinci istifa şunlarla alakalıdır: 1- Allahü teâlâ, ondan başka hiçbir kadına böyle olmayı nasip etmemiş iken, kadın olmasına rağmen onun Beyt-i Makdis'in hizmeti için verilmesini kabul buyurmuştur. 2- Hasan el-Basri şöyle demiştir: "Hazret-i Meryem'i annesi doğrurur doğurmaz ona hiçbirşey yedirip emzirmeden onu Hazret-i Zekeriyya (aleyhisselâm)'ya teslim etmiş ve onun rızkı cennetten gelmeye başlamıştır." 3- Allahü teâlâ, onu kendisine ibâdet etsin diye başka meşgalelerden uzaklaştırmış ve bu mânada çeşitli lütuf, hidayet ve ismetlerini ona has kılmıştır. 4- Hak teâlâ, onun iaşesini, kendi uhdesine almış, böylece "(Zekeriyya), "Meryem bu sana nereden (geliyor?) dedi. O da, "Bu, Allah tarafindandır" (âl-i imran. 37) âyetinde de belirtildiği gibi, onun rızkı Allah tarafından gelmiştir. 5- Cenâb-ı Allah, ona meleklerin sözünü açıkça duyurmuştur. Bu, ondan başka hiçbir kadına nasib olmamıştır. İşte birinci "ıstıfa"dan maksad bunlardır. Âyetteki temizleme (tertemiz büyütme)nin manaları da şunlardır: 1- Allahü teâlâ onu inkâr ve günahtan tertemiz kılmıştır. Bu, tıpkı Allahü teâlâ'nın Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hanımları hakkında buyurduğu, "(Allah) sizi tertemiz yapmak diler" (Ahzâb. 33) âyeti gibidir. 2- Allahü teâlâ, onu erkeklerin dokunmasından uzak tutup temizlemiştir. 3- Onu, hayızdan temiz ve uzak kılmıştır. Âlimler onun hiç hayız görmediğini söylemişlerdir. 4- Allah, onu kötü işlerden ve çirkin âdetlerden uzak tutarak temizlemiştir. 5- O, Meryem'i yahudilerin katilliğinden, töhmet ve yalanlarından muhafaza ederek temiz kılmıştır. İkinci "ıstıfâ"dan murad ise şudur: Allahü teâlâ, Hazret-i İsa'yı ona babasız olarak vermiş, İsâ (aleyhisselâm)'yı, annesinden doğarken konuşturmuş ve böylece o da, annesinin ileri sürülen töhmetlerden temiz olduğunu gösterecek şeylerle şehâdette bulunmuş ve Cenâb-ı Hak hem onu, hem de oğlunu bütün insanlar için bir mu'cize kılmıştır. İşte bu üç lafızdan kastedilen manalar bunlardır. Beşinci Mesele Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "(örnek olarak) âlemin kadınlarından şu dördü saha yeter: Meryem, Firavun'un karısı Asiye, Hatice ve Fatma" buyurduğu rivayet edilmiştir. Bu hadisin, sayılan dört kadının, bütün kadınlardan efdal olduğuna delâlet ettiği; âyetin de Meryem (aleyhisselâm)'ın bunların hepsinden efdal olduğuna delâlet ettiği ve buna göre bundan muradın, Hazret-i Meryem'in kendi zamanındaki kadınlar üzerine seçilip mümtaz kılındığını söylemenin, zahiri manayı bırakmak olduğu ileri sürülmüştür. Sonra Hak teâlâ "Ey Meryem huşu ile Rabb'inin divanına dur, secdeye kapan" buyurmuştur. Âyette geçen "Kunût" kelimesinin ne manaya geldiği, (Bakara, 238) âyetinin tefsirinde geçti. Hülâsa olarak diyebilirz ki, Allahü teâlâ kendisinden olan bu büyük bağış ve lütuflarını Hazret-i Meryem'e has kıldığını beyân buyurunca o güzel nimetlere şükretmesi için daha fazla taatta bulunmasını gerekli kılmıştır. Bu âyetle ilgili şu sorular vardır: Meryem'in Secde Ve Rükû İle Mükellefiyeti Hakkında Birinci soru: Allahü Teâlâ niçin bu âyette secdeyi rükûdan önce zikretmiştir? Cevap: a) Bunların başındaki atıf vâvı, tertibi değil, beraberliği ifâde eder. b) Kulun, Allah'a en yakın olduğu zaman, secde ettiği zamandır. Nitekim Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)"Kulun, Rabb'ineen yakın olduğu zaman, secde esnasındaki hâlidir" Müslim, Salat, 215 (1/350). buyurmuştur. Secde bu derece faziletli ve şerefli olduğu için, Cenâb-ı Hak onu diğer ibâdet şekillerinden önce zikretmiştir. Sonra Cenâb-ı Allah "ve rükû edenlerle beraber rükû et" buyurmuştur. Bu, Allah'ın ona namaz kılmayı emrettiğinin bir işaretidir. Buna göre sanki Cenâb-ı Hak ona, çoğu zaman secdeye devam etmesini emretmiştir. Fakat o, namazı belli vakitlerde kılıyordu. c) Ibnu'l-Enbârî, âyetteki tabirinin genel olarak, ibâdeti emir, bundan sonraki tabirinin ise, uygun vakitlerde secde ve rükûyu emir manasında olduğunu; yoksa bundan muradın, hem secdeyi hem de rükûyu beraber yapıp, secdeyi rükûdan önce yapması manasında olmadığını belirtmiştir. Allah en iyi bilendir. d) Namaz, "secde" diye de adlandırılır. Nitekim Cenâb-ı Hakk'ın, "Secdelerin arkasından da O'nu tesbih et" (Kâf, 40) âyetinde de "secde" namaz manasına alınmıştır. Hadiste "Sizden biri mescide girdiği zaman iki secde yapsın, yani iki rekat namaz kılsın" buyurmuştur. Yine "mescid" lafzı da, "sücûd" (secde etme) masdarından bir isimdir ki, bundan maksat, secde edilecek değil, namaz kılınacak yer demektir. Bir de namazın en şerefli parçası secdedir. Bir şeyi en şerefli parçasının ismi ile adlandırmak, meşhur bir mecâz çeşididir. Bunun böyle olduğu sabit olunca biz deriz ki Hak teâlâ'nın, emrinin mânası, "Ey Meryem kalk"emrinin mânası ise "namaz kıl" demektir. Binâenaleyh "secde" ile namaz kastedilmiş olur. Bunun peşine "ve rükû edenlerle beraber rükû et" buyurmuştur ki bu ya ona cemaatla namaz kılmasını emir olur; bu durumda 'Secdeye kapan" buyruğu, tek başına namaz kılmayı, "ve rükû edenlerle beraber rükû et" buyruğu da cemaatla namaz kılmasını emir olur. Veyahut da rükûdan maksat tevâzûdur. Bu durumda da "secdeye kapan" sözü, açıkça namazı emir, "rükû edenlerle beraber rükû et" sözü ise namazda kalben huşu ve huzur içinde olmasını emretmek olur. e) Belki de onların şeriatına göre, secde rükûdan önce idi. İkinci soru: Âyetteki "Rükû edenlerle beraber rükû et" emrinden murad nedir? Cevap: Bunun manasının, "Onların yaptığı gibi yap" şeklinde olduğu, ve yine bu emirden muradın, her nekadar Meryem, insanların içine karışmasa dahi, Beyt-i Makdis'in etrafında yaşayan kimselerle birlikte Beyt-i Makdis'te cemaat halinde namaz kılmasının emredilmesi olduğu da söylenmiştir. Üçüncü soru: Cenâb-ı Hak niçin "Rükû eden kadınlarla birlikte rükû et" dememiştir? Cevap: Çünkü erkeklerin içine karışmadan uygun bir yerde erkeklere uymak, kadınlara uymaktan daha efdaldır. Bil ki müfessirler şöyle demişlerdir: "Melekler bu sözleri açıkça bizzat Hazret-i Meryem'e söyleyince o kalkıp namaz kılmaya başlamış ve ayakları şişip, ayaklarından kanlar akıncaya kadar namaz kılmıştır. Bu Gaybî Hadiseleri Bildirmek Hazret-i Peygamberin Nübüvvetinin Delilidir |
﴾ 43 ﴿