63

"İşte bu, elbette en doğru bir haberin beyânıdır. Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur. Allah hiç şüphesiz yegâne galibtir. Mutlak hüküm ve hikmet sahibidir. Eğer yine yüz çevirirlerse Allah, o fesatçıları elbette hakkıyle bilendir" .

Bu âyetle ilgili bazı meseleler vardır:

Birinci Mesele

Âyetteki "bu.." kelimesi, daha önce zikredilmiş olan delillere ve lanetleşmeye davete işarettir "En doğru bir haberin beyânıdır" buyruğuna gelince, buradaki (......) kelimesi, dine irşâd eden, hakka götüren ve kurtuluşu talep etmeyi emreden hususları içine alan sözlerin mecmûudur. Binâenaleyh, Allahü Teâlâ, emrine tam bir güven üzre olsun diye. peygamberine indirmiş olduğu şeylerin apaçık hak olduğunu beyân etmiştir. Bu durumda, âyetteki hitâb her ne kadar Hazret-i Peygamber'e ise de, bundan murad herkestir.

İkinci Mesele

(......) sözündeki hüve zamiriyle ilgili iki görüş bulunmaktadır:

a) Bu zamir fasi ve te'kîd zamiridir.. Buna göre, (......)'nin haberi ifadesidir.

Eğer, "Fasi zamirinin başına te'kîd lamının gelmesi nasıl caiz olur?" denilirse, biz deriz ki: Bu lamın, haberin başına gelmesi caiz olduğuna göre, fasi zamirinin başına gelmesi daha güzel olur. Çünkü bu lâm, mübtedâya haberden daha yakın olup, lamın gelmesinde aslolan da, onun mübtedânın başına gelmesidir..

b) Bu hüve zamiri mübtedâ olup el-kasas kelimesi onun haberi, işbu mübtedâ ve haberden meydana gelen cümle de (......)'nin haberidir.

Üçüncü Mesele

(......) lafzında he harfi, aslına uygun harekeli şeklinde veyahut da sûkün ileeklinde okunmuştur. Çünkü lâm harfi'nin bir cüz'ü olmuş, böylece de (kenar) kelimesi gibi, tahfif edilmiş, sükûn ile okunmuştur.

Kıssa Kelimesi Hakkında Bilgi

"Falanca hikâyeyi anlattı - anlatıyor - anlatmak, hikâyet etmek" denilir. Bu kelimenin esas mânası, bir izi takib etmektir.. Bir kimse bir başkasının izini takib ettiğinde denilir. Allahü Teâlâ'nın 'Kız kardeşine dedi ki: Onun izini takib et" (Kasas, 11) ifâdesi de böyledir. Haberleri peşpeşe getirdiği ve kelâmı peşi peşine eklediği için, kıssa anlatan kimseye de (......) denilmiştir. İşte (......) kelimesinin manası, "peşipeşine gelen mânaları ihtiva eden haber" demektir.

Cenâb-ı Hak sonra "Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur" buyurmuştur. Bu, nefyin, olumsuz mânânın te'kîd ve vurgulanmasını ifâde eder. Çünkü sen, "Benim yanımda, insanlardan birisi vardır" dediğinde, bu cümle senin yanında bir kimse olduğunu gösterir. Fakat, Benim yanımda, insanlardan hiç kimse bulunmamaktadır" dediğin zaman bu, senin yanında onlardan bir kimsenin bulunmadığını ifâde eder. Senin yanında onlardan birisi bulunmayınca, onlardan hiç kimsenin bulunmaması haydi haydi evlâdır. Böylece, Cenâb-ı Hakk'ın, "Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur" buyruğu, Hak ve Vâhid olan, Bir olan Allah (Subhanehû ve Teâlâ)'dan başka bir Tanrı'nın bulunmadığı hususunda çok kuvvetli bir mâna ifâde ettiği ortaya çıkmış olur.

Cenâb-ı Hak "Allah, hiç şüphesiz yegâne gâlibtir. Mutlak hüküm ve hikmet sahibidir O" buyurmuştur. Bu cümlede hristiyanların şüpheleri hususunda verilen cevaplara İşaret vardır. Bu böyledir. Çünkü onlar şu iki şeye dayanmışlardır:

a) Hazret-i İsa, ölüleri diriltmeye, anadan doğma körler ile alacalı hastaları iyileştirmeye muktedir olmuştur. Buna göre Cenâb-ı Hak sanki şöyle demek istemiştir: "Bu kadar kudret, ulûhiyyet için yeterli değildir. Bilâkis, ilâh olanın, kendisine karşı konulamayan ve engellenemeyen bir azîz ve gâlib varlık olması gerekir. Halkubi sizler Hazret-i İsa'nın böyle birisi olmadığını kabul ve itiraf ediyorsunuz. Hem siz bunu nasıl iddia edebilirsiniz ki; çünkü sizler, yahudilerin Hazret-i İsa'yı öldürdüğünü söylüyorsunuz."

b) Hristiyanlar, Hazret-i İsa'nın gaybtan ve benzeri şeylerden haber verdiğini, böylece de bir ilâh olması gerektiğini söylüyorlardı.. Buna göre Cenâb-ı Hak sanki şöyle demek istemiştir: "Bu kadarcık ilim, ulûhiyyet konusunda yeterli değildir. Bilâkis, ilâh olanın hakîm, yani bütün malumatı ve bütün işlerin neticelerinin nereye varacağını bilen birisi olması gerekir." İşte bu sebeple Cenâb-ı Hak, hristiyanların bu iki şüphesine cevap vermeye bir işaret olsun diye, bu iki vasfı, yani "el-azîz, el-hakim" kelimelerini zikretmiştir. Bu âyetin bir benzeri de, Cenâb-ı Hakk'ın bu sûrenin başlarında zikretmiş olduğu, "Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren Odur. Ondan başka hiçbir Tanrı yoktur. O, mutlak galiptir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir" (Âl-i İmran, 6) âyetidir.

Cenâb-ı Hak sonra "Eğer yine yüz çevirirlerse, muhakkak Allah o fesatçıları hakkıyla bilendir" buyurmuştur. Bunun mânâsı şudur: "Eğer onlar, Hazret-i İsa (aleyhisselâm)'nın azîz, gâlib, hakîm ve işlerin neticesinin nereye varacağını bilmemesine karşılık, Allah'ın bir olması, azîz, gâlib, bütün makdûrâta kadir, hakîm ve işlerin neticesini ve nereye varacağını bilmesi gibi kendilerine anlatmış olduğun şeylerden yüz çevirirlerse bil ki, onların sırf dönüp yüz çevirmeleri, ancak inatlarından dolayıdır. Binâenaleyh, onlarla konuşmayı kes ve onların işini Allah'a havale et!.. Çünkü Allah, fesat çıkaranların fesadını bilen, kalblerdeki bozuk gaye ve maksatlara muttali olan ve onları bunlar sebebiyle cezalandırmaya muktedir olandır.."

Ehl-i Kitap İle Diyalog

63 ﴿