72"Ehl-i Kitap'tan bir güruh (şöyle) dedi: "Mü'minlere indirilen (Kur'ân'a) gündüzün evvelinde inanın, gündüzün sonunda ise inkâr edin. Olur ki (onlar dinlerinden) dönerler" . Bil ki, Allahü teâlâ, hakkı bâtıl ile karıştıran yahudilerden bahsedince, bunun peşisıra onların karıştırmalarının bir şeklini anlatmıştır. İşte bu şekil, bu âyette bahsedilen husustur. Bu âyette ilgili birkaç mesele vardır: Birinci Mesele Onların birbirlerine, "Mü'minlere indirilen (Kur'ân'a) gündüzün evvelinde İnanın.." demeleri ile ilgilidir. Bu sözden maksat, indirilenin tamamı olabileceği gibi, indirilen âyetlerin bir kısmı da olabilir. Birinci ihtimale göre şu izahlar yapılmıştır: a) Yahudi ve hristiyanlar, İslâm'ın doğruluğu meselesinde, zayıf itikatle müslümanları şüpheye düşürmek için hilelere başvurmuşlardı. Bu da, yahudilerin Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e indirilen şeriatı, bazı zamanlarda kabul etmeyi, bazan da inanmayı müteakip onu tekzib etmeyi, yalanlamayı izhar etmeleridir. Çünkü insanlar, (zayıf müslümanlar) onların bu yalanlamalarını görünce, "Bu tekzîb, haset ve inattan dolayı değildir; aksi hâlde böyle olsaydı, onlar ta başında onu tasdik etmezlerdi.. Bu tekzîb haset ve inattan dolayı yapılmadığına göre, bunun, Ehl-i Kitabın Hazret-i Muhammed'in durumunu iyice düşünerek, değerlendirdikleri O'nun nübüvvetinin delillerini iyice araştırmaları, böylece de bu tam tefekkür ve eksiksiz incelemelerinden sonra, O'nun bir yalancı olduğu ortaya çıktığı için yapılmış olması gerekir..." derler. Böylece bu yol, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in nübüvvetinin sıhhati konusunda müslümanların zayıfları yönünden bir şüphe sebebi olmuş olur. Hayber yahudilerinin âlimlerinden oniki kişinin bu metod üzerinde ittifak ettikleri de söylenmiştir sözünün mânası, "Biz şüpheyi onların kafalarına attığımızda, belki Muhammed'in taraftarları O'nun dininden bu yola dönerler ve vazgeçerler" demektir. b) Âyetin mânasının şöyle olmasıdır: "Yahudilerin ve hristiyanların âlimleri birbirlerine şöyle demişlerdir: Ehl-i Kitâp'tan din kardeşlerinizle başbaşa kaldığınız zaman dininizde sebat etmeniz şartıyla, münafıklık yapıp mü'minlere uyduğunuzu gösterin. Çünkü böylece mü'minler bir kararsızlık içine düşerler ve zaman içerisinde sizler de onlara karşı münafıklığı sürdürürsünüz. Böylece durumları zayıflayıp dinleri yok olup gider ve onlar yine sizin dininize dönmüş olurlar." Bu, Ebu Müslim el-İsfehânî'nin görüşüdür. Bunun böyle olduğuna şu iki husus da delalet eder: 1- Cenâb-ı Hak, "Hakikaten imân edip küfre sapanlar, sonra yine iman edip küfre dönenler..." (Nisa. 137) buyurup, bunun peşinden de "Münafıkları müjdele..." (Nisa. 138) buyurmuştur ki, bu "Onlar imân edenlere kavuştukları zaman "inandık" derler. Şeytanlanyla başbaşa kalınca ise, "emin olun, biz sizinle beraberiz. Biz ancak istihza ediyoruz" derler" (Bakara, 14) âyeti gibidir. 2- Allahü teâlâ, bu âyetin peşinden "Dininize tâbi olandan başkasına inanmayınız" buyurmuştur. Bu ifâde, onların üzerinde oldukları dinden başka bir dine girmekten nehyedildiklerine delâlet eder. Böylece de "gündüzün evvelinde inanın" ifâdesi, nifakı emretme olmuş olur. c) Esamm şöyle der: "Yahudiler birbirlerine, "Eğer Muhammed'i her getirdiği şeyde yalanlarsanız, sizin câhilleriniz yalancı olduğunuzu anlarlar. Çünkü O'nun getirdiği şeylerin pek çoğu haktır. Fakat O'nun getirdiği şeylerin bir kısmını kabul edip, bir kısmını inkâr ederseniz, câhil halk sizin onu yalanlamanızın, inadınızdan dolayı değil, adaletinizden dolayı olduğunu zanneder, böylece de sözlerinizi kabul ederler" demişlerdir." İkinci ihtimal, "Mü'minlere indirilene gündüzün evvelinde inanın, gündüzün sonunda ise inkâr edin" âyetinin, Allah'ın indirdiği Kur'ân âyetlerinin bir kısmı ile ilgili olmasıdır. Bu görüşü savunan âlimler, bunun kıble meselesi ile ilgili olduğunu söylemiş ve bu hususta şu iki izahı zikretmişlerdir: a) İbn Abbas, âyet-i kerimedeki "gündüzün evvelinde"n maksadın, sabah namazı; "sonunda"n maksadın da öğlen namazı olduğunu söylemiştir ki, bunun izahı şudur: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Medine'ye geldikten sonra Beyt-i Makdis'e doğru namaz kılmaya başladı. Yahudiler bu durumdan son derece memnun olarak, bunun devam etmesini arzu ettiler. Allahü teâlâ'nın, Hazret-i Peygamberi, kıble olarak Ka'be'ye çevirmesi, bir öğle namazı esnasında oldu. Bunun üzerine Ka'b İbn Eşref ve başkaları "Mü'minlere indirilene gündüzün evvelinde inanın, gündüzün sonunda ise inkâr edin." Yani, "Muhammed'in yönelip sabah namazını kıldığı kıbleye inanın. Çünkü bu, haktır. Yönelip öğle namazını kıldığı kıbleyi ise inkâr edin" demişlerdir ki âyette bahsedilen inkâr ettikleri "gündüzün sonu" işte budur. b) Kıble Ka'be'ye çevrilince, bu yahidilere zor ve ağır geldi. Bundan dolayı birbirlerine, "Gündüzün evvelinde Ka'be'ye doğru namaz kılın, gündüzün sonunda da bu kıbleyi inkâr ederek, Beyt-i Makdis'e doğru namaz kılın. Böylece o müslümanlar: "Ehl-i Kitap İlim sahibi insanlardır. Eğer onlar bu kıblenin bâtıl olduğunu anlamasalardı, bunu bırakıp Beyt-i Makdis'e dönmezlerdi" derler ve o kıblelerini bırakıp Beyt-i Makdis'e dönerler" diyorlardı. İkinci Mesele Allahü teâlâ'nın, o yahudilerin bu hile üzerinde ittifak edişlerini haber vermiş olmasının şu faydaları vardır: 1- Bu hile, onların kendi içlerinde sır tuttukları, hiçbir yabancının bilmediği bir oyun idi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu haber verince, bu gaybtan bir haber verme olmuştur. Binâenaleyh bir mu'cizedir. 2- Allahü teâlâ, mü'minleri, yahudilerin böyle bir hile üzerinde anlaştıklarından haberdar ettiği için, bu hilenin mü'minlenn kalplerinde hiçbir tesiri olmamıştır. Eğer böyle bir bildirme olmasaydı, bu hile, iman ve itikadları henüz zayıf olan bazı kimselerin kalplerinde etkili olabilirdi. 3- Yahudiler, bu hileleri ortaya çıkarılarak rezil ve rüsvay edildiği için, bu, bir nev'i onları bu gibi hile ve oyunlara yeltenmekten caydırma olmuştur. Üçüncü Meslele Âyette geçen "veche'n nehâr", "gündüzün evveli" manasınadır. Arapça'da "vech", "herşeyin insana bakan tarafı ve yüzü" mânâsındadır. Çünkü insanın baktığı şeyde ilk karşılaştığı budur. Nitekim elbisenin görünen tarafına da "vechü's-sevb" denilir. Sa'leb, İbnü'l-A'rabi'nin, "gündüzün evveli" manasına "Ona gündüzün evvelinde geldim" dediğini rivayet etmiştir. Rebî İbn Ziyad da şiir olarak şöyle demiştir: "Kim Mâlikin öldürülmesinden sevinç duyar ise, kadınlarımıza gündüzün evvelinde gelsin." |
﴾ 72 ﴿