116"O inkâr edenler yok mu? Onların ne malları ne de evlatları Allah'ın azabını önlemekte asla kendilerine fayda veremeyecektir. İşte bunlar, cehennem ehlidirler. Onlar orada ebedi kalıcıdırlar" . Bil ki Allahü Teâlâ, men' ile teşvik etmenin; va'ad ile vaîdi birlikte zikretmek için, bir keresinde, ikâb ve cezalandırılma konusunda kâfirlerin durumunun; bir Keresinde de. sevap ve mükâfaat konusunda mü'minlerin halinin nasıl bahsetmiştir. Buna göre Cenâb-ı Hak, Ehl-i kitaptan iman eden kimseleri, önce geçmiş olan güzel sıfatlarla niteleyince, bunun peşinden de o kâfirlere olan va'idini getirerek, "O inkâr edenler yok mu? Onların ne malları, ne de evlatları... fayda veremeyecektir" buyurmuştur. Âyette birkaç mesele vardır: Cenâb-ı Hakk'ın, "O inkâr edenler" tavsifi hakkında şu iki açıklama vardır: 1 - Bundan murad, kâfirlerin bir kısmıdır. Sonra bu görüşte olanlar, şu izahları yapmışlardır: d) İbn Abbas şöyle demiştir: Cenâb-ı Hak bu tabirle Kurayza ve Nadîr kabilelerini kastetmiştir. Çünkü Hazret-i Peygambere karşı gelme hususunda yahudilerin liderlerinin maksatları, sadece maldır. Bunun delili Cenâb-ı Hakk'ın Bakara süresindeki, "Âyetlerimi az bir paha ile değişmeyin..." (Bakara. 41) âyetidir. b) Bu, Kureyş müşrikleri hakkında nazil olmuştur. Çünkü Ebu Cehil, malı ile çok iftihar ediyordu. İşte bundan dolayı hakkında, "Biz, onlardan önce nice nesilleri helak ettik ki onlar mal ve gösterişçe daha güzeldiler" (Meryem. 75) ve "Öyleyse (durmasın) meclisini davet edip (toplasın). Biz de zebanileri çağırırız" (Alak. 17-18) âyetleri nazil olmuştur. c) Bu âyet-i kerime, Ebû Süfyan (radıyallahü anh) hakkında nazil olmuştur. Çünkü O, Bedir ve Uhud savaşlarında, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e düşmanlıkla müşriklere çokça mal verip vardım etmiştir. 2- Ayet, bütün kâfirler hakkında umûmîdir. Çünkü onların hepsi, mallarının çokluğu ile üstünlük taslıyor, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ashabını fakir olduktan için ayıplıyorlardı. Onların ortaya attıkları şüphelerden birisi de şöyle demeleridir: "Eğer Muhammed hak üzere olsaydı, Rabbi onu böyle fakirlik ve sıkıntı içinde bırakmazdı." Ve çünkü âyetin lâfzı umûmîdir ve onu tahsis edip (sınırlayacak) herhangibir delil yoktur. Lâfzı umûmî manası üzere bırakmak gerekir. Birinci görüşte olanlar şöyle diyebilirler: "Allahü teâlâ bu âyetten sonra, "Onların infâklarının misali" (Al-i İmran, 117) buyurmuştur. Ayetteki (infâk ederler..) ifâdesindeki Cemî zamiri, 'İnkâr edenler..." tabirinden anlaşılan kimselere râcîdir. Âyetteki" (......) kelimesi, kâfirlerin bir kısmına hastır. Binâenaleyh bu ifâdenin de, "hâs" olması gerekir. Allahü teâlâ, bu âyette bilhassa malları ve çocukları zikretmiştir. Çünkü cansızların en faydalısı mallar, canlıların en faydalısı ise çocuklardır. Daha sonra Hak teâlâ, kâfirlerin, âhirette bu iki şeyden kesinlikle faydalanamayacaklarını beyân buyurmuştur ki bu, onların o iki şeyin dışındaki şeylerden öncelikle faydalanamayacaklarını gösterir. Bunun bir benzeri de, "O günde ne mal fayda verir, ne de oğullar.. Ancak Allah'a tamamen setim bir kalp ile gelenler müstesna..." (şûarâ, 88-89); "Hiçbir kimsenin hiçbir kimseye hiçbir fayda veremeyeceği bir günden korkun...." (Bakara, 48); "Onların hiçbirinden, yeryüzünü dolduracak (kadar) şeyi fidye verse bile, katiyyen makbul olmaz.." (Al-i İmran, 91) ve "Sizi bizim huzurumuza yaklaştıracak olan, ne mallarınız ne de evlatlarınızdır..." (sebe'. 37) âyetleridir. Allahü teâlâ, onların, çocuklarından ve mallarından istifâde edemeyeceklerini beyan buyurunca, "İşte bunlar cehennem ehlidir.'Onlar, orada ebedî kalıcıdırlar" buyurmuştur. Alimlerimiz bu âyeti, günahkar müslümanların cehennemde ebedî kalmayacaklarına delil getirmiş ve şöyle demişlerdir: "İşte bunlar cehennem ehlidir" âyeti, hasr (sadece) manası ifâde eder. Çünkü "İşte bunlar Zeyd'in arkadaşlarıdır, başka kimseler değil" ve "bundan istifâde edenler, işte bunlardır; başkaları değil.." denilir. Bu cümle hasr ifade ettiğine göre, cehennemde kâfirlerden başka hiç kimsenin ebedi kalmayacağı sabit olmuş olur. |
﴾ 116 ﴿