120

"Eğer size bir iyilik dokunursa onlan tasaya düşürür. Şayet size bir fenalık gelirse, onunla sevinirler. Eğer sabreder, sakınırsanız onların hileleri size hiçbir şekilde zarar veremez. Şüphe yok ki Allah, onların yaptıkları herşeyi ihata edicidir"

Bil ki bu âyet, münafıkların sıfatlarının bir tetimmesidir. Böylece Cenâb-ı Hak, onlarda bulunan kötü sıfatlar ve çirkin fiillerin yanında, mü'minlerin başına çeşitli belâ ve sıkıntıların inmesini gözlediklerini beyân etmiştir. Âyette birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

(......) kelimesinin asıl manası, el ile dokunmaktır. Daha sonra teşbih yoluyla, kişiye dokunan, isabet eden her şey (dokunan) diye isimlendirilmiştir. Meselâ Arapça'da, "Falancaya yorgunluk ve bitkinlik isabet etti" denilir. Nitekim Cenab-ı Hak da, "Bize, hiçbir yorgunluk da dokunmamıştır" (Kaf, 38) ve "Denizde size bir sıkıntı değdiği zaman..." (isrâ.67) buyurmuştur. Keşşaf sahibi şöyle demektedir; "Burada "İsabet etmek" manasındadır. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Eğer sana bir iyilik isabet ederse bu, onların hoşuna gitmez. Şayet sana bir kötülük isabet ederse..." (Tevbe, 50); "Sana isabet eden her iyilik, Allah'tandır. Sana isabet eden her kötülük de, kendindendir" (Nisa, 79) ve insan kendisine şer dokundu muf feryadı basandır. Ona hayır dokununca da çok cimridir" (Meâric, 19-20)

İkinci Mesele

Buradaki (iyilik) kelimesinden maksat, muhtelif durumlardaki dünya menfaatidir. Meselâ, beden sağlığı, bolluk, bereket, ganimet elde etmek, düşmanlara hükümran olmak; dostlar arasında da bir sevgi ve yakınlığın, ülfetin bulunmasıdır.kelimesinden murad İse bunun zıddı olan şeylerdir ki, bunlar da hastalık, fakirlik, düşman karşısında hezimete ve yenilgiye uğramak, dostlar arasında ayrılıkların bulunması, öldürülmek, yağmaya ve baskına uğramak vb. şeylerdir. Böylece Allahü teâlâ, onların, müslümanlar için çok çeşitli iyi hal ve durumların meydana gelmesinden dolayı üzülüp kederlendiklerini; müslümanların başına gelen muhtelif kötülüklerden dolayı da sevindiklerini de beyan buyurmuştur.

Üçüncü Mesele

Arapçada (Birşey kötü oldu, kötü oluyor, o şey kötüdür) denilir. (......) kelimesinin müennesi (......) kelimesidir. "çirkin oldu, kötü oldu" anlamına gelir. Cenâb-ı Hakk'ın, "Yaptıkları şey ne çirkindir!" (Maide, 66) âyetindeki (......) kelimesi de bu anlamdadır. (En kötü, en çirkin) kelimesi de, "En iyi, en güzel..." kelimesinin zıddıdır.

Cenâb-ı Hak daha sonra, "Eğer sabrederseniz" buyurmuştur. Yani, "Allah'ın tâatine ve, bu uğurda karşılaşacağınız sıkıntı ve hüzünlere sabrederseniz..." demektir. "Ve sakınırsanız" yani, "Sizi nehyettiği herşeyden sakınır da, bütün işlerinizde Allah'a tevekkül ederseniz.." demektir.

Siz Sabreder ve İttika Ederseniz Onların Hileleri Size Zarar Vermez

Cenâb-ı Hak sonra, "Onların hileleri size hiçbir şekilde zarar vermez" buyurmuştur. Burada birkaç mesele bulunmaktadır:

Birinci Mesele

İbn Kesir, Nâfî ve Ebû Amr, ya harfinin fethası, dâd harfinin kesresi ve vâv harfinin de sükûnuyla (......) şeklinde okumuşlardır. Buna göre kelime, "zarar verdi, zarar vermek" anlamındaki fiilinden iştikak etmiş olur. Diğer kıraat âlimleri ise, dâd ve şeddeli râ harfinin ötresiyle (......) şeklinde okumuşlardır ki, bu durumda fiilin aslı (zarar vermek, sıkıntı vermek) masdarındandır. tabirinin aslı, cezimli olmak üzere idi. Râ harfleri birbirine idğam edildi, birinci râ harfinin dammesi dâd harfine nakledildi. Son râ harfinin harekesi de, en yakın harekeye, yani dâd harfinin dammesine tâbi kılınarak ötre yapıldı. (Böylece ifâde halini aldı). Bazı âlimler de burada bir takdim ve tehirin bulunduğunu, buna göre ifâdenin, şeklinde olduğunu söylemişlerdir. Keşşaf Sahibi ise şunu demiştir: Mufaddal, Âsım'dan, râ harfinin fethasıyla şeklinde rivayet etmiştir

İkinci Mesele

(......) kelimesinin manası, insanın, başkasını istenmeyen bir durumla yüzyüze getirmek için, hileler, yollar, çareler araştırmasıdır. İbn Abbas, buradaki (......) kelimesini, "düşmanlık" diye açıklamıştır.

Üçüncü Mesele

(......) kelimesi, masdar olmak üzere mansubtur. "Herhangi bir zarar, hiçbir zarar" manasındadır.

Dördüncü Mesele

Âyetin manası şöyledir: "Allah'ın emirlerini yerine getirme konusunda sabırlı olan ve Allah'ın nehyettiği hususlardan da ittika eden herkes, muhakkak ki Allah'ın muhafazasında olur. Bundan dolayı o kimseye, kâfirlerin tuzağı ve hilekârların hilesi zarar vermez ."

Bu hususta, sözün tahkîkî izahı şudur: Allahü Teâlâ, "Ben cinleri de insanları Ğar ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" (Zâriyât. 56) âyetinde de buyurduğu gibi, varlıkları sırf kulluk etsinler diye yaratmıştır. Kul, ubudiyet ahdini yerine getirir de, Allahü teâlâ, onu afatlardan ve korkulardan korumada rubûbiyyet ahdini fazlasıyla yerine getirir (bunu ifa etmemekten münezzehtir). İşte bu hususa, Cenâb-ı Hak, "Kim Allah'tan ittika ederse, (Allah) ona bir çıkış yeri ihsan eder ve onu hatır-u hayaline gelmeyecek bir cihetten rızıklandırır" (Talak. 2-3) âyetiyle işaret etmiştir. Bu, Allah'ın o kimseye, her türlü kolaylığı vereceğine bir işarettir. Bir filozof: "Haset ettiğin kimseyi rezil etmek istediğinde, faziletler kazanmak için çalış" demiştir.

Daha sonra Hak teâlâ, "Şüphe yok ki Allah onların yaptıkları herşeyi İhata edicidir" buyurmuştur. Bu tabirle ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Buradaki fiil, "Allah, onların size düşmanlık olarak yaptıkları şeyi bilir ve bundan dolayı onları cezalandırır" manasına gayb sigasıyla (Yaptıkları herşeyi) şeklinde okunmuştur. Bu fiil, muhatab sigasıyla (tali olarak) (......) (yaptıklarınızı) şeklinde okunduğunda manası, "Allah, sizin sabır ve takva olarak yaptıklarınızı bilir ve ihâtâ eder. Binâenaleyh size, müstahak olduğunuz şeyleri yapar" demek olur.

İkinci Mesele

"Muhît" (ihata eden) lâfzının Allah hakkında kullanılışı mecazîdir. Çünkü birşeyi ihata edip kuşatan, o şeyi her tarafından saran demektir ki, bu cisimlere ait bir sıfattır. Fakat Allahü teâlâ, herşeyi bilip, bütün mümkinlere kadir olduğu için mecazî olarak herşeyi "muhît" sayılması caizdir. "Allah onları arkalarından kuşatıcıdır" (Burûc, 20); "Allah kâfirleri kuşatıcıdır" (Bakara, 19); "Onlar, bunu ilmen ihata edemezler" (Tâhâ. 110) ve "O, onların nezdinde olup biteni kuşatmış, herşeyi sayı ile saymıştır" (Cinn, 28) âyetleri de aynı manadadır.

Üçüncü Mesele

Allahü Teâlâ, buyurmuş, fakat buyurmamıştır. Çünkü Araplar, daha mühim ve daha ilgili şeyi cümle içinde önce zikrederler. Burada maksad, Allah'ın âlim olduğunu beyân etmek değil, aksine amellerin Allah'ın malumu olduğunu ve onlara bir karşılık vereceğini beyân etmektir. İşte bu sebeple burada amelleri bildiğinden bahsetmiştir. Allah en iyi bilendir.

Uhud Savaşından Önce Hazret-i Peygamberin Müminlere Savaş Düzeni Vermesi

120 ﴿