124"O vakit sen mü'minlere, "İndirilen üçbin melekle Rabb'inizin size imdâd etmesi yetmez mi size?" diyordun" . Bu âyette birkaç mesele vardır: Müfessirler, bu va'adin Bedir gününde mi, yoksa Uhud gününde mi meydana geldiği hususunda ihtilâf etmişlerdir. edatının âmilinin izahı dâ, bu iki görüşe göre yapılmaktadır. Biz bu va'adin Bedir gününde yapıldığını söylersek, ifâdesinin âmili, "Allah size zafer verdi" ifâdesi olur. Buna göre ifâdenin takdiri şöyledir: "Sizler zayıf olduğunuz halde, Allah size zafer verdiğinde sen mü'minlere... diyordun." Bu va'adin Uhud günü olduğunu söylediğimizde, (......) kelimesi, "Hani erkenden yola çıkmıştın..." sözünden ikinci bedel olmuş olur. Melek Gönderme Vaadi Uhud İçin Yapılmıştır Bunu iyice anladığın zaman biz deriz ki: Birinci görüş, bu va'adin tahakkuk ettiği günün Uhud günü olduğunu söylemektedir. Bu, İbn Abbas, Kelbî, Vahidî Mukâtil ve Muhammed İbn İshâk'ın görüşüdür. Bu görüşün birkaç yönden delili vardır: Birinci delil: Bedir gününde Hazret-i Peygamber'e, bin melek ile yardım olunmuştu. Allahü Teâlâ Enfâl sûresinde, "Hani siz, Rabb'inizden yardım istiyordunuz da, O da: "Muhakkak ki ben size ard arda gelen bin melek ile yardım edeceğim" diyerek duanızı kabul buyurmuştu" (Enfal, 9) buyurmuştur. O halde Bedir gününde üçbin ve beşbin meleğin indirilmesinden nasıl bahsedilebilir? İkinci delil: Kâfirler Bedir günü bin veya bine yakın bir sayıda idiler. Müslümanlar ise, bunların üçde biri kadardı. Çünkü müslümanların sayısı, üçyüz küsur idi. İşte bunun üzerine Allahü Teâlâ Bedir günü bin melek indirdi. Böylece kâfirlerin sayısı, müslümanların sayısı hâriç, meleklerin sayısına denk olmuştu. İşte bu nedenle kâfirler bozguna uğradılar. Aynı şekilde Uhud gününde, müslümanların sayısı bin, kâfirlerinki ise üçbin idi. Bu günde de, Bedir'de olduğu gibi, müslümanlar kâfirlerin üçte biri kadardı. Bundan dolayı Allahü teâlâ bu günde, kâfirlerin sayısı, müslümanlar hariç meleklerin sayısına denk olsun diye, üçbin melek indirmeyi va'adetti. Böylece bu husus, müslümanların, Bedir'de onları hezimete uğrattıkları gibi, Uhud'da da bozguna uğratabileceklerine bir delil olmuş oldu. Sonra bu üçbin melek, o gün müslümanların kalplerinin kuvveti artsın ve korkuları şilinsin diye beşbine çıkarılmıştır. Bu va'adin Uhud günü olduğunu söylersek, bu mananın meydana geleceği malumdur. Üçüncü delil: Allahü Teâlâ, "(Düşmanlar da) ansızın üstünüze gelecek olurlarsa, Rabb iniz size alemetli beş bin melekle imdâd edecektir" (Âl-i Imran, 125) buyurmuştur. Bundan murad, "Size düşmanlarınız ansızın geldiklerinde..." demektir, Düşmanların müslümanlara ansızın geldiği gün, Uhud günüdür. Ama Bedir gününde, düşmanları onlara gelmemiş, aksine onlar (müslümanlar) düşmanlarına gitmiştir. Uhud Savaşını Kabul Etmekteki Müşkil Buna göre şayet, "Hak teâlâ'nın, "İndirilen üçbin melekle Rabb'inizin size imdâd etmesi yetişmez mi?" âyetinin Uhud günü hakkında olduğunu söylersek, sonra bu yardım da meydana gelmeyince, yalan söylenmiş olur" denilirse buna iki şekilde cevap verilir: a) Cenâb-ı Hakk'ın beşbin melek indirmesi, müslümanların ganimetler konusunda sabredip ittika etmelerine bağlanmıştır. Sonra birkısım müslümanlar da ganimetler hususunda sabr ve ittikâ etmeyip, aksine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in emrine muhalefet etmişlerdir. Binaenaleyh, şart tahakkuk etmeyince, "meşrut" da bulunmaz.. Üçbin melek indirmesi hususuna gelince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu, savaş için elverişli mahallere yerleştirdiği ve kendilerine, bu mahallerde katıp sebat etmelerini emrettiği mü'minlere va'adetmiştir. İşte bu da, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in onlara, o mahallerde kalmaları şartıyla, bu va'adde bulunduğunu gösterir. Onlar bu şarta riayet etmeyince, haliyle meşrut da meydana gelmemiştir. b) Biz, meleklerin inmediğini kabul etmiyoruz. Vakıdî'nin Mücâhid'den rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: "Uhud günü melekler geldiler, ama savaşmadılar." Yine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sancağı Mus'ab İbn Umeyr'e verdiği, Mus'ab şehid edilince onu, Mus'ab'ın suretinde olan bir meleğin aldığı, bunun üzerine de Hazret-i Peygamber'in, ileri geç, ya Mus'ab dediği, bunun üzerine meleğin, "Ben Mus'ab değilim!" cevabını verdiği, böylece Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bunun, kendisine yardım eden bir melek olduğunu anladığı., rivayet edilmiştir. Yine Sa'd İbn Ebî Vakkas (radıyallahü anh)'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "O gün ben ok atıyordum; attığım oku bana, beyaz ve güzel yüzlü bir adam geri getiriyordu. Ben, onun kim olduğunu bilmiyordum. Bunun üzerine ben onun bir melek olduğunu zannettim, (anladım)" Bu hususun izahı hakkında söyleyeceğimiz şey, bundan ibarettir. Bunu iyice kavradığın zaman biz deriz ki, bu açıklamaya göre, âyetin kendinden önceki âyetlerle münasebet vechi şudur: Allahü Teâlâ Uhud savaşını zikretmiş, daha sonra da, "Müminler ancak Allah'a tevekkül etsin" buyurmuştur. Yani, tevekküllerinin, sayılarının ve teçhizatlarının çokluğuna değil, yalnız Allah'a olması gerekir. Çünkü Allahü teâlâ, zelil bir halde iken, size Bedir'de zafer ihsan etmiştir. Tıpkı bunun gibi, Cenâb-ı Hak diğer yerlerde de, savaş meydanlarında da bu gibi şeylere kadirdir. Cenâb-ı Hak sözü daha sonra Uhud kıssasına getirerek, "O vakit sen müminlere, "indirilen üçbin melekle Rabb'inizin size imdâd etmesi yetişmez mi size?" diyordun" buyurmuştur. Ekseriyete Göre, Melekler Bedir Günü Gelmiştir İkinci görüş: Bu va'adin Bedir günü meydana gelmesidir ki, bu ekseri müfessirinin görüşüdür. Bu görüşte olanlar, görüşlerinin doğruluğu hususunda şu delilleri getirmişlerdir: Birinci hüccet: Allahü teâlâ, "Andolsun ki siz daha zayıf olduğunuz halde, Allah size Bedir'de kafi bir zafer verdi" (Âl-i İmran. 123), "O vakit sen mü'minlere, ... diyordun" (Âl-i İmran, 124) ve şöyle şöyle buyurmuştur. Böylece bu ifâdelerin zahiri, Allahü Teâlâ'nın onlara, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in mü'minlere bu sözü söylediğinde yardım etmiş olmasını gerektirir ki bu da, Hazret-i Peygamber'in bu sözü Bedir gününde söylemiş olmasını gerektirir. İkinci hüccet: Sayının ve teçhizatın azlığı Bedir gününde daha fazla söz konusudur. Bu günde, kalplerin takviye edilmesine daha çok ihtiyaç vardır. Binâenaleyh bu sözü, Bedir gününe hamletmek daha evlâ olur. Üçüncü hüccet: Cenâb-ı Hakk'ın üçbin melek indireceğine dair va'adi, herhangi şarta bağlanmamış ofüp mutlaktır. Binaenaleyh, bunun meydana gelmiş olması gerekir. Bu ise ancak, Uhud değil, Bedir gününde meydana gelmiştir. Hiç kimse, neteklerin indiklerini, fakat savaşmadıklarını söyleyemez. Çünkü va'ad, üçbin melekle yardım etmek şeklinde idi. Ve, meleklerin sırf indirilmesiyle de yardım tahakkuk etmez; aksine meleklerin bizzat yardım etmesi, destek vermesi gerekir. Meleklerin yardımı ise, Uhud gününde değil. Bedir gününde olmuştur. Sonra bu görüşte olanlar, birinci görüşte olanların delillerine cevap vermiş ve şöyle demişlerdir: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, Bedir günü bin melekle yardım edilmiştir." şeklindeki birinci delilinize iki bakımdan cevap verilir: 1 - Allahü Teâlâ, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ashabını bin melekle desteklemiş, sonra onlara ikibtn melek daha göndermiştir. Böylece meleklerin sayısı üçbin olmuştur. Sonra buna ikibin melek daha ilâve etmiş ve sayı beşbine ulaşmıştır. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabına sanki, "Rabbinizin size bin melekle yardım etmesi, yetmez mi size?" demiş, onlar da, "Evet, yeter" demiş. Sonra Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Rabb'inizin üçbin melekle yardım etmesi, yetmez mi size?" demiş, onlar yine, "Evet, yeter" diye cevap vermişler. Daha sonra Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara, "Eğer sabreder ve muttakilerden olursanız, Rabb'iniz sizi beşbin melekle destekleyecek" demiştir. Bu, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ashabına söylediği rivayet edilen şu söz gibidir: "Cennet ehlinin dörtte biri olmanız sizi sevindirir mi?" Dediler ki: "Evet, sevindirir." Bunun üzerine, "Cennet ehlinin üçte biri olmanız sizi sevindirir mi?" buyurdu. Dediler ki, "Evet, sevindirir." Bunun üzerine Hazret-i Peygamber "Ben sizin, cennet ehlinin yarısı olmanızı umuyorum" buyurdular." Müslim, İman, 376 (1/200-201); Tirmizî, Cennet, 13 (4/684). 2- Bedir savaşına katılanlara, Enfâl sûresinde zikredildiği üzere, bin melek ile yardım edilmiştir. Sonra müslümanlara, bazı müşriklerin kalabalık bir sayıyla Kureyşlilere yardım etmek istediği haberi ulaşınca onlar bundan korkmuşlar ve, sayılarının azlığından dolayı bu onlara çok zor gelmişti. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak, mü'minlere, "Eğer kâfirler Kureyşlilere yardımcı olarak gelirlerse, ben de size beşbin melekle yardım ederim" va'adinde bulunmuştu. Sonraysa, bu yardım Kureyş'e gelmemiş, aksine, Kureyş'in hezimete uğradığı haberi kendilerine ulaşınca da gerisin geriye dönmüşlerdi. Bundan dolayı da müslümanların, bine ilâve sayıdaki bir yardımla desteklenmesine gerek kalmamıştı. "Kâfirler Bedir gününde bin kişiydiler, bunun için de Cenâb-ı Hak bin melek indirmişti. Uhud gününde ise üçbin kişi olduklarından, Cenâb-ı Hak üçbin melek indirmiştir" şeklindeki ikinci delilinize gelince, buna da şöyle cevap verilir: Bu güzel bir "takrîb"dir; deliller güzel sevkedilmiştir. Fakat bu, durumun böyle olmamasını gerektirmez. Bilakis Cenâb-ı Hak, iradesine göre, sayıyı ister artırır, isterse eksiltir. "Cenâb-ı Hakk'ın, "Eğer onlar size ansızın gelecek olurlarsa..." (Âl-i İmran, 125) buyruğuna tutunmak olan üçüncü delile ise şöyle cevap verilir: Müşrikler, Hazret-i Peygamber ve ashabının Kureyş kervanına saldırdığını duyduklarında, kalplerindeki kin ve kızgınlık artmış, toplanarak Hazret-i Peygamber ve (ordusunun) üzerine yürümeyi tasarlamışlardı. Sahabe bunu duyunca korkar, bunun üzerine de Cenâb-ı Hak onlara, şu haberi verir: "Eğer onlar size ansızın gelecek olurlarsa, Rabb'iniz size beşbin melekle yardım edecektir." İşte bu iki görüşün ortaya konulmasında söylenilmiş olanların neticesi bundan ibarettir. Allah, kendi muradını en iyi bilendir. Âlimler meleklerin sayısı hakkında ihtilâfa düşmüştür. Meleklerin sayısı hakkındaki görüşlerin tesbitini şöyle yapabiliriz: Âlimlerden bazıları, eksik olan sayıyı fazla olan sayıya ilâve etmişler ve şöyle demişlerdir: Çünkü üçbin melekte yardım etmede bir şart söz konusu değildir. Beşbin melek ile yardım etme ise, sabretmeye, muttakî olmaya ve de, kâfirlerin ansızın mü'minlere gelmesine bağlanmıştır. Binâenaleyh, bunların başka başka olması gerekir. Bu görüş zayıftır. Çünkü beşbin melekle yardım etmenin bir şarta bağlanmış olmasından, onun cüz'ü ve kısmı olan üçbin melekle yardım etmenin de aynı şartla meşrut olması gerekmez. Bir kısım âlimler ise, eksik olan sayıyı fazla olan sayının içinde mütâlâa etmişlerdir. Birinci ihtimâlin kabul edilmesi haline gelince: Eğer biz âyet-i kerimeyi Bedir kıssasına hamledersek, o takdirde meleklerin sayısı dokuzbin olur. Çünkü Cenâb-ı Hak bin, üçbin ve beşbin sayılarını zikretmiştir ki, bunun toplamı dokuzbin eder. Eğer âyeti Uhud kıssasına hamledersek, bu takdirde burada bin sayısı zikredilmemiştir. Bilâkis bu kıssa hakkında üçbin ve beşbin sayıları zikredilmiştir ki, toplamı sekizbin eder. İkinci ihtimalindi bu, eksik olan sayıyı fazla olan sayıya girdirmek idi, -kabul edilmesi haline gelince, bu görüşte olanlar şöyle demişlerdir: Meleklerin sayısı beşbindir. Çünkü onlara bin melekle yardım va'adedilmiştir. Sonra ise buna diğer ikibtn ilâve edilmiş, böylece onlara üçbin melek ile yardımın va'adedilmiş olması gerekmişti. Sonra bu sayıya ikibin daha ilâve edildi, böylece de onlara beşbin melekle yardım edileceği va'adedilmiş oldu. Biz âlimlerin birinin şöyle dediğini rivayet etmiştik: "Bedir'e katılan müslümanlara Din melek ile yardım edilmiştir." Denildi ki, Kürz İbn Câbir el-Muharibî, müşriklere yardım etmeyi isteyince, bu müslümanlara zor geldi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara, "Müşriklere yardım gelmesi halinde, Rabb'inizin de size üçbin ve beşbin melekle yardım etmesi yetmez mi size?" demiştir. Sonraysa müşriklere yardım gelmemiştir. Aynen bunun gibi, binin üzerindeki melekler, müslümanlara yardıma gelmemiştir. İşte bu açıklamalar, hepsi de muhtemel olan izahlardır. Allah, muradını en iyi bilendir. Meleklerin Fiilen Savaşıp Savaşmadıkları Tefsir ve siyer âlimleri, Allahü teâlâ'nın, Bedir günü melekleri indirdiği ve meleklerin kâfirlerle savaştığı hususunda icmâ etmişlerdir. İbn Abbas (radıyallahü anh), "Melekler, Bedir gününden başka bir günde savaşmamışlardır. Bedir'in dışındaki savaşlarda ise, sadece sayı ve destekçi olarak bulunuyorlar; ne savaşıyorlar, ne de vuruşuyorlardı." demiştir. Bu görüş aynı zamanda, ekseri âlimlerin görüşüdür. Ebu Bekr el-Esamm ise, bu fikri şiddetle reddetmiş ve bunun aleyhine şu delilleri getirmiştir: Birinci hüccet: Tek melek, bütün yeryüzünü helak edebilir. Meşhur olan şudur ki, Cebrail (aleyhisselâm) kanadını Lût kavminin dört şehrinin altına sokmuş ve kanadı yedinci kat yer tabakasına kadar ulaşmış; sonra da onu göklere kaldırarak altını üstüne getirmiştir. Binâenaleyh Cebrail (aleyhisselâm) Bedir gününde hazır bulunduysa, müslümanların kâfirlerle savaşmasına ne gerek var? Sonra, onun hazır bulunduğunu kabul etmemiz halinde, diğer melekleri göndermenin faydası ne ki? İkinci hüccet: Kâfirlerin ileri gelenleri meşhur idiler. Yine, bu meşhur kâfirlerin her birinin karşısında da bilinen ve tanınan bir sahabe bulunmaktaydı. Durum böyle olunca, o kâfirlerin öldürülmesini kâfirlere isnad etmek imkânsız olur. Üçüncü hüccet: Eğer melekler savaşmış olsalardı, onlar ya insanların onları gördüğü yerde bulunurlardı, veyahut da insanların görmediği yerde.. Eğer insanlar onları görmüşlerse, onları ya insan suretinde görmüşlerdir, veyahut da başka bir surette. Birinciyi kabul edersek, bu takdirde Hazret-i Peygamber'in ordusundan müşahede edilen miktarın üçbin veya daha fazla olması gerekirdi ki, hiçkimse bunu söylememiştir. Birde Cenâb-ı Hakk'ın, "Sizi de onların gözlerinde azaltıyordu" (Enfal. 44) âyetinin aksine olmuş olur. Eğer müslümanlar o melekleri, insan suretinde görmemişlerse, o zaman o insanların kalplerine çok şiddetli bir korkunun düşmesi gerekirdi. Çünkü, meselâ cinni gören kimse çok korkar.. Bu husus ise, kesinlikle nakledilmemiştir. İnsanların melekleri görmemiş olması durumunda kelamın takdiri şöyle olur: "Melekler savaşıp, düşmanların başlarını koparıp, karınlarını deşip ve kâfirleri atlarından düşürdükleri zaman insanlar, bunu yapanlardan hiç kimseyi görmedikleri halde, bu fiillerin meydana geldiğini müşahede ediyorlardı. İşte bu gibi şeyler, en büyük mucizelerdendir. Bu durumda, böyle bir hali inkâr edenin inatçı bir kâfir olması gerekir. Böyle bir inkâr olmadığına göre, bu delilin yetersizliği de ortaya çıkar (yani insanların melekleri görmemiş olması ihtimali geçersiz olur.) Dördüncü hüccet: İnen bu meleklerin, ya kesîf veyahut da latîf bir cisim oldukları söylenebilir. Birinci ihtimale göre onları herkesin görmüş olması ve, onları görmenin, başkalarını görmek gibi olması gerekir. Halbuki durumun hiç de böyle olmadığı bilinen bir gerçektir, Eğer onlar, mesela hava gibi latîf cisimler idiyseler, onlarda katılık, sertlik gibi özellikler bulunmaz; böylece onların atlara binmiş olmaları da imkânsız olmuş olur. Bütün bunlar ise, sizin de kabul ettiğiniz hususlardır. Bil ki böyle bir şüphe, ancak Kur'ân'ı ve nübüvveti inkâr eden kimseye yakışır. Ama Kur'ân'ı ve peygamberliği kabul eden kimseye, böyle bir şey söylemesi hiç mi hiç yakışmaz. Kur'ân nassının bunu belirtmiş olması ve bu hususun, rivayet edilmiş olan haberlerde mütevâtir derecesine ulaşmış olması sebebiyle, Ebû Bekr el-Esamm'ın bunu inkâr etmemesi gerekirdi. Abdullah İbn Ömer'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: Kureyş Uhud'dan döndüğünde meclislerinde başarılarını konuşuyor ve şöyle diyorlardı: "Biz Bedir gününde gördüğümüz alaca atları ve beyaz adamları Uhud'da görmedik.." Ortaya atılan bu şüpheyi Allah'ın kudretinin kemâliyle karşılaştırdığımızda, böyle bir şüpheye yer kalmaz, ortadan kaybolur. Çünkü Allahü teâlâ bütün mümkinâta kadir olduğu için, istediğini yapar, her türlü ihtiyaçtan münezzeh olduğu için, dilediği her şeye hükmeder. Meleklerin Mü'minlere Yaptıkları Yardımın Şekli Alimler, meleklerin yardımının şekli hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bazıları onların mü'minlerle birlikte savaştıklarını; bazıları da bu yardımın, onların kalplerine kuvvet vererek, onlara muzaffer olacaklarını bildirerek ve kâfirlerin kalplerine korku atarak olduğunu söylemişlerdir. Yardım hususunda açık o an husus şudur ki, melekler, kendilerine ihtiyaç hissedildiğinde savaşta bizzat orduya katılmışlardır. Savaşta bizzat orduya katılmalarına ihtiyaç kalmaması ve mü'minlerin kalplerini güçlendirmek için orada bulunmalarının yeterli olacağını söylemek de caizdir. Müfessirlerden pekçoğu meleklerin Bedir'de savaştıklarını; diğer savaşlardaysa savaşmadıklarını iddia etmişlerdir. "Yetmez mi size..?" buyruğu hakkındadır. "Kifâye" masdarının manası, ihtiyacı gidermek ve işi yerine getirmek demektir. Birisi, bir başkasının ihtiyacını giderdiğinde "Ona, o şu işte yetti" denilir. "İmdad" masdarının manası, bir seyi peyderpey vermektir. Mufaddal, bu imdadın, takviye ve yardım şeklinde olması halinde denildiğini; ek yardım şeklinde olması halinde de denildiğini ve, Hak teâlâ'nın, "denizde ona yardım eder.." Lokman. 271 buyruğunda da böyle olduğunu söylemiştir. İbn Amir (......) kelimesini, teksir ve mübalağa sigasıyla, zâ harfini şeddeli ve fethalı olmak üzere, (......) şeklinde okumuştur. Diğer kıraat imamları ise, zâ harfinin fethasıyla . desız olarak (......) şeklinde okumuşlardır ki, bunlar iki kullanıştır. Yedinci Mesele Keşşaf sahibi şöyle demiştir: Kalplerini kuvvetlendirmek, onları sebata teşvik edip azimlendirmek ve Allah'ın yardımına güvenlerini artırmak için, meleklerin ineceği va'adi de yapılmıştır. "Size yetmez mi?' ifâdesinin mânası. "Onlara, üçbin melekle yapılan yardımın yetmeyeceği zannını reddetmek olup istifhâm-ı inkarîdir. yani yeteceğini ifâde etmektir " Azlıkları, zayıflıkları ve düşmanlarının sayısının çoklukları sebebiyle, onların zaferden ümidi kesmiş kimseler gibi olduklarını ihsas ve buna işaret için fiil olumsuzluğu tekid eden (......) edâtıyla beraber gelmiştir. |
﴾ 124 ﴿