125

Elbette siz sabreder, ittiko ederseniz, onlar da ansızın üstünüze gelecek olurlarsa. Rabbiniz size nişanlı beşbin melekle yardım edecektir.

Âyette birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

(......) kelimesi, edatımdan sonra gelen ifâde için olumluluk ifâde eder. Yanı mâna şudur: 'Bilâkis, bu yardım size yetecektir." Böylece bu kelime, mutlaka yeteceğini göstermiştir. Cenâb-ı Hak sonra, "Siz sabreder, ittika ederseniz, onlarda ansızın üstünüze gelecek olurlarsa..." buyurmuştur. Yani, "Eğer müşrikler, ansızın üstünüze gelecek olurlarsa, Rabb'iniz size, bundan daha fazla sayıdaki meleklerle yardım eder. Bu da beşbin melektir." Buna göre beşbin meleğin gelmesi, üç şartın tahakkuk etmesine bağlanmıştır: Sabır, takva ve kâfirlerin ansızın bastırıvermesi... Bu şartlar bulunmadığı için, meşrut da bulunmamıştır.

İkinci Mesele

(......) kelimesi, tencere kaynadığında Arapların söylemiş olduğu "Tencere kaynadı" tabirinden alınma bir masdardır. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Nihayet emrimiz gelip de fırın kaynadığı zaman." (Hûd, 40) buyurmuştur. Bu kelimenin, tencere kaynarken suyun kabarmaya başladığı ilk yere denildiği de söylenmiştir. Sonraysa Araplar bu lâfzı, istiare yoluyla, sürat ve hız anlamında kullanmıştır. Nitekim "Falanca geldi ve süratle geri döndü" denilir. Fıkıh usûlcülerinin, "Emir, fevr veya terahî içindir" (Emir derhal veya gecikmeli olarak yapmayı ifâde eder) sözleri bu kabildendir. Bunun ifâde etmek istediği mana, "Düşmanın gelişinin hızlılığını, isteğini ve süratini" ifâde etmektir.

“Alâmetli” (Nişanlı) Tabirinin Manası

İbn Kesîr, Ebû Amr ve Âsim, vâv harfinin kesresi ile, kelimeyi şeklinde, yani "kendilerini husûsî bir takım alametlerle alametlendirmiş oldukları halde" manasında okumuşlardır. Rivayetlerin çoğu, o meleklerin atlarını bir takım nişanlarla alametlendirdiklerini ifâde eder. Diğer kıraat imamları ise, bu kelimeyi, vâv'ın fethası ile şeklinde, yani "Allah veya kendileri tarafından alâmetlendirilmiş olarak" manasında okumuşlardır. Buna göre, bu kelimenin ifâde ettiği "tesvîm" (alâmetlendirme)den ne murad edildiği hususunda şu iki görüş vardır:

a) (......) kelimesi, "bir şeyi başkalarından ayıran ve tanınmasını temin eden alâmet" manasınadır. Bunun tefsiri, (Âl-i İmran. 14) âyetinin tefsirinde geçmişti. Bu alâmet, düşmanla karşılaşıldığında süvarinin tanınmasını sağlayan şeylerdir. Nitekim hadis-i şerifte Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Bedir günü "Kendinizi alâmetlendiriniz. Çünkü melekler de kendilerini alâmetiendirdiler" dediği yer almıştır. İbn Abbas (radıyallahü anh), "Melekler, kendilerini sarı sarıklar sararak alâmetlendirmişler ve atlarını da nişan lam ıslardı. Onlar, alın ve kuyruklarına beyaz yünler takılmış alaca atlar üzerinde idiler " demiştir. Hazret-i Hamza İbn Abdulmuttalib (radıyallahü anh)'in, deve kuşu tüyü takarak; Hazret-i Ali (radıyallahü anh)'nin beyaz yün takarak; Hazret-i Zübeyr (aleyhisselâm)'in sarı sarık sararak; Ebu Bücane (radıyallahü anh)'nin kırmızı sarık sararak kendilerini alâmetlendirdikleri rivayet edilmiştir.

b) Bu kelime, "salıverilmiş" manasınadır ve Arapların otlağa salıverilmiş develer tçin kullandıkları "Deveyi saldım" tabirinden alınmıştır. Bu fiilin "tef'îl" babında denilir. Bu tıpkı senin ve demen gibidir. Bu kelimeyi vâvın kesresi ile "müsevvimîn" şeklinde okuyanlara göre manası, "melekler, kâfirleri öldürmek ve esir etmek için, atlarını onların üzerine salıverdiler" şeklinde olur. "Müsevvemin" diye okuyanlara göre ise mana, "Hayvanların otları ve bitkileri helak etmesi gibi, Allahü teâlâ da müşrikleri helak etsinler diye, melekleri onların üzerine salmıştır" şeklinde olur.

Bu Yardımın Müminleri Müjdelemek İçin Yapılması

125 ﴿