134"Onlar, bollukta ve darlıkta infak eden, öfkelerini yutan ve insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever" . Bil ki Allahü teâlâ, cennetin müttakiler için hazırlanmış olduğunu bildirince, insanlar o sıfatları kazanıp elde etmek suretiyle cennete ulaşabilsinler diye müttakilerin sıfatlarını zikretmiştir. Darlık ve Bollukta Allah İçin Harcarlar Birinci sıfat: "Olar, bollukta ve darlıkta infâk edenlerdir" ifâdesinin anlattığı sıfattır. Bu hususta şu izahlar yapılmıştır: a) Bunun mânası, "Onlar, bollukta, genişlikte ve darlıkta infâkı bırakmazlar" demektir. Hulâsa, zenginlik; ise fakirlik manasınadır. Seleften bir zatın çoğu kez soğan tasadduk ettiği hikaye edilmiştir. Hazret-i Aişe (radıyallahü anhnha)'nin de, bir üzüm tanesini tasadduk ettiği rivayet edilmiştir. b) Bu, "Onlar ister sevinç, ister üzüntü; ister darlık, isterse bolluk içinde bulunsunlar, insanlara iyilik etmeyi bırakmazlar" manasındadır. c) Bunun mânası şudur: "Bu ihsan (iyilik) ve infâk, ister tabiatlarına uygun olduğu için onları mesrur etsin, isterse tabiatlarına uygun gelmediği için onları üzsün, onlar herhalde infak ederler." Zor ve güç bir taat olduğu için, Hak teâlâ burada önce infaktan bahsetmiştir. Bir de, infak o zamanda, düşmanla cihâd etmek ve müslümanların fakirlerini güçlendirmek için kendisine daha çok ihtiyaç olduğundan dolayı, taatların en kıymetlisi idi. İkinci sıfat: "Öfkelerini yutan(lar)" ifâdesinin anlattığı sıfattır. Bu hususta, iki mesele vardır: Bir insan, öfkesini tutup, onu ne bir söz, ne de bir fiil ile göstermediği zaman (Gayzını tuttu) denilir. Müberred, bunun mânasının, "Öfke ile dolmasına rağmen öfkesini gizleyen ve tutan" şeklinde olduğunu söylemiştir. Nitekim, kırbasını (su tulumunu) doldurup, ağzını bağladığı zaman insan, (......) der. Yine, su tulumu iyice dolup, daha birşey almayacak hale geldiği zaman, "Falanca, su tulumunu bağlayamıyor" denilir. Bir su kanalını, bir kapıyı veya bir yolu tıkayan herşeye, (......) denilir. Tıpaya da ve denilir. Yine yeraltından geçen su kanalına ve borusuna da, dopdolu su kabı gibi, su ile iyice dolu oldukları için (......) denilir. Birisi, birisinin boğazını tuttuğunda, (......) denilir. Çünkü boğaz, insanın nefesinin dolduğu yerdir. Yine deve, geviş getirmeyip karnındakini tuttuğu zaman, (......) denilir. Buna göre, âyetteki (......) tabiri, "öfkelerinin neticesini yürütmeyip, onu tutarak, içlerine geri çevirenler" manasınadır. Bu vasıf, sabrın ve hilmin çeşitlerinden biridir. Bu tıpkı, "(Onlar) Öfkelendikleri zaman, bağışlarlar" (şura, 37) âyetinde olduğu gibidir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Öfkesinin gereğini yerine getirebilecek güçte olduğu halde öfkesini yutan kimsenin kalbini Allah emniyet ve iman ile doldurur." Ebu Davud, Edeb, 3 (İV/248). Yine O, ashabına, "Tasadduk ediniz" dedi de, ashab altın, gümüş ve yiyeceklerinden tasaddukta bulundular. Bir müslüman da hurma kabuğu getirip tasadduk etti. Birisi de Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek, "Sadaka olarak verecek hiçbirseyim yok. Ancak ben de şerefimi tasadduk ediyor ve aleyhimde konuşanları cezalandırmıyorum" dedi. Bu, adamın kabilesinden bir heyet Hazret-i Peygamber'e geldi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de, "Sizden bir adam bir sadaka verdi ve andolsun ki Allah onu kabul etti. O, şerefini tasadduk etti" buyurdu. Yine Hazret-i Peyamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Öfkesini çıkaracak güçte ikenr kim öfkesini yutarsa, Allah onu istediği kadar huri ile evlendirir" Ebû Davud, Edeb, 3 İV/248; Keşfu'l-Hatâ, 11/275-276; (bn Mâce, Zühd, 18 (11/1400). buyurmuştur. Yine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'a şu iki yutkunmadan daha sevgili olan başka bir yutkunma yoktur: Sahibinin, sabır ve güzel bir katlanma ile yutkunduğu, acı verici bir (elem karşısında) yutkunması ve, sahibinin yutkunmuş olduğu kızgınlık yutkunması..." Camiu's-Sağir, li/149. Yine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Güçlü, güreşte galip gelen değildir. Fakat güçlü, kızdığı zaman nefsine hakim olabilendir" Câmiu's-Sağir, 11/135. buyurmuştur. İnsanların Kusurlarını Bağışlarlar Üçüncü sıfat: "İnsanları atfedenlerdir" tabirinin anlattığı sıfattır. Kaffâl (r.h) şöyle demiştir: "Bu ifâdenin, faiz yeme hususunda müşriklerin fiilini kınama ile ilgili olması muhtemeldir. Böylece mü'minler faiz yemekten men edilmiş ve güç durumda olanlardaki alacaklarını bağışlamaya teşvik edilmişlerdir. Nitekim Cenâb-ı Hak, ribâ (faiz) ve borçlanma âyetlerinin peşisıra, "Eğer (borçlu) darlık içinde bulunuyorsa, ona geniş bir zamana kadar mühlet (verin). (O alacağı), sadaka olarak bağışlamanız İse, sizin için dana hayırlıdır" (Bakara, 280) buyurmuştur. Bunun, Cenâb-ı Hakk'ın, diyet hakkındaki "Fakat kimin (hangi katilin) lehinde maktulün kardeşi (velîsi) tarafından cüz'İ birşey affolunursa, (kısas düşer)" (Bakara 178) ifâdesi gibi olması da muhtemeldir. Yine bu âyetin, müşrikler Hazret-i Hamza'ya müsle yaptıklarında. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kızıp da, "Ben de onlara müsle yapacağım" dediğinde ve bundan dolayı Hazret-i Peygambere öfkesini yutmasını, sabırlı olmasını ve söylediği şeyi yapmamasını teşvik için inmiş olması da muhtemeldir. Böylece O'nun, bu müsleyi yapmaması bir af olmuş olur. Nitekim Cenâb-ı Hak, bu hâdise hakkında, "Eğer herhangi bir ceza ile mukabele edecek olursanız, ancak size reva görülen ukubetin misillemesiyle ceza verin. Sabrederseniz, andolsun ki bu sabredenler için daha hayırlıdır" (Nahl. 126) buyurmuştur. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de: "Kul, kendisiyle münasebeti kesen akrabalarına süa-yı rahim yapmadıkça, kendisine zulmedeni atfetmedikçe ve kendisine vermeyene vermedikçe fazilet sahibi bir kimse olamaz" Benzeri için bkz. Müsned, İV/148. "Seninle münasebeti kesen akrabanı ziyaret et, seni mahrum bırakana ver!.." demiştir. Hazret-i İsa (aleyhisselâm)'nın da şöyle dediği rivayet edilmiştir: "İyilik, sana iyilik edene iyilik etmen değildir. Bu bir karşılıktır. İyilik, sana kötülük edene iyilik etmendir." Hak teâlâ, "Allah iyilik edenleri sever" buyurmuştur. Bil ki bu ifâdedeki eliflamın cins için olması ve her ihsan (iyilik) edeni içine alıp, bahsedilen bu sıfat sahiplerinin de bunun muhtevasına girmiş olması mümkün olduğu gibi, bu eliflamın "and" için olup, âyette vasıflan belirtilen belli kimselere bir işaret olması da mümkündür. Bil ki başkasına iyilik, ya ona fayda vermek veya ondan zararı gidermek suretiyle olur. Ona fayda vermek, âyetteki "Onlar, bollukta ve darlıkta infâk eden(lerdir)" kısmı ile ifâde edilmiştir ki buna ilim İnfâk etmek de girer. Bu da, câhil insanlara ilim öğretmek ve sapıkları doğru yola çekmekle olur. Yine bu ifâdenin içine, çeşitli hayır ve İbâdet yollarında mal infak etme de girer. Başkasından zararı gidermek ya dünyevî olur ki bu, kötülüğe kötülükle karşılık vermemekle olur. Âyetteki, "Öfkelerini yutan(lar)" kısmı ile ifâde edilen budur. Yahut zararı giderme uhrevî olur ki bu, insanın zimmetinin, âhirette çeşitli hesaplardan beri olmasıdır. Bu da, "İnsanları affedenlerdir" tabiri ile kastedilen husustur. Binaenaleyh bu âyet, bu bakımdan başkalarına iyilik yapmanın bütün yollarını göstermektedir. Bu üç şey, başkasına iyilik etmede müşterek olduğu için, Cenâb-ı Hak üçünün sevabını, "Allah iyilik edenleri sever" buyurarak ifâde etmiştir. Çünkü Allah'ın, kullarını sevmesi, hertürtü mükâfaat derecelerini içine alır. |
﴾ 134 ﴿