139

"Gevşemeyin, mahzarı olmayın. Siz, eğer mümin iseniz, en üstün olanlarsınız" .

Bil ki, Cenâb-ı Hakk'ın, daha önce geçen "Gerçekten, sizden evvel nice vak'alar, şeriatlar gelip geçti..." (Âl-i imran, 137) ifadesiyle, "Bu, insanlar için bir beyândır" (Âl-i İmran, 138) buyrukları, O'nun "Gevşemeyin, mahzun olmayın" (Âl-i İmran, 139) buyruğu için bir mukaddime gibidirler. Cenâb-ı Hak sanki şöyle demiştir: "Geçmiş milletlerin durumlarını incelediğinizde, her ne kadar bâtıla müntesib olan kimseler bazan başarı elde etmiş olsalar bile, işlerinin neticesinin güçsüzlük ve gevşekliğe müncer olduğunu; haktan yana olanların devlet ve ihtişamının yüce olup bâtıldan yana olanların başarılarının da silindiğini anlarsınız. Binâenaleyh, Uhud'da kâfirlerin size karşı bir başarı elde etmeleri, sizin kalbinizin zayıflamasına, korkmanıza ve acziyyete düşmenize sebebiyet vermesi yakışık almaz. Bilâkis sizin kalbinizin güçlenip kuvvetlenmesi gerekir. Çünkü üstünlük ve hakimiyet ancak sizin olacak, güç ve kudret ancak size yönelecektir."

Sonra biz deriz ki, Cenâb-ı Hakk'ın, hitabı "Cihada karşı gevşeklik göstermeyin ve zayıflamayın" demektir. Bu fiilin masdarı olan (......) kelimesinin masdarı, zayıflık, güçsüzlük demektir. Nitekim Cenâb-ı Hak, Hazret-i Zekeriyya'dan naklen "Gerçekten ben... Benim kemiklerim zayıfladı, gevşedi" (Meryem, 4) buyurmuştur.

"(Sizden ölüp yaralananlar hakkında) mahzun olmayın" demektir.

Cenâb-ı Hakk'ın, "Sizler, en üstün olanlarsınız" buyruğu hakkında da şu izahlar yapılmıştır:

a) Öldürülme hususunda sizin durumunuz onlardan daha iyidir. Çünkü siz onları Bedir gününde; onların sizi Uhud gününde uğratmış oldukları musibetten daha şiddetli ve daha elîm bir musibete uğratmıştınız. Bu Cenâb-ı Hakk'ın tıpkı, "Sizer iki katını başlarına getirdiğiniz bir musibet gelip çatmış olduğu için mi, Bu, nereden (geldi)" dediniz" (Âl-i imran. 165) âyeti gibidir. Veya, "Sizin savaşınız Allah rızası için; onların savaşı ise şeytan içindir." Veyahut da, "onların savaşları bâtıl din, sizinkisi ise hak dini içindir. Bütün bunlar, sizin onlardan daha iyi olmanızı gerektirir."

b) Bundan maksadın, "Siz hüccet, dine sarılma ve güzel neticelere ulaşma bakımından daha üstünsünüz" şeklinde olmasıdır.

c) Mananın, "Sizler, neticede onlara galip gelmeniz ve onlara üstün olmanız bakımından en üstünsünüz..." şeklinde olmasıdır. Bu izah, kendisinden önceki ifâdeye daha uygundur. Çünkü ashabın, bu gevşeklikten dolayı kalpleri kırılmıştı. Onlar, kalplerinde kuvvet, gönüllerinde inşirah ve ferahlık meydana getirecek şeylere muhtaç idiler. Böylece Allahü Teâlâ onları, işte bu şekilde müjdeledi.

Cenâb-ı Hakk'ın, "Siz eğermü'min iseniz" sözü hakkında da şu izahlar yapılmıştır:

a)"Siz, imanınızda devam ettiğiniz müddetçe, en üstünsünüz.." Bu ifâdenin maksadı ise, Allahü Teâlâ'nın, onların İslâm'a sımsıkı sarılmalarından dolayı derecelerini yükseltmeyi tekeffül ettiğini beyân etmektir.

b)"Siz, üstünsünüz; o halde, Allah'ın size va'adettiği ve sizi kendisiyle müjdelediği galibiyeti tasdik ediyor iseniz, bu müjdeyi bihakkın tasdik ediniz.."

c) Takdirin, "Gevşemeyin, mahzun olmayın. Siz eğer mü'min iseniz, en üstün olanlarsınız. Çünkü Allahü Teâlâ, bu dine yardım edeceğini, onu muzaffer kılacağını va'adetmiştir. Eğer siz gerçekten mü'min iseniz, bu halin olduğu gibi devam etmeyeceğini; devlet ve üstünlüğün müslümanların eline geçeceğini ve Müslümanların düşmanlara hükümran olacaklarını bilirsiniz" şeklinde olmasıdır.

139 ﴿