150

"Ey iman çdenler, eğer inkâr edenlere itaat ederseniz, onlar sizi ökçelerinizin üstünde (gerisin geri küfre) çevirirler de büyük zarara uğrayan kimselere dönersiniz. Hayır, sizin mevlânız Allah'tır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır" .

Bil ki bu âyet, önceki âyetin devamı ve tamamlayıcısıdır. Çünkü kâfirler, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in öldürüldüğü haberini asılsız olarak yayıp, münafıklar da zayıf inançlı müslümanları kâfir olmaya çağırınca, Hak teâlâ, bu âyetle müslumanları, o münafıkların sözlerine iltifat etmekten men etmiş ve "Ey iman edenler, eğer küfredenlere itaat ederseniz..." buyurmuştur. Bu tabirle ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Bu ifâdede kastedilen kâfirlerin "Ebû Süfyan" olduğu söylenmiştir. Çünkü Ebû Süfyan (radıyallahü anh), o gün kâfirlerin büyüğü ve reisi idi. Süddî de, bu ifâdeden maksadın, Ebû Süfyan olduğunu, çünkü onun, o zamanda fitne ağacı olduğunu söylemiştir. Başka âlimler ise, buradaki "inkâr edenler" tabirinden maksadın, Abdullah İbn Übey ve onun münafık arkadaşları olduğunu, bunların zayıf inançlı kimselerin kalplerine şüphe sokan ve "şayet Muhammed, Allah'ın peygamberi olsaydı, başına böyle birşey gelmezdi. O, diğer insanlar gibi bir insandır. Bazı günler lehine, bazı günler aleyhine olur. Binâenaleyh daha önceki dininize dönün" diyenler olduğunu söylemişlerdir. Bir ktsım âlimler de bundan muradın yahudiler olduğunu, çünkü Medine'de bir grup yahudinin mevcut olduğunu ve bunların, özellikle Uhud hâdisesinden sonra müslümanların kalplerine şüphe attıklarını söylemişlerdir. Doğruya en yakın olan, bu ifâdenin bütün kâfirlere şamil olmasıdır. Çünkü âyetin lâfzı umûmidir, sebebin (sebeb-i nüzulün) hususî olması, âyetin umûmî manaya gelmesine mâni değildir.

İkinci Mesele

Hak teâlâ'nın "eğer İnkâr edenlere itaat ederseniz..." buyruğu, dedikleri her hususta kâfirlere itaat etme mânasına hamledilemez. Aksine bu ifâdeyi tahsîs (sınırlandırmak) gerekir. Bundan dolayı, bunun "Uhud gününde, size İslâm'ı terketmenizi emretmelerinde eğer onlara itaat ederseniz..."; "Eğer siz, onlara emrettikleri dalâlet hususunda itaat ederseniz..."; müşavere hususunda veyahut da savaşı bırakma hususundaki bu onların "Bizim yanımızda olsalardı ölmez ve öldürülmezlerdt..." (Âl-i İmran. 156) şeklinde sözleridir, "eğer onlara itaat ederseniz..." şekillerinde olabileceği söylenmiştir.

Sonra Allahü teâlâ, "Onlar sizi ökçelerinizin üstünde çevirirler" yani, "onlar sizi, imanınızdan sonra küfre dönderirler. Çünkü onların küfre davet hususundaki sözlerini kabul etmek küfürdür" buyurmuştur.

Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Zarara uğrayan kimselere dönersiniz buyurmuştur.

Bil ki, lâfız umumî olunca, muhtevasına hem dünya hem de âhiret hüsranının girmesi gerekir. Dünya hüsranına gelince, dünyada insanlara en zor gelen şey, düşmana boyun eğip, ona tezellül edip, ona muhtaç duruma düşmektir. Âhiret hüsranına gelince bu, insanın ebedi olan mükâfaattan mahrum olması ve, ebedi ve daimî olan bir cezaya duçar olması demektir.

Sonra Cenâb-ı Hak, "Hayır, sizin mevtanız, Allah'tır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır" buyurmuştur. Bunun mânası, "Sizler, gayelerinize ulaşma hususunda onlar size yardım edip desteklesinler diye kâfirlere itaat ediyorsunuz; ama bu bir cehalettir. Çünkü onlar âciz ve şaşkın kimselerdir Akıllı olan, yardımı sadece Allah'tan talep eder. Çünkü o. size, düşmanınıza karşı yardım eden ve sizden düşmanlarınızın hile ve tuzaklarını savuşturan sadece O'dur. Sonra Cenâb-ı Hak kendisinin, "yardım edenlerin en hayırlısı" olduğunu beyân buyurmuştur. Eğer Cenâb-ı Hakk'ın, "Hayır, sizin mevtanız Allah'tır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır" buyruğu ile O'nun nusreti ve yardımı kastedilmiş olmasaydı, bunun peşinden "yardım edenlerin en hayırlısıdır" sözünü getirmesi uygun olmazdı.

Allahü teâlâ şu sebeplerden dolayı yardım edenlerin en hayırlısı olmuştur:

a) Allahü teâlâ, istediğin her hususta sana yardım etmeye bir kadir; kendisine, senin yalvarıp yakarmanın gizli kalamayacağı bir âlim; cömertlik konusunda cimrilik yapmayan bir kerîm varlıktır. Kulların, birbirlerine yardım etmeleri bütün bu sayılan hususlarda böyle değildir.

b) Allahü teâlâ sana, hem dünya hem de âhirette yardım eder. Halbuki başkaları böyle değildir.

c) O, sana, sen istemeden ve sen ihtiyacını bilmeden önce yardım eder. Nitekim O, "De ki "geceleyin ve gündüzün sizi... kim koruyabilir" (Enbiya, 42) buyurmuştur. Halbuki başkaları böyle değildir.

Bil ki âyetteki "O yardım edenlerin en hayırlısıdır" sözünün zahiri, bundan münezzeh olduğu halde Hak teâlâ'nın diğer yardım eden varlıklar cinsinden olmasını gerektirir. Fakat burada söz, "Bu. Ona göre pek kolaydır" (Rum. 27) buyruğunda olduğu gibi, insanların örf ve anlayışlarına göre gelmiştir.

Kâfirlerin Kalplerine Korku Salmanın Mânası

150 ﴿