153"O vakit siz, boyuna uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Peygamber İse, arkanızdan sizi çağırıyordu. Bunun üzerine (Allah), sizi keder üstüne kederle cezalandırdı. (Bu), ne elinizden gidene, ne de başınıza gelene esef etmemeniz içindir. Allah, ne yaparsanız hakkıyla haberdardır". Bu âyet hakkında şu iki görüş vardır: Birinci görüş: Bu âyet de, makabli ile ilgilidir. Bu görüş, göre, şu izahlar yapılabilir: a) Cenâb-ı Hak sanki şöyle demek istemiştir: "Boyuna uzaklaştığınız o zaman, Allah sizi affetti." Çünkü Allah'ın onları affetmesi, mutlaka onların işledikleri bir işten dolayıdır. Bu iş de, "boyuna uzaklaşıyordunuz" ifâdesinin anlattığı iştir ki bundan maksad, onların mevzilerini bırakıp, o vadide hiç kimseye dönüp bakmayacak şekilde bozguna uğramış gibi hareket etmeleridir. b) "Siz boyuna uzaklaşırken, Allah sizi onlardan geri çevirdi." c) Bunun takdiri, "Siz boyuna uzaklaşırken, Allah sizi imtihan etmek için, sizi onlardan geri çevirdi" şeklinde de olabilir. İkinci görüş: Bu, öncesi ile herhangi bir ilgisi olmayan bir âyettir. Buna göre kelâmın takdiri, "Hatırla o vakti ki siz o zaman boyuna uzaklaşıyordunuz..." şeklindedir. Âyetle ilgili birkaç mesele bulunmaktadır: Keşşaf sahibi şöyle demiştir: "Hasan el-Basri, bu ifâdeyi (hani dağa çıkıyordunuz) şeklinde; Ubey İbn Ka'b (Hani vadide uzaklaşıyordunuz) şeklinde, Ebû Hayve de, te harfinin fethası ve ayn harfinin şeddesi ile, (merdivene tırmandı) fiilinden olarak, (tırmanıyordunuz) şeklinde okumuşlardır." İkinci Mesele (......) masdarı, yeryüzünde gitmek ve uzaklaşmak manasına gelir. (Dağa tırmandı), (Yüksek bir yere çıktı) ve, "Mekke'den Medine'ye doğru uzaklaştık" denilir. Ebu Muaz en-Nahvî şöyle demiştir: "Vadi, nehir ve boğaz gibi aşağısı ve yukarısı olan herşey hakkında bir kimse onun aşağısından yukarılarına çıktığı zaman (falanca vadinin yukarılarına çıktı) denilir. Merdiven gibi şeylere tırmanma için fiili kullanılır." Hak teâlâ'nın, Hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz" buyruğuna gelince, yani, "Harbin şiddetinden dolayı hiç kimseye dönüp bakamiyordunuz" demektir. Bu tabirin aslı şudur: "Bir şeye dönüp bakmak isteyen kimse oraya doğru boynunu veyahut da hayvanın yularını meylettirir hiçbir şeye meyietmeyip çekip gittiği zaman ise o kimse için "ona dönüp bakmadı" denilir" şeklindeki kullanıştır. Daha sonraysa bu fiil, bir şeye meyletmemek ve iltifat etmemek manasında kullanılmıştır. Meselâ, yani, "falanca o şeye dönüp bakmadı, ona aldırış etmedi" denilir. Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Peygamber ise sizi çağırıyordu" buyurmuştur. Yani, Hazret-i Peygamber, yani, "Ey Allah'ın kulları, bana, bana geliniz.. Ben, Allah'ın resulüyüm... Kim hücum ederse, muhakkak ki onun için cennet vardır" diyordu. Bu ifâdeden muradın, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in onları kendisine çağırması, böylece de onların Hazret-i Peygamber'in yanında toplanıp ayrılmamaları olması muhtemel olduğu gibi, bundan muradın Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in onları düşmanla savaşmaya çağırmış olması da muhtemeldir. Cenâb-ı Hak sonra, buyurmuştur ki, "Yani sizin arkanızdan" demektir. "Onların önünde ve başında geldim" denildiği gibi, "İnsanların peşinde geldim.." de denilir. Yine, "Falanca, insanların peşinden, sonunda geldi" denilir. Buna göre mana, "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onların arkalarında durmuş olarak onları çağırıyordu. Çünkü ashâb, bozguna uğramaları sebebiyle, onun önüne geçmişlerdi" şeklinde olur. Ganimet Yerine Gam Elde Edilmesi Cenâb-ı Hakk'ın, "Bunun üzerine Allah, sizi keder üstüne kederle cezalandırdı" buyruğuna gelince, bu ifâde hakkında birkaç mesele vardır: Birinci mesele (......) lâfzı, genel olarak hayır hakkında kullanılır. Bu kelimenin şer hakkında kullanılması da caizdir. Çünkü bu lâfız, Arapların yani, "Aklı ona döndü" tabirinden alınmıştır. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Hani biz Beyt'i insanlar için bir toplantı yeri yapmıştık" (Bakara. 125) buyurmuştur. Evli kadına da denilmektedir. Çünkü, onunla cinsi münasebette bulunan erkek o kadına varır, ona döner. "Sevap" kelimesinin aslı, ister hayır ister şer olsun, failin fiilinin karşılığının onu yapana (faile) dönmesidir. Ama ne var ki örfte bu kelime hassaten hayır işler hakkında kullanılmaktadır. Binaenaleyh buradaki "sevap" lâfzını, asıl mânasına hamledersek sözümüz doğrudur. Ama bu kelimeyi örfteki manasına hamledersek, bu kelime burada tehekküm ve alay üslûbunda gelmiş olur. Bu, "Adetâ senin selâmın vurmak; azarlaman da kılıçtır" denilmesi gibidir. Yani, âyetteki "gam", onların umdukları sevap ve mükâfaat yerine mükâfaat olarak gam verildiği bildirilmiştir, Bu, Hak teâlâ'nın, "Onları elîm bir azap ile müjdele" (Tevbe. 34) buyruğundakine benzer bir durumdur. İkinci Mesele "Keder üstüne kederle" tabirindeki bâ harf-i cerrinin, "mukabele", (bedel, karşılık) bâ'sı olması muhtemeldir. Bu, "Bu, buna mukabildir" denilmesi gibidir. Yani, "Bu, falancaya bedeldir, mukabildir" demektir. Yine bu bâ harfinin, "ile, beraber" mânasında olması da muhtemeldir. Buna göre âyetin takdiri, "Onları gam üstüne gam ile cezalandırdı" şeklindedir. Ama birinci mânaya göre ise, bu konuda şu izahlar yapılmıştır: a) Zeccâc'ın görüşü olup buna göre mâna şöyle olur: "Siz, peygamberin emrine isyan etmeniz sebebiyle, Resule bir gam ve keder tattırınca, Allahü teâlâ da size bu gam ve kederi tattırdı." Bu da onların hezimete uğramaları ve dostlarının öldürülmesi sebebiyle ortaya çıkan kederdir, gamdır. Buna göre mâna, "Allahü teâlâ size, o gamdan dolayı bu gammı vermiştir" şeklinde olur. b) Hasan el-Basrî şöyle demiştir: "Cenâb-ı Hak bu ifâdeyle, Uhud gününde müslümanlarda meydana gelen gammın, Bedir gününde müşrikler hakkında meydana gelen gamma bedel olduğunu kastetmiştir ki, O'nun bundan maksadı, "sizin kalbinizde dünyaya karşılık herhangi bir meyil ve iltifat bırakmamasıdır..." Binâenaleyh, "Dünyanın size yönelmesiyle sevinmeyin; sırt çevirmesiyle de mahzun ve mükedder olmayın.." demektir ki, bu Hak teâlâ'nın, "Uhud harbinde, "Elinizden çıkana tasalanmayasınız" (Hadid, 23); Bedir harbinde de, "Elinize geçen ile sevinip şımarmayısınız" (Hadid, 23) buyruğunun mânâsıdır." Kadı, Hasan el-Basri'nin bu açıklamasını tenkid ederek şöyle demiştir: "Uhud gününde, onların kederleri, kâfirlerin istilası ve üstün gelmesi sebebiyle olmuştu ki, bu bir küfür ve ma'siyettir. O halde daha nasıl, Allah bu gammı kendisine nisbet eder?" Kadî'nin bu tenkidine şu şekilde cevap verilebilir: Allahü teâlâ'nın, kâfirleri müslümanlara musallat kılmasında, müslümanlar için bir çeşit maslahatın bulunduğunu bilmesi sebebiyle böyle yapmış olması uzak bir ihtimal değildir. Bu maslahat da, onların, dünyanın kendilerine gülmesiyle sevinmemeleri; kendilerine sırt dönmesiyle de üzülmemeleri, böylece de kalplerinde Allah'tan başkasıyla meşguliyyet halinin kalmamasıdır. c) Hak teâlâ'nın, (......) ifâdesindeki fail olan zamirin, Hazret-i Peygamber'e râci olması da caizdir. Buna göre mana şöyle olur: "Sahabe (radıyallahü anh), Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yüzünün yaralandığını, dişinin kırıldığını ve amcasının da öldürüldüğünü görünce kederlenip mahzun olmuşlardı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de, onların, ganimet elde etmek için Rab Taâlâya âsi olduklarını; sonra da ganimetten mahrum kaldıklarını ve akrabalarının öldürüldüğünü görünce, işte bütün bunlardan dolayı gamlanıp kederlen misti. Böylece Cenâb-ı Hakk'ın, tabirinden kasdedilen, bu olmuş olur. İkinci takdire göre, ki bu da bâ harf-i cerrinin manasına olmasıdır, mana şöyle olur: "gam üstüne gam" veya "gamla beraber gam..." Bu da mümkün olan bir mânadır. Çünkü harf-i cerler birbirlerinin yerine geçebilirler. Meselâ sen, "Yapıncaya kadar, başından ayrılmadım" "Yapıncaya kadar, onun yanından ayrılmadım" Benî Fülân'ın, yanına vardım" veya "Benî Fulan'ın yanına indim, konakladım, vardım" diyebilirsin. Müminlere Gelen Gam Üstüne Gam ne Demektir? Bil ki buradaki gamlar, çok çeşitli idi: a) Düşmanlarının, gerek mallarına gerekse canlarına vermiş olduğu zayiattan dolayı meydana gelmiş olan gam. b) Diğer mü'minlerin başlarına gelmiş olan bu tür şeylerden dolayı gamlanmaları. c) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yüzünün yaralanıp dişinin kırılmasından dolayı hüzünlenmeleri. d) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in öldürülmüş olduğu şeklinde yayılmış olan asılsız haberin sebebiyet verdiği gam. e) Kendilerinden sudur eden günah ve o günahın cezasından korkmalarından dolayı meydana gelmiş olan gam. f) Kendilerine vacip olan tevbenin onlara vermiş olduğu gam... Bu böyledir, çünkü onlar o isyanlarından tevbe ettiklerinde tevbeleri, ancak hezimeti bırakıp bu yenilgiden sonra tekrar savaşa dönmeleriyle tamam olacaktır. Bu da en zor olan şeyler cümlesindendir. Çünkü insan, mağlup olduktan sonra kalbi zayıflayıp korkak hale getir. Binâenaleyh, tekrar savaşa dönmesi emrolunduğunda, şayet bu emre uyarsa öldürüleceğ:nden korkar; yapmazsa küfre düşmekten veyahut da âhiret cezasından korkar... İşte hiç şüphesiz bu gam, gamların ve hüzünlerin en ağırı ve en büyüğüdür. Sen bu cümleyi iyice kavradığın zaman, bii ki müfessirlerden her biri bu âyeti, bu izahlardan birisiyle tefsir etmiştir.. Biz de bunları aşağıda sayacağız: 1- Birinci gam, gevşeme ve çekişme sırasında kendilerine isabet eden gamdır. İkinci gam ise, bozguna uğradıklarında meydana gelen gamdır. 2- Birinci gam, ganimetler elde edememekten dolayı meydana gelen gam; ikinci gam ise, Ebû Süfyan ile Halid İbn Velîd'in, müslümanların durumuna muttali olarak onların üzerine hücum edip, onlardan büyük bir topluluğu öldürmeleriyle meydana gelen gamdır. 3- Birinci gam, Ebu Süfyan ile Halîd İbn Velid'in müslümanlara, onları öldürmeye yöneldikleri sırada vermiş oldukları üzüntü ve gam. İkinci gam ise, müşrikler savaş meydanından ayrıldıkları zaman, geride kalan müslümanların, müşriklerin tekrar geriye dönerek hepsini öldürmek istemeleri gibi bir endişeyi taşımalarından doîayt meydana gefen gamdır. İşte bu gam, onlara birinci gammı unutturacak bir hale geldi. 4- Birinci gam, müslümanlara, canlan ve malları sebebiyle ulaşan gam; ikinci gam ise, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in öldürülmesi hakkında yayılmış olan asılsız haberden'dolayı onlara ulaşan, arız olan gamdır. Bu âyet hakkında bir üçüncü görüş daha vardır ki, Kaffâl (r.h) onu tercih etmiş ve şöyle demiştir: "Bize göre Allahü teâlâ, tabiriyle, iki tür gammı kastetmemiştir. O, bu ifâdeyle ancak gamların birbirine bitişmesini ve geniş ve kapsamlı olmasını murad etmiştir. Yani "Cenâb-ı Hak sizi, pekçok gamlarla cezalandırdı. Meselâ kardeşlerinizin ve akrabalarınızın öldürülmesi; müşriklerin dağın tepesinden üzerinize, ekseriyetinizin imha edilmesinden emin olmayacağınız tarzda hücum etmeleri ve, günah işlemeye yönelmeniz, atılmanız gibi.." Binaenaleyh, Cenâb-ı Hak sanki şöyle demek istemiştir: "Sizi günaha yönelmekten men etmesi ve Allah'ın emrine muhalif olan şeylerle meşgul etmekten alıkoyması için, işte bu birbirini izleyen kederlerle cezalandırmıştır." Allahü Teâlâ'nın onları, gam üstüne gam ile cezâlandırmasının mânası, O'nun müslümanlarda kederi yaratması demektir. Mu'tezile'ye gelince, bu açıklama onların prensiplerine uygun düşmemektedir. Onlar bu nisbetin sebebi hususunda şu izahları yapmışlardır: a) Ka'bî şöyle demiştir: "Münafıklar, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in öldürüldüğüne dair asılsız haber yayıp, Allahü teâlâ da yayılan bu haberin yalan olduğunu beyân etmeyince, sanki bu gammı yapanın Allah'ın bizzat kendisi olmuş olur. Bu, -yanında o haberin yalan olduğunu bilen birisi olduğu halde- kendisini gamlandıran bir haber alan bir adamın durumuna benzer. Yanındaki adam o haberin yalan olduğunu bildirmez ve kişiyi bu hususta düşünmeye sevkeder, daha sonra ona bunun asılsız olduğunu haber verir ise, bu adam haber verene, "Beni kederlendirdin, hüznümü uzattın" der. Halbuki bu adam, onu hüzünlendirme ve kederlendirme babında hiçbirşey yapmamış, sadece susup, haberin asılsızlığını daha başta iken söylememiştir İşte burada da böyledir. b) Gam, hemekadar kulun fiillerinden ise de, onun sebebi Allah'ın fiilidir. Çünkü Allahü teâlâ, kullarını, başlarına gelen musibetlerden dolayı kederlenecek şekilde yaratmıştır. Kullar, bu kederden dolayı ne övülürler, ne de kınanırlar. c) Allahü teâlâ'nın, kulların maslahatlarını gözetmek için. bazı mükelleflerin kalbinde kederi yaratmış olması da uzak bir ihtimâl değildir. Sonra Cenâb-ı Hak, "Esef etmemeniz içindir..." buyurmuştur. Bu hususta iki izah şekli vardır: a) Bu tabir Cenâb-ı Hakk'ın, "Andolsun ki Allah sizi atfetmiştir" (Âl-i İmran, 152) ifadesiyle irtibatlıdır. Allahü Teâlâ sanki şöyle buyurmuştur: "Hüzünlenmeyesiniz diye Allah sizin günahlarınızı bağışladı. Çünkü Allah'ın affında, bütün gam ve hüzünleri gideren hususiyetler vardır, " b) Bu ifâdenin başındaki lâm harfi, (Bunun üzerine sizi cezalandırdı...) ifâdesine mütealliktir. Sonra, âlimler bu görüş hakkında değişik izahlar zikretmişlerdir: 1-Zeccâc şöyle demiştir: "Âyetin mânası, "Sizi, Peygamber'e muhalefet etmenizden dolayı kendisini gamlandırdığınız için, bu gamınız ganimeti kaçırmanızdan ve başınıza hezimet gelip çatmasından dolayı değil de, sadece O'na muhalefet etmenizden dolayı olsun diye, hezimet gamıyla cezalandırmıştır. Bu böyledir, çünkü günaha yönelme sebebiyle meydana gelen gam, dünyevî musibetler sebebiyle meydana gelen gamı unutturur" şeklindedir." 2- Hasan el-Basrî şöyle demiştir: "Allah, sizin kâfirleri Bedir gününde gamlı ve mükedder kılmanıza karşılık, dünya işleri gözünüzde önemsiz olsun, böylece de onları elinizden kaçırmanızdan dolayı hüzünlenmeyip; elde ettiğinizden dolayı sevinip şımarmayasınız diye, Uhud gününde de sizi gamlı ve mükedder yapmıştır." Bu iki izah, bizim, ifâdesindeki bâ harfinin bedel ve karşılık ifâde eden bir harf olduğunu kabul etmemiz halinde yapılmıştır. Fakat bu harfin "ile, birlikte" manasında olduğunu söylersek âyetin manası "Siz, "Eğer bu yerde kalsaydık ve Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in emrini tutsaydık, ganimeti elden kaçırma gamına düşerdik" dediniz. Fakat biliniz ki, siz Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in emrine muhalefet edip, ganimet elde etme sevdasına düşünce, herbiri o gamdan kat kat daha büyük olan şu büyük gamlara düştünüz. Akıllı olanın, iki zarardan birini seçme durumunda kaldığında, daha büyük olan zararı giderme yolunu seçmesi gerekir. Bundan dolayı size gam üzerine gam gelişi, ganimeti elden kaçırmadan dolayı hüzünlenmenize manî olmuş ve sizi bundan menetmiştir" şeklinde olur. Sonra Cenâb-ı Allah onları, dünyada hâsıl olan böyle bir men etme ile bu günahtan alıkoyduğu gibi, ganimette bulunan engeller sebebiyle, ondan da men etmiş ve "Allah, ne yaparsanız hakkıyla haberdardır" buyurmuştur. Yani, O, sizin bütün amellerinizi, maksadlarınızı ve gayelerinizi bilen, ve onlara eğer hayır ise hayır olarak, yok eğer şer ise şer olarak karşılık vermeye kadir olandır. İşte bu durum, kulu günaha yönelmekten alıkoyacak şeylerin en büyüklerindendir. Allah en iyisini bilir. Hezimetten Sonra Allah'ın Müminlere Güvenlik Verip Rahatlatması |
﴾ 153 ﴿