161"Bir peygamberin emânete hainlik etmesi? Bu, olur şey değil. Kim, hainlik ederse, kıyamet günü hainlik ettiği şeyi(n vebalini) yüklenerek gelir.. Sonra herkese, kazandığı şey eksiksiz verilir. Onlar haksızlığa uğratılmazlar...". Bil ki, Cenâb-ı Hak cihada teşvik hususunu mübalağa ile beyân edince, bunun peşinden cihad ile ilgili hükümleri zikretmiştir. Bu hükümlerden bir tanesi de, emânete hainlik etmekten mendir. İşte bu âyeti, bu manada zikretmiştir. Âyet hakkında birkaç mesele vardır: “Gıll” Kelimesinim Lügat Manası (......) fiilinin masdarı olan (......) kelimesi, hainlik etmek anlamına gelir. Kelimenin aslı, "Bir şeyi gizlice almak.." anlamına gelmektedir. Deride, hainlik yaparak bir miktar setbıraktıkları zaman Arapçada buna, "Hayvanı kesen ve derisini yüzen kimse hainlik yaptı denilmektedir. Bu kökten gelen, (......) kelimesi ise, insanın sinesinde saklamış olduğu gizli kin anlamına gelir. ise, elbiselerin altına giyilen iç elbiseye verilen isimdir. Yine, ağaçların dibinden akan suya da, denilmektedir; çünkü sbu su, ağaçlar tarafından gizlenmektedir. Yine, dağılıp gizlendiği zaman, bu deyimiyle ifade edilir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ise şöyle buyurmuştur: "Bir kimseyi bir işe yoüarsak, o kimse de o işte herhangi bir hainlik yaparsa, onu boynunda taşıyarak kıyamet gününe gelir' Aynı manada hadis: İbn Mâce, Zekât, 14 (1/579); Müsned, 1/414; Buhâri, Eymân, 3. Yöneticilere verilen hediyeler de gütül (hainlik)tir" Müsned, 5/424'de hadis, "Zekat toplayanların aldığı hediyeler gulüldür" şeklindedir. Hainlik etmemiş olan emanetçinin tazminat ödemesi gerekmez" "Ne hainlik vardır, ne de çekip almak, çalmak.." Darimî, Siyer, 50 (2/231). Yine, bir kimsedir kimseyi hain olarak bulduğu zaman denilir. Bu tıpkı senin, veya demen gibidir. Yani "onu siyah, kara, kömür gibi buldum" veya "onu cimri buldum" demektir. İkinci Mesele İbn Kesîr, Âsim ve Ebû Amr, yâ harfinin fethası, gayn harfinin de dammesiyle, (......) şeklinde okumuşlardır ki, yani, "Peygamberin hıyanet etmesi yakışık almaz.." demektir; diğer yedi kıraat imamları ise, yâ harfinin dammesi ve gayn harfinin fethasıyla yi seklinde okumuşlardır ki, "Peygambere hainlik edilmesi yakışık almaz" demektir. 161. Âyetin Nüzul Sebebi Âyet-i kerîmenin sebeb-i nüzulü hakkında âlimler İhtilâf etmişlerdir ki, bu sebeplerden bir kısmı birinci kıraate; diğer bir kısmı da ikinci kıraate muvafık düşmektedir. Birinci nev'e gelince, bu kısımda şu rivayetler bulunmaktadır: a) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) savaşların birisinde birtakım ganimetler elde etmiş, sonra da, elde ettiği bu ganimetleri bir araya toplamış, ama bazı sebeplerden dolayı ganimetlerin taksimi gecikmişti. Bunun üzerine bir topluluk O'na gelerek, "Ganimetlerimizi taksim etmiyor musun?" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Şayet sizin Vhuddağı kadar altınınız olsa, ondan tek bir dirhemini bile alıkoymam. Siz, ganimetlerinize hıyanet ettiğimi mi sanıyorsunuz?" buyurmuş ve bunun üzerine Hak teâlâ bu âyeti indirmiştir. b) Bu âyet, vahyin tebliği hususunda nazil olmuştur. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), müşriklerin dinlerini kınayan ve ilahlarına hakaret eden ifâdelerin yer aldığı Kur'ân âyetlerini onlara okuyordu. Onlar da, ondan bunu yapmamasını isteyince, işte bu âyet nazil oldu. c) İkrime ve Sa'id İbn Cübeyr şunu rivayet etmeşlerdir: "Âyet, Bedir günü (ganimet içinden) kaybolan kırmızı bir kadife hakkında nazil olmuştur. Bu kadifeden dolayı bazı câhiller, "Belki de onu peygamber aldı" demişlerdir. Bu âyet, işte bundan dolayı nazil olmuştur." d) İbn Abbas (radıyallahü anh)'dan, bir başka yolla şu rivayet edilmiştir: "Ashabın ileri gelenleri, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ganimet mallarından ilâve birşey vermeyi arzu etmişlerdi de, bundan dolayı bu âyet nazil olmuştur." e) Rivayet olunduğuna göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), öncü birlikler göndermiş ve onlar bazı ganimetler elde etmişlerdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu ganimetleri dağıtmış, fakat öncülere pay ayırmamıştı. Bunun üzerine bu âyet nazil oldu. f) Kelbî ve Mukâtil şöyle demişlerdir: "Bu âyet-i kerîme, Uhud günü o okçular, ganimet elde etme arzusu ile mevzîlerini terkedip de, "Biz Allah Resûlü'nün, "Kim birşey alırsa o, onundur" demesinden ve Bedir gününde yaptığı gibi, burada da ganimetleri taksim etmemesinden korkuyoruz" dedikleri, bunun üzerine de Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, "Siz, bizim hainlik edip size ganimetten pay vermeyeceğimizi mi zannettiniz" demesi üzerine nazil olmuştur. Bil ki birinci rivayete göre âyetten murad, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i, kendisi için, ganimetten herhangi birşeyi ashabından gizlemekten nehyetmektir. Daha sonraki üç rivayete göre ise ondan murad, onu, sahabenin bir kısmına verip, bir kısmına vermemek suretiyle ganimette hainlik etmekten nehyetmektir. Ammeye Ait Ganimet Malından Birşey Aşırmanın Tehlikesi İkinci kıraate uygun olan rivayetlere gelince: Rivayet edildiğine göre Huneyn günü, Hevâzin ganimetleri Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in eline geçince, bir adam ganimet içinden bir iğneyi gizlice alır. İşte âyet, bunun üzerine nazil olmuştur. Bil ki Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), hainlik yapma işinin ehemmiyetine dikkat çekmiş ve onun büyük günahlardan olduğunu belirtmiştir. Sevbân'ın Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivayetine göre, "Kimin ruhu, şu üç şeyden uzak olarak bedenini terkederse, cennete girer: Kibir, hainlik ve borç" Tirmizî, Siyer, 21 (4/138); İbn Mace, Sadakat, 12 (2/806). buyurmuştur. Abdullah Ibn Amr (radıyallahü anh)'dan rivayet edildiğine göre, ismi Kerkere olan bir adam, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in mallarına nezaret ediyordu. Bu şahıs öldü. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "O, cehennemdedir" buyurdu. Sahabe de, bakmaya gittiklerinde adamın üzerinde gizlice almış olduğu bir elbise ve yelek buldular. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "İpliği ve iğneyi bile yerine veriniz. Çünkü onlar kıyamet günü bir utanç, bir ateş ve çok çirkin bir fiil olacaktır. Muvatta, Ghâd, 22 (1/304). Ruveyfi b. Sabit el-Ensari'nin rivayetine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allah'a ve âhiret gününe inanan bir kimsenin, müslümanların ganimetinden olan bir hayvana, zayıf düşürüp de öyle geri verecek şekilde binmesi helâl değildir, yine Allah'a ve âhiret gününe inanan bir kimsenin bir elbiseyi eskitip de öyle geri verecek şekilde giymesi helâl değildir" Ebû Davud, Cihâd, 131 (3/67). buyurmuştur. Rivayet edildiğine göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Selman (radıyallahü anh)'ı ganimeti korumakla vazifelendirdi: Derken ona bir adam gelerek, "Selman, elbisem yırtık idi. Ganimetten bir iğne iplik alıp onu diktim. Bana günah var mı?" dedi. Selman da, "Herşey, miktarına göredir" dedi. Bunun üzerine adam, elbisesinden o ipliği çekip çıkararak, ganimet malının içine kattı. Yine rivayet edildiğine göre bir adam, ganimet içinden bir veya iki ayakkabı bağı alıp, "Bunları Hayber günü ben ele geçirmiştim" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Cehennemde olan bir veya iki ayakkabı' bağı" Buhâri. Megâzî, 38; Müsüm, İmân, 183 (1/108); Ebu Davud, 3/68. buyurmuştur. Yine rivayete göre bir adam Hayber'de ok atıyordu. Bu adam öldüğü zaman ashab, "Ne mutlu, şehid oldu!" dediler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ise: "Hayır. Muhammed'in canı elinde olan (Allah'a) yemin ederim ki, onun taksim edilmeden önce ganimetlerden (gizlice) almış olduğu o kadife, özerinde bir ateş gibi yanacaktır" Buhâri, Megazî. 38; Müslim, İman, 183 (1/108); Ebu Davud, 3/68. buyurmuştur. Bil ki, bu nehiyden şu iki durum müstesnadır: 1- İnsanın ihtiyaç nisbetinde, kendi yiyeceğini ve hayvanın yemini ganimetten alması.. Abdullah İbn Ebî Evfâ (radıyallahü anh), "Huneyn günü bir yiyecek elde ettik. Bir adam geliyor, ondan kendisine yetecek kadar alıyor ve gidiyordu" demiştir. Yine Selmân (radıyallahü anh)'ın. Medâin savaşında bir kaç ekmek, biraz peynir ve bir bıçak elde ettiği ve o peynirden keserek, "Haydi besmeleyle yeyiniz" dediği rivayet edilmiştir. 2- İnsan o aldığı şeye muhtaç olduğu zaman... Bera İbn Azib (radıyallahü anh)'in, Yemâme günü müşriklerden bir adamı vurduğu, o adamın da sırt üstü düştüğü, böylece o müşrikin kılıcını alarak onu o kılıçla öldürdüğü rivayet edilmiştir. Nübüvvet ile Hainlik ve Hırsızlık Bir Arada Bulunmaz Âyetteki fiilini, yâ harfinin fethası ve ğaynın zammesi ile, " O peygambere hıyanet etmesi., uygun düşmez" şeklinde okumanın şu iki izahı vardır: 1- Bundan murad, peygamberlik ile hıyanetin bir arada bulunamayacağıdır. Bu böyledir. Çünkü hıyanet, dünyada arın, âhirette de nârın sebebidir. Hıyanete istekli olan nefis, son derece alçak bir nefistir. Peygamberlik, insanî mertebelerin en yücesidir. Binâenaleyh bu, ancak son derece yüce ve şerefli nefislere yakışır. Aynı şahısta bu iki zıt sıfatın bulunması imkansızdır. Binâenaleyh nübüvvet ve hiyânetin birlikte bulunamayacağı sabit olmuş olur. Bu âyetin bir benzeri de, "Allah'ın evlad edinmesi, olacak şey değil" (Meryem, 36) buyruğudur. Yani uluhiyyet ve çocuk edinme bir arada bulunamaz. Âyetteki (......) kelimesindeki lâm'ın, lâm-ı menkûle olduğunu, bunun takdirinin ise, şeklinde olduğu ve bunun "Allah'ın evlâd edinmesi olacak şey değil" (Meryem. 36) âyeti gibi, yani "Allah çocuk edinmez" şeklinde olduğu söylenmiştir. 2- Bu kıraata göre âyetin ikinci izahı şöyledir: Bir grup müslüman, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den kendilerine ganimetten daha fazla hisse vermesini istemişlerdi. Şüphe yok ki, eğer Hazret-i Peygamber bunu yapsaydı, bu bir hıyanet olmuş olurdu. İşte bundan dolayı Cenâb-ı Hak, peygamberini bundan iyice uzaklaştırmak için bu âyeti indirmiştir. Bunun bir benzeri de, "Eğer, (faraza Allah'a ortak koşacak olursan, yemin.olsun ki amellerin boşa gider" (Zümer.65) ve "Eğer (Peygamber), bazı sözleri bizim adımıza kendiliğinden uydurmuş olsaydı, elbette onun sağ elini (kuvvetini) alırdık " (Hakk. 44-45) âyetleridir. Binâenaleyh, buyruğu "Bu ona helâl olmaz, helâl olmayınca da o, bunu yapmaz" demektir. Bunun bir benzeri âyet de, "Onu duyduğunuz zaman, "Bunu söylemek bize yakışmaz" demeniz (lâzım) değil miydi" (Nur. 16) yani, "Bize bunu söylememiz helâl olmaz" ifadesidir. Bu kıraata göre âyetin izahını iyice anladığında, biz deriz ki: Bu kıraatin birçok delilleri vardır: a) Bu âyetin sebeb-i nüzulü olarak rivayet edilen haberlerin çoğuna göre, o kimseler Hazret-i Peygamber'i hiyânet etmekle suçlamışlardı. Bundan dolayı Allahü teâlâ, bu âyetle bu hususiyetin peygambere yakışmayacağını beyân buyurmuştur. b) Kur'ân'da bu kabil âyetlerde fiil, failine isnâd edilmiştir. Nitekim "Allah'a her hangi bir şeyi ortak tutmamız bizim için (doğru) olmaz" (Yusuf, 38), "O, kardeşini tutabilecek değildi" (Yusuf, 76) ve "Allah'ın izni olmadıkça, hiçbir kimseye ölmek yoktur" (âl-i imran, 145); "Allah bir kavmi, onlara hidayet ettikten sonra... saptıracak değildir" (Tevbe, 5) ve "Allah sizi gaybına muttali kılacak değildir" (âl-i imran, 179) âyetlerinde olduğu gibi. "Zeyd'in döğülmesi olacak şey değil" denilmesi nâdirdir. Durum böyle olunca bu âyeti de, Kur'ân-ı Kerim'de çoğunlukla bulunan kısma katmak gerekir. Bunu, Ebu Ubeyde'nin Yunustan rivayet ettiği şu husus da te'kid etmektedir: Yunus, bu kıraati tercih ediyor ve "Arapça'da, tâ harfinin zammesi ile "Senin dövülmen olacak şey değil" gibi bir kullanış yoktur" diyordu. c) Bu kıraat, Ibn Abbas (radıyallahü anh)'ın tercih ettiği kıraattir. Ona, "Ibn Mes'ud, (......) şeklinde okuyor" denilince, o, "Onlar, peygamberi öldürmek istiyorlardı. O halde hiç peygamberi hainlikle suçlamaz olurlar mı?" dedi. İkinci şekildeki kıraate gelince, ki bu yâ harfinin zammesi ve gayın harfinin fethası ile "hıyanet olunması..." şeklinde okunmuştur. Bu kıraatin iki izah şekli vardır: a) Mana, "Peygambere hiyanet edilmesi olacak şey değildir" şeklindedir. Bil ki herkese karşı yapılan hıyanet haram kılınmıştır. Fakat burada bilhassa Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yapılan hainliğin zikredilmesinde birkaç fayda vardır: 1- Kendisine karşı suç işlenen kimsenin derecesi daha büyük ve yüksek olunca, ona karşı yapılan hâinlik de o nisbetle çirkin olur. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), insanların en üstünüdür. Binâenaleyh ona karşı yapılacak ihanet, en çirkin bir ihanet olur. 2- Vahiy Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, peyder pey nazil oluyordu. Bu sebeple ona karşı hainlik eden kimse hakkında vahiy geliyordu. Bundan dolayı o kimse hakkında, ahiret azabının yanı sıra, dünyanın rezil ve rüsvaylığı da söz konusu oluyordu. 3- Müslümanlar o zaman çok fakir İdiler. Bu sebeple, o zamanda yapılan bu hainlik son derece çirkin oluyordu. b) Kelime kökündendir. Yani, "Hainliğe nisbet edilme" manasında, bu, anlamındadır. Müberred şöyle demiştir: "Araplar, "Onu kâfir sayıp, küfre nisbet ettin" manasında diyorlar." Utbî ise, "Şayet maksad bu olsaydı, tıpkı "fıska nisbet etme" manasında "günaha nisbet etme"manasında ve "küfre nisbet etme" manasında denildiği gibi, burada da denilmesi gerekirdi. Evlâ olan, bu ifâdenin tıpkı, "Onu cimri buldum" ve "Onu çok siyah buldum" mânasında, ve denilmesi gibi, "Onu hâin buldum" manasında olmak üzere islitl fiilinden olduğunu söylemektir" demiştir. Keşşaf sahibi de şöyle demiştir: Bu izah şekline göre, bu kıraatin manası, birinci kıraatin manasına yakındır. Çünkü bu kıraatin bu manasına göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hâin bulunması doğru değildir. Çünkü o, ancak hâin olması halinde, hain olarak bulunur (öyle olmayınca demek ki hain değildir). Dördüncü Mesele Biz, "gulül" kelimesinin hıyanet manasına olduğunu söyledik. Ancak bu kelime örfte ve kullanılışta ganimet malında yapılan hıyanetlere has olmuştur. Bununla beraber ganimet dışındaki hıyanetler hakkında da kullanıldığı olur. Nitekim Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Size hıyanetlerin en büyüğünü haber vereyim mi? Aralarında bir ev ve arazi bulunan fkf adamdan biri, arkadaşının hissesinden bir çakıl taşı kadar yeri alsa, onu yedi kat yer olarak boynuna dolamış olur" Benzeri bit hadis için bkz: Müslim, Müsâkât, 139-142 (3/1231). buyurmuştur. Bu te'vile göre, âyet "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hertürlü hainlikten uzak olduğunu" ifade eder. Kâfirler, peygamberlik iddiasından vazgeçmesi için, bu uğurda büyük mallar harcamaya hazır oldukları halde o mallara dönüp bakmazken, hainin o Hazretten uzak olduğunu söylemeyip ne yapacağız! Bu durumda olan ve kendisine yedi kat gök ötesinden gelen vahiy için Allah'ın emin bir kulu olan kimsenin, insanlara hainlik yapacağı nasıl düşünülebilir? Hıyanet Edip Mal Çalan, Kıyamette Onu Yüklenerek Gelir Hak teâlâ sonra, "Kim hainlik ederse, kıyamet günü hainlik ettiği şeyin (vebalini) yüklenerek gelir" buyurmuştur. Bu hususta iki izah şekli vardır: 1- Bu, ekseri müfessirlerin görüşü olup, âyeti zahirine hamletmektir. Bu âyetin bir benzeri de, zekâtı vermeyen kimse hakkında olan şu âyettir: "O gün, ki bunlar, üzerlerinde (yakılacak) cehennem ateşinin içinde kızdırılacak da, o kimselerin alınları, böğürleri ve sırtlan bunlarla dağlanacak. "İşte bu, nefisleriniz için toplayıp sakladıklarınız! Artık tadın (bunların acısını)" (denilecek)" (Tevbe, 35). Buna Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şu hadisi de delâlet etmektedir: "Kıyamet günü hiçbirinizi boynunda böğüren bir deve veya böğüren bir sığır veya meleyen bir koyun taşır vaziyette gelip "Ya Muhammed! Ya Muhammed!" diye bana seslendiğini görmeyeyim! Ben (o zaman ona): "Allah'tan gelecek azap hususunda sana asla faydalı olamam. Zaten ben sana (bunu) tebliğ etmiştim" derim" Müslim, Imâre, 24 (3/1461) İbn Abbas (radıyallahü anh)'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "O şey cehennemin dibinde o kimseye gösterilir ve ona "Oraya in ve onu al" denir. O da oraya iner cehennemin dibine ulaştığında, onu yüklenir ama, bu kabul edilmez." Muhakkik âlimler, "Bunun manası şudur: "O adam, boynunda hiyanetle aldığı şeyi taşır vaziyette kıyamet günü geldiğinde, rezil ve rüsvaylığı artar" demişlerdir. 2- "Bu tabirden maksad, onun zahirî manası değildir. Aksine bundan maksad, temsil ve tasvir yolu ile va'idi şiddetlendirmektir. Bunun bir benzeri de, "Evladım, yapılan iyi veya kötü iş, bir hardal tanesi ağırlığında olsa dahi, bir kaya içinde, yahut göklerde veya yerin içinde olsa bile, Allah onu meydana çıkarır" (Lokman, 16) âyetidir. Bu âyetten maksad, zahirî mananın kendisi değildir. Aksine bundan maksad, Allahü teâlâ'nın ilminden ve muhafazasından, yerdeki ve gökteki bir zerrenin bile hariç kalmayacağını göstermektir. Burada da aynı şekilde bu âyetten maksad, tehdidin şiddetini ifade etmektir." Bu görüşte olanlar iki vecih zikretmişlerdir: a) Ebu Müslim, "Bundan murad şudur: Allahü teâlâ, bu hainliği onun aleyhine tesbit eder ve kıyamet günü bundan dolayı onu azarlayıp cezalandırır. Çünkü hiçbir sır, Allah'a gizli kalmaz" demiştir. b) Ebul-Kâsım el-Ka'bî şöyle demiştir: "Bundan murad o insanın, bu hainliği ile, bu şeyi yüklenen kimsenin meşhur oluşu gibi meşhur olacağını (teşhir edileceğini) ifade etmektir." Bil ki bu, muhtemel bir izahtır. Fakat Kur'ân ilminde itibar edilen asıl prensip, Kur'ân lâfızlarının hakiki manalarına hamledilmesinin gerektiğidir. Ancak buna mani bir delil bulunursa bu müstesna.. Burada âyetin, zahiri manasına göre alınmasına bir manî yoktur. Binâenaleyh zahirî mananın alınması gerekir. Sonra Cenâb-ı Allah, "Sonra herkese kazandığı şey eksiksiz verilir" buyurmuştur. Bu tabir ile ilgili iki sual bulunmaktadır: Birinci sual: Bu ifadenin, öncesine uygun düşmesi için "Sonra ona kazandığı tastamam verilir" şeklinde olması gerekmez miydi? Cevap: Bu şekilde umûmî ifâdenin kullanılmasının faydası şudur: Hainlik yapan, kıyamette herkesi hayır olsun şer olsun, ameline göre cezalandıran bir zâtın olduğunu bilirse, kazandıkları ne kadar çok olursa olsun, onların dışında kalamayacağını anlar. İkinci sual: Mu'tezile, kulun kendi fiilinin faili (yaratıcısı) olduğu görüşünde ve fasıklar için de va'idin olduğu iddialarında bu âyete tutunmuştur. Birincisine gelince, çünkü Allahü teâlâ bu âyette, kutun kesbine karşılık cezalandırılacağını veya mükafaatlandırılacağtnı ifâde etmektedir. Binâenaleyh eğer kulun kesbi, Allah'ın fiili olsaydı, Allah kulu, o kulda yarattığı şeyden dolayı cezalandırmış olurdu. İkincisine gelince çünkü Hak teâlâ, kasden adam öldüren hakkında, "Onun cezası cehennemdir" (Nisa, 93) buyurmuştur. Bu âyette de, her fiil sahibinin fiilinin cezasının ona ulaşacağını bildirmiştir. Binâenaleyh her iki âyetin toplamından, fasıklar (günahkarlar) için ilahî tehdidin kesin olduğu neticesi çıkmaktadır. Cevap: Kulun fiili ile ilgili sualin cevabı şöyledir: Bu, "ilim meselesi" ile tezad teşkil etmektedir. Va'id meselesi ile ilgili suâle gelince, bu umumi ifâde, tevbe etme hali ile tahsis edilmiştir. Tıpkı bunun gibi, aff-ı ilâhiye delâlet eden âyetlerden ötürü, affedilme halinde de bu umûmî ifâdenin tahsis edilmesi (sınırlandırılması) gerekir. Sonra Hak teâlâ, "Onlar, haksızlığa uğratılmazlar" buyurmuştur. Kâdî şöyle demiştir: "Bu ifâde, Allah'ın fiillerinde zulmün olabileceğini gösterir. Bu da, Cenâb-ı Hakk'ın eksik mükafaat veya fazla ceza vermesiyle olur. Bu ise, Cebriye mezhebinde olanların, "Allah'ın yaptığı herşey adalet ve hikmettir. Çünkü O, herşeyin mâlikidir" şeklindeki inançlarının aksine bir görüş beyân ettiğimiz zaman mümkün olur." Buna şöyle cevap verilir: Cenâb-ı Hakk'ın zulmetmeyeceğini söylemek, O'nun fiillerinde zâlim olabileceğini göstermez. Nitekim, "Onu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku" (Bakara, 255) âyeti de, Allah hakkında uyku ve uyuklamanın mümkin olacağını göstermez. |
﴾ 161 ﴿