197

"İnkâr edenlerin diyar diyar dönüp dolaşması, sakın seni aldatmasın. Bur azıcık bir metadır. Sonunda varıp sığınacakları yer cehennemdir. O, ne kötü yataktır!"

Bil ki Allahü Teâlâ, mü'minlere büyük bir mükâfaat vaadedip, onlar da dünyada son derece fakr-u zaruret içinde kalıp kâfirler de nimetler içinde yüzünce Allahü teâlâ bu âyette onları teselli edecek ve onlara bu sıkıntıya karşı sabretme gücü verecek şeyleri zikrederek "sakın seni aldatmasın" buyurmuştur. Bu hususta birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Biz, (......) kelimesinin, senin, birisinin bir şeyi zahirde güzel bulup da daha sonra o şeyi araştırıp tetkik ettiğinde onu, arzuladığının aksine bir durumda bulunca söylemiş olduğun "Adamı aldattım" tabirindeki fiilin masdarı olduğunu söylemiştik. O zaman aldanan adam, "O işin zahiri beni aldattı" der. Yani, "Ben o işi denemeden, tecrübe etmeden kabul ettim" demektir. Araplar, kumaş topu dağılıp, daha sonra tekrar kazanıldığında, "Onu, ilk haline getirdim" derler.

İkinci Mesele

"Sakın seni aldatmasın" tabirindeki muhatabın kim olduğu hakkında iki görüş bulunmaktadır:

a) Bu, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'dir. Ama murad, O'nun ümmetidir. Katâde şöyle demiştir: "Allah'a andolsun ki kâfirler, Allah Hazret-i Peygamber'ıncanını alıncaya kadar, Hazret-i Peygamber'i aldatamadılar." Buna göre hitap her ne kadar Hazret-i Peygamber'e ise de, bundan murad O'ndan başkasıdır. Şöyle denilmesi de mümkündür: Hazret-i Peygamber'in buna aldanmayışının sebebi, bu âyetlerin ona peşipeşine gelmesidir. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Eğer sana sebat vermiş olmasaydık, andolsun ki, sen onlara (belki) biraz meyledecektin" (isra, 74) buyurmuştur. Bunun bir benzeri de, "Sakın kâfirlerle beraber olma.." (Hûd.42): "Sakın müşriklerden olma" (Yunus. 105) ve "Artık o yalanlayanları tanıma" (Kalem. 8).

b) Bu. bunu işiten bütün mükelleflere bir hitabtır. Sanki şöyle denilmiştir: "Ey dinleyen kimse, (bu durum) seni aldatmasın!"

Üçüncü Mesele

"İnkâr edenlerin diyar diyar dönüp dolaşması..." ifâdesinin izahı hususunda iki görüş bulunmaktadır:

a) Bu âyet, ticâret edip o ticaretten istifâde eden müşrikler hakkında nazil olmuştur. Bazı mü'minler, "Gördüğümüz kadarıyla Allah düşmanları mal mülk içindeler. Bizler ise açlıktan ve sıkıntıdan helak oluyoruz" deyince, bu âyet nazil olmuştur.

b) Ferrâ şöyle demektedir: "Yahudiler, yeryüzünde ticaret için dolaşıyor mal kazanıyorlardı. Âyet, bundan dolayı nazil oldu. Buna göre, "İnkâr edenlerin diyar diyar dönüp dolaşması..." ifâdesi ile kastedilen, onların ticaret ve kâr için yaptıkları çeşitti faaliyetleridir. Yani, "Ey mü'minter topluluğu, sizler korku içinde ve mahsurken, onların kendilerini emniyette hissedip, beldelerde istedikleri gibi dolaşmaları sizi aldatmasın. Çünkü bu az bir zaman devam edecek, sonra onlar en şiddetli azaba gireceklerdir" denilmektedir."

Daha sonra Hak teâlâ, "(Bu) azıcık bir metadır" buyurmuştur. Bu ifâdenin takdirinin, "Onların diyar diyar dönüp dolaşmaları, azıcık bir metadır" şeklinde olduğu söylenmiştir. Ferrâ ise bu takdirin, "Bu, azıcık birfaidedir" şeklinde olduğunu söylemiştir. Zeccâc da bu takdirin, kazanç ve o ticaret, az bir faidedir" şeklinde olduğunu söylemiştir. Allahü teâlâ ru faydalanmayı, az olarak vasfetmiştir, çünkü dünya nimetleri âfetler ve samanlıklarla karışıktır. Sonra bu dünya metâı, netice olarak, sona erici ve fanidir. meta ezelden şu ana kadar yok iken, ve de yine ezelden ebede kadar yok olacak ton, daha nasıl az olmaz ki! O'nun, (metanın) meydana geldiği zamanı, ezel ve ebed demek olan geçmiş ve gelecekle karşılaştırdığın zaman, bu meta az olarak telendirilmekten dahi az olur.

Cenâb-ı Hak sonra, "Sonunda varıp sığınacakları yer cehennem buyurmuştur. Yani, "Bu dünya metâı azlığına rağmen, ebedî olarak cehenneme düşmeye sebebiyet vermektedir" demektir. Az nimet büyük bir zarara sebebiyyet verince, bu bir nimet sayılmaz. Bu, Cenâb-ı Hakk'ın "Onlara fırsat verişimiz, ancak günahlarını artırmaları içindir" (Al-i İmran. 178) ve "Ben onlara mühlet veririm. Benim kahrım çetindir" (Araf. 183)âyetlerinde olduğu gibidir.

Sonra Cenâb-ı Hak, "O ne kötü yataktır" buyurmuştur. (......) kelimesi, "yatak" anlamına gelmektedir. Bunun çok kötü bir yatak olduğuna delil ise, Hak teâlâ'nın "Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında (ateşten) tabakalar vardır" (Zümer. 16) âyetidir. Binâenaleyh onlar, ateş tabakaları arasındadırlar. Üstlerinde ise, kılıflar olup, ateş yerler ve ateş içerler.

Müttakilere Mahsus Ziyafet

197 ﴿