9

"Arkalarında aciz ve küçük evlatlar bıraktıkları takdirde onlara karşı endişe edenler, saygı ile korksunlar, Allah'tan sakınsınlar, sözü dosdoğru söylesinler".

Âyette birkaç mesele vardır:

Peşlerinden Zayıf ve Güçsüz Zürriyet Bırakacak Olanlar

Cenâb-ı Hakk'ın, bir şart cümlesi olan "Arkalarında âciz ve küçük evlatlar bıraktıkları takdirde onlara karşı endişe edenler" ifâdesi, O'nun "o kimseler ki." Sözünün sılası ve sıfatıdır. Buna göre mâna, "Nitelikleri, aciz ve küçük evlâtlar bırakmaları halinde onlar hakkında endişe etmek olan kimseler, korksunlar..." şeklinde olur. Haklarında korku duyulan kimseler ise burada zikredilmemiştir. Müfessirlerin bu husustaki görüşlerini ilerde zikredeceğiz.

İkinci Mesele

Muhakkak ki, Cenâb-ı Hakk'ın "Arkalarında âciz ve küçük evlâtlar bıraktıkları takdirde onlara karşı endişe edenler.." ifâdesi, aciz ve küçük kimseler için daima ihtiyatlı olmayı gerektirir. Müfessirlerin bu husustaki görüşleri de şunlardır:

Birinci görüş: Bu, hasta olan kimsenin yanında oturup da, ona şöyle diyen kimselere bir hitaptır: "Senin evlâtların, yarın âhirette Allah'dan sana gelecek herhangi bir şeyi (ukubeti) defedemezler. O halde gel malını, falanca falanca kimselere vasiyyet et." Bu kimseler, malından vereselerine hiçbir şey kalmayıncaya kadar, ölmek üzere olan o kimseye, kendisine varis olmayan kimselere vasiyyette bulunmasını devamlı olarak telkin ederler. İşte bu sebeple onlara şöyle denilir: "Evlâtlarınızın, malsız olarak acziyyet ve açlık içinde kalmalarını arzulamadığınız gibi, Allah'tan korkunuz da, hastayı, aciz ve zayıf olan çocuklarını onun malından mahrum etmeye sevketmeyin.." Sözün neticesi şudur: "Sen, böyle bir şeyin sana yapılmasına razı olmazsın. Binâenaleyh, müslüman kardeşine de böyle bir şeyin yapılmasına razı olma!.." Enes (radıyallahü anh)'den Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: "Kul, kendisi için arzuladığı şeyi, kardeşi için de sevip arzulamadıkça gerçek mü 'min olamaz" Buhâri, İman, 7; Müslim. İman, 71 (1/67). dediği rivayet edilmiştir.

İkinci görüş: Hubeyb İbn Ebî Sabit şöyle demektedir: "Miksem'e bu âyet hakkında sordum da, o da şöyle dedi: "Burda bahsedilen, ölmek üzere olan ve akrabası olmayan kimseler lehine mal vasiyyet etmek isteyen kimsedir." İşte bunun üzerine yanındakiler ölmek üzere olan kimse vasiyyet etmeyi arzu etmekle beraber, ona "Allah'tan kork, malını çocuklarına bırak!." derler. Birinci görüşe göre âyet, ölmek üzere olanın yanında bulunan kimseleri, o şahsı vasiyyet etmeye teşvik etmekten sakındırma anlamına hamledil mistir. İkinci görüşe göreyse âyet, orada bulunan kimseleri vasiyyete mani olmaktan nehyetme anlamına alınmıştır. Birinci görüş daha uygundur. Zira Cenâb-ı Hakk'ın, "Arkalarında aciz ve küçük evlâtlar bıraktıktan takdirde onlar hakkında endişe edenler.." buyruğu, birinci tefsire daha müsait ve ona daha yakındır.

Üçüncü görüş: Bu âyetin, ölmek üzere olan kimselere bir hitap olması ve maksadının ise, kendisine varis olan kimselerin, ölmek üzere olan kimsenin ölümünden sonra aç-susuz kalmamaları için çokça vasiyyet etmekten nehyetmek olması da muhtemeldir. Sonra bu âyet, şayet vasiyyet üçde bir oranında takdir edilmezden önce nazil olmuşsa, bundan maksad, geriye kalan malın vasiyyete boğulmamasıdır. Eğer bu âyet, vasiyyetin üçde bir azamî nisbetinde takdir edilmesinden sonra nazil olmuş ise, o zaman bundan maksad, yine üçde bir nisbetinde vasiyyet edilmesi, hatta çocukları hakkında endişe duyarsa daha azını vasiyyet etmesi olur. Pekçok sahabeden, işte bu sebepten dolayı, üçde birden azı vasiyyet ettikleri rivayet edilmiştir. Onlar şöyle diyorlardı: Beşte bir, dörtte birden; dörtte bir, üçte birden daha azdır. Sa'd'dan gelen haber de bunu göstermektedir, ki bu da Hazret-i Peygamber'in şu hadisidir:"(Vasiyyet) üçde birdir. Üçde bir de çoktur. Sana varis olanları zengin olarak bırakman, onları insanlara el-avuç açacak şekilde fakir ve muhtaç olarak bırakmandan daha hayırlıdır. " Buhârî, Vesâya, 2.

Dördüncü görüş: Bu, yetimin velilerine bir emirdir. Buna göre, Cenâb-ı Hak sanki şöyle demek istemiştir: "Ölümünden sonra çocukları için endişelenen kimse, himayesinde olan ve başkasının çocuğu olan âciz ve yetim kimselerin malını zayi etmekten korksun..." Bu izaha göre, âyetten maksat, Hak Subhânehu ve Teâlâ'nın insanları mallarını muhafaza etmeye teşvik etmesi ve o kimsenin, kendisini malını korumaya adamasını istemesidir. Bu hususta ihtiyatlı olmak, geriye çocuklar ve mal bırakması halinde, başkalarının, çocuklarına ve onlara bırakmış olduğu mallara iyi davranmalarını istemesi gibidir. Kâdî, bu mananın yetimler hakkında varid olan âyetlerden daha önce ve sonra geçen âyetlerden anlaşılan manaya daha uygun olduğunu söylemiştir. Böylece Cenâb-ı Hak, insanları yetimlerin malını korumaya davet ederken, son olarak onların dikkatlerini kendilerine ve ölümünden sonra hallerini düşündüğü zürriyetlerinin durumunu düşünmeye yöneltmektedir. Hiç şüphesiz bu, bu gayenin yerine getirilmesindeki sebep ve illetlerin en güçlülerindendir.

Üçüncü Mesele

Keşşaf sahibi şöyle demektedir: "Ayetteki (......) kelimesi, (sarhoşlar) kelimesi gibi ve (......) şeklinde okunmuştur." Vahidî, Hamza'nın bu kelimeyi, her iki kelimede de, imâle ile okuduğunu söylemiştir, paha sonra (......) kelimesinin imâle ile okunmasının sebebini açıklarken şöyle der: vezninde olan ve kelimelerinde olduğu gibi, başında kesreli istila harflerinden birisi bulunan kelimede imâle yerinde ve güzel olur. Bu böyledir, çünkü okuyuş esnasında dil istîla harfiyle yükselir, sonra kesre ile iner. Binaenaleyh, ses aynı tonda çıksın diye, kesreden sonra tefhim (kalın okuyarak) dilin yükseltilmemesi müstehâb olur. (......) kelimesinde yapılan imâle de güzeldir. Zira sen böylece ifâdesindeki kesreyi talep etmiş olursun.

Cenâb-ı Hak daha sonra, "Allah'tan sakınsınlar, söylesinler" buyurmuştur. Bu cümleler önceki ifâdelerin bir takririr. Buna göre Cenâb-ı Hak, sanki şöyle demek İstemiştir: "Daha önce geçen şeyler hususunda Allah'tan korkun. Bu hususta ihtiyatlı olan onlar başkalarını bir İşe, bir fiile sevketmek istediklerinde, onların sözü dosdoğru söylemeleridir." den maksat, sözün âdil ve doğru olanıdır.

Keşşaf sahibi şöyle demektedir: "Vasilerin kavl-i sedîdi, yetimlere eziyyet etmemek ve kendi çocuklarıyla müsamaha ve hoşgörü ile konuştukları gibi, onlarla da aynen öyle konuşmalarıdır; onlara hitap ettikleri zaman, "Evladım, oğlum" demeleridir. Yanında oturanların, hastaya karşı güzel sözleri ise şudur: "Eğer vasiyyet etmek istiyorsan, vasiyyetinde aşırı gitme, çoluk çocuğunu mağdur etme..." Bu tıpkı, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Sa'd'a söylediği söz gibidir. Varislerin, miras taksimatı sırasında orada bulunan ve varis olmayan kimselere karşı güzel sözleri ise, onlara nazik söz söylemeleri ve onlara ikram ve izzette bulunmalarıdır.

9 ﴿