15

"Kadınlarınızdan fuhşu irtikab edenlere karşı içinizden dört şahid getirin. Eğer şehâdet ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye kadar, yahut Allah onlara bir yol açmcaya kadar, kendilerini evlerde alıkoyun".

Bil ki Allahü teâlâ, geçen âyetlerde kadınlara iyilik etmeyi, onlara güzel davranmayı ve bu hususlarla ilgili şeyleri emredince, bunun peşisıra onların fuhuşta bulunmalarına karşı sert hükmünü getirmiştir. Gerçekte bu hüküm, onlara bir ihsan ve ahiretleri ile ilgili olarak onları bir görüp gözetmedir. Yine bunda şöyle diğer bir fayda daha bulunmaktadır: Allah'ın erkeklere, kadınlara ihsanda bulunmalarını emretmesini, onlara şer'î cezaların tatbik edilmemesine bir sebep kılınmamalıdır. (Onlar için cezaların terkedilmesi), onların çeşitli bela ve kötülüklere düşmesine bir sebep olur. Bu hükümde üçüncü bir fayda daha vardır. O da, Allahü teâlâ'nın, mahlukatından hakkını tastamam alması gibi, o erkeklerden de hakkını taslamam alacağını; O'nun hükümlerinde bir müsamahanın bulunmadığını, kendisiyle herhangi bir fert arasında herhangi bir yakınlık ve karabet bulunmadığını, şeriatının medar ve dayanağının adalet ve her konuda ifrat ve tefritten sakınma olduğunu beyândır. İşte bu sebeple Cenâb-ı Hak, "Kadınlarınızdan fuhşu irtikâb edenlere karşı.." buyurmuştur. Âyetle ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Âyet-i kerimedeki (......) kelimesi, (......) kelimesinin cem'îdir. Arapların, bu lâfzın cemisinde çok çeşitli kullanışları vardır: ve Ebu Bekr İbn el-Enbârî şöyle demektedir: "Araplar cansız varlıkların cem'i hakkında (......), canlıların cem'i hakkında ise (......) kelimesini kullanırlar. Bu, meselâ, Cenâb-ı Hakk'ın "Allah'ın sizi başına diktiği mallarınızı..." (Nisa.5) âyetinde olduğu gibidir." Yine Cenâb-ı Hak, âyetlerinde ve buyurmuştur. Aradaki fark şudur: Cansızların cemisi, müfred bir şey gibidir. Ama, canlıların cemisi böyle değildir, aksine onlardan her biri, kendisinin dışında kalanlardan birtakım özellik ve niteliklerle ayrılmamışlardır. İşte fark budur. Araplardan, bu iki husus arasında bir fark görmeyip de bunları şu şekilde kullananlar vardır: "Durumları şöyle şöyle olan Hinde'ler ne yaptı?" ve "Durumları şöyle şöyle olan elbiseleri ne yaptın?" Birinci görüş, tercih edilen görüştür.

Fahişe (Hayasızlık) Hakkında

Cenâb-ı Hakk'ın, ifâdesinin manası, "Onlar o fuhşu işlerler" demektir. Meselâ, "Sen onu yaptın" manasında "Sen çirkin bir iş yaptın" denilir. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Andolsun sen, acaib bir şey yapmışsın" (Meryem, 27) Andolsun siz pek çirkin bir iş yaptınız.." (Meryem, 89) buyurmuştur. Cenâb-ı Hakk'ın, fuhuş işlemeyi bu şekilde ifâde etmesinde bir incelik vardır ki o da şudur: Cenâb-ı Hak, mükellefi bu günahı işlemekten nehyedince O, o mükellefe bunu yapma konusunda yardımcı olmaz, aksine mükellef, sanki o işe kendiliğinden gitmiş ve onu, sırf karakteri gereği seçip tercih etmiştir. İşte bu incelikten dolayı "Muhakkak ki o, o fuhuşa geldi ve ona yöneldi, gitti.." denilir. Ancak ne var ki bu incelik, Mu'tezile'nin görüşü benimsendiğinde tamam olur. İbn Mesûd bu ifâdeyi, (......) şeklinde okumuştur. (......) kelimesi çirkin fiil manasına gelip, dilcilere göre, (akıbet) lâfzı gibi masdardır. Meselâ bir kimse, çirkin bir söz söyleyip veya çirkin bir fiil yaptığında, ve ifâdesi kullanılır. Âlimler, âyette geçen "fahişe" kelimesinin, zina olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Birçok çirkin fiilden daha fazla çirkin ve kabîh olduğu için, zinaya "fahişe" ismi ıtlak edilmiştir.

Buna göre şayet, "Küfür (kâfir olmak) ve adam öldürmek, zinadan daha çirkin ve kabahatli bir fiildir. Halbuki, bu fiiller "fahişe" ismiyle adlandırılmamışlardır " denilirse, biz deriz ki:

Bunun sebebi şudur: İnsanın bedenini idare eden kuvvetler üçtür: Kuvve-i natıka, kuvve-i gadabiyye ve kuvve-i şeheviyye... Kuvve-i natıkanın (düşünme kuvvetinin) bozulması, küfür, bidat ve bu ikisine benzeyen şeylerdir. Kuvve-i gadabiyyenin bozulması ise, adam öldürmek, kızmak ve benzeri şeylerdir, Kuvye-i şeheviyyenin bozulması ise, zina, livata, sürtüklük, zamparalık ve bunlara benzeyen şeylerdir. Bu üç kuvvetin en âdisi ve alçak olanı, şehevî kuvvetin fesada uğramasıdır.

Binâenaleyh, onun fesada uğraması, hiç şüphesiz en adî bir fesat nev'i olmuş olur. İşte bu sebepten dolayı bu işe, hassaten "fahişe" ismi ıtlak edilmiştir. Allah ne murad ettiğini en iyi bilendir.

Zina işleyenlerin Cezası

Hak teâlâ'nın, "Kadınlarınızdan ûıhşu irtikâb edenlere karşı" sözüyle neyin murad edildiği hususunda şu iki görüş beyân edilmiştir:

Birinci görüş: Bundan, zina murad edilmiştir. Bu böyledir.

Çünkü bir kadın zinaya nisbet edildiğinde, zina işlediğine dair müslüman dört erkeği şahid olarak getirmediği müddetçe, hiç kimse o kadına dokunamaz. Şahidler, o kadının aleyhine şehâdet ettikleri zaman, o kadın herhangi bir yerde ölünceye, veyahut da Allah onlara bir yol açıncaya kadar tutulur. Bu görüş, cumhûr-ı müfessirinin görüşüdür.

Zina Cezası Hakkında Ebu Müslim'in İzahı

İkinci görüş ki bu Ebu Müslim el-İsfehanî'nin tercih ettiği görüştür. Buna göre, Cenâb-ı Hakkın, "Kadınlarınızdan fuhşa irtikâb edenlere karşı..." sözüyle sürtük ve ahlâksız, ki bunların cezası ölünceye dek bir yerde hapsolunmalarıdır; O'nun "Sizlerden fuhşu irtikâb edenlerden her ikisini de ..." (Nisa, 16) sözüyle de livata yapanlar kastedilmişlerdir ki, bunların cezası da, söz ve fiil ile eziyyet edilmeleridir. Nur suresinde zikredilen âyet ile (Âyet 2) kastedilen ise, erkek ile kadın arasında meydana gelen zina fiilidir ki, bunun cezası da, bakire olanlar için sopa; evli olanlar için ise, recm'dir. Ebu Müslim bu konuda şu delilleri ileri sürmüştür:

a) Cenâb-ı Hakk'ın, "Kadınlarınızdan fuhşu irtikâb edenlere karşı..." sözü, kadınlara; "sizlerden fuhşu irtikâb edenlerden her ikisini de ..." (nisa. 16) ifâdesi ise. erkeklere tahsis edilmiş olup, onlarla ilgilidir. Zira, Hak teâlâ'nın, "O İki erkek' ifâdesi, tesniye müzekker bir ifadedir.

Buna göre şayet, ifadesiyle (Nisa, 16) hem erkek, hem de kadının kastedilmiş olması; ama ne var ki, tağlîb'den dolayı müzekker lâfzın kullanılması niçin caiz değildir?" denilirse, biz deriz ki, eğer bu böyle olsaydı, Cenâb-ı Hak bu ifadeden önce kadınlarla ilgili olan ifâdeyi müstakil olarak zikretmezdi. Binâenaleyh O, kadınları başlı başına ele alıp, bundan sonra da, "Sizlerden fuhşu irtikâb edenlerden her ikisini de ..." (Nisa. 16) buyurunca, bu ihtimal artık söz konusu olmaz.

b) Böyle bir izah ve takdir yapıldığında, ilgili âyetlerden herhangi birisinde "nesh"in cereyan ettiğini söylemeye de gerek kalmaz. Aksine, bu âyetlerden herbirinin hükmü cari ve yürürlükte olmuş olur. Ama sizin belirttiğiniz açıklamaya göre, bu âyetlerde "nesh" in cereyan ettiğini kabul etmek gerekir. Böylece, bu görüş daha evlâ olur.

c) Sizin zikretmiş olduğunuz açıklamaya göre, Cenâb-ı Hakk'ın "Kadınlarınızdan fuhşu irtikâb edenlere karşı..." ifâdesi, zina ile ilgili olmuş olur. O'nun, "Sizlerden fuhşu irtikâb edenlerden her ikisini de ..." (Nisa. 16) sözü de zina hakkında olmuş olur. Böylece bu. durum, aynı mevzuda aynı şeyin tekrar edilmesi neticesine götürür ki, bu da hoş bir şey değildir. Ama bizim yaptığımız izaha göre, böyle bir netice ortaya çıkmaz. Binâenaleyh, bizim görüşümüz daha uygun ve evlâ olur.

d) Bu âyetin zina hakkında nazil olduğunu söyleyenler, Hak teâlâ'nın "yahut Allah onlara bir yol gösterinceye kadar" ifâdesini, recm, sopa atma ve sürgün etmek ile tefsir etmişlerdir ki, bu doğru değildir. Çünkü bütün bunlar kadınların lehine değil, aleyhine olur. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Kazandığı kendi faidestne, yaptığı (şer) kendi zarannadır" (Bakara, 286) buyurmuştur. Ama biz, Cenâb-ı Hakk'ın "yahut Allah onlara bir yol gösterinceye kadar" sözünü, Allah'ın, o kadınlara şehvetlerini nikâh yoluyla evlenmek suretiyle gidermelerini kolaylaştırması diye tefsir ediyoruz. Sonra Ebu Müslim sözüne devamla şöyle demektedir: "Bizim söylediğimiz görüşlerin doğruluğuna delâlet eden hususlardan birisi de, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, "Erkek erkek ile (cinsî) münasebet kurduğunda, onların her ikisi de zinakârdırlar. Kadın da kadın ile münasebet kurarsa, onların da her ikisi zinakârdırlar" hadisidir.

Diğer Alimlerin Ebu Müslim'in İddiasını Tenkitleri

Alimler, Ebu Müslim'in görüşünü iptal etme hususunda şunlarla ihticâc etmişlerdir:

a) Bu, önceki müfessirlerden hiç kimsenin söylemediği bir görüştür; binâenaleyh, bu görüş bâtıldır.

b) Hadis-i Şerifte, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in "İşte Allah onlara bir yol gösterdi: Evli veya dul olanlar recm edilir; bakireler iser sopalanır" Müslim, Hudûd, 13 (3/1316). dediği rivayet edilmiştir. Bu da bu âyetin, zina eden kadınlar hakkında nazil olduğunu gösterir.

c) Sahabe, "Livata"nın hükümleri hususunda ihtilâf etmişler ve onlardan hiçbiri bu âyete de tutunmam ıslardır. Onların, bu hükme delâlet eden bir nassa çok şiddetli ihtiyaçları olmasına rağmen, bu âyete temessük etmemeleri, bu âyetin, "livata" hakkında olmadığına delâlet eden delillerin en kuvvettilerindendir.

Birinciye şöyle cevap verilir: Böyle bir icmâ kabul edilmez. Çünkü, andolsun ki, bu görüşü büyük müfessirlerden olan Mücahid beyan etmiştir. Bir de biz usûlü fıkıhta, âyetten, öncekilerin zikretmemiş olduğu yeni bir görüş çıkarmanın caiz olduğunu beyan etmiştik.

İkinciye cevap: Bu, Kur'ân'ın haber-i vahid ile neshedilmesini gerektirir ki, bu caiz değildir.

Üçüncüye cevap: Sahabenin gayesi "lûtî" olan kimseye ceza tatbik edilip edilmeyeceğini tetkik ve tahkik idi. Halbuki bu âyette menfî ve veya müsbet yönae bir delâlet bulunmamaktadır. İşte bundan dolayı sahabe, bu âyete başvurmamıştır

Cumhura Göre Bu Âyetin Hükmü Mensûhtur

Cumhur-u müfessirîn, bu âyetin mensûh olduğunu iddia etmişlerdir. Ebu Müslim ise, bu âyetin mensûh olmadığın söylemiştir. Müfessirler bu görüşlerini kendilerinin şu kaidelerine dayandırmışlardır: Bu âyet, zinanın hükmünü beyân hakkındadır. Bu âyetin hükmünün devam etmediği malûmdur. Binaenaleyh âyet mensûhtur. Sonra bu fikri benimseyenler de, kendi aralarında şu iki şekilde ihtilâf etmişlerdir:

1- Bu âyet, şu hadis ile neshedilmiştir Ubade İbn es-Sâmît, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "(Hükümlerinizi) benden alın, benden alın. Muhakkak ki Allah onlara bir yol açtı: "Bekâr bekâr iler dul veya evli de dul veya evli ile zina yaptığında, bekar sopalanıp sürgün edilir; dul veya evli de sopalanır ve recmedilir." Müslim. Hudûd, 13 (111/1316). Sonra bu hadis de, Hak teâlâ'nın "Zina eden kadınla, zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun" (Nur, 2) âyeti ile neshedilmiş olur. Bu izaha göre, bazan Kur'ân'ın sünnet ile, bazan da sünnetin Kur'ân ile neshedildiği sabit olmuş olur. Şafiî'nin görüşü böyle değildir. Şafiî'ye göre, bunlar birbiriyle nesholunmazlar.

2- Bu âyet, celde âyeti (Nur, 2) ile neshedilmiştir.

Bil ki Ebu Bekir er-Râzî (el-Cessâs), İmâm Şafiî'yi tenkide çok istekli olduğu için şöyle demiştir: "Birinci görüş daha evlâdır. Zira celde âyeti, Hazret-i Peygamber'in "(Hükümlerinizi) benden alın, benden alın..." ifâdesinden önce inmiş olsaydı, Resûluliah'ın böyle söylemesinin bir manası olmazdı. Binâenaleyh Hazret-i Peygamber'in "(Hükümlerinizi) benden alın..." ifâdesinin, celde âyetinden (Nur, 2) önce olması gerekir. Bu takdire göre de habs âyeti (Nisa. 15) bu hadisle; bu hadis de celde âyeti ile neshedilmiş olur. Böylece Kur'ân ve sünnetin herbirinin diğeri ile bazan neshedilebildiği sabit olmuş olur."

Bil ki, Râzî el-Cessâs'ın görüşü şu iki bakımdan zayıftır:

a) Ebû Süleyman el-Hattabî'nin, "Meâlimü's-Sünen" adlı eserinde zikrettiği şu husustur: "Ne bu âyette, ne de bu hadiste nesh kesinlikle söz konusu değildir. Zira Hak teâlâ'nın, "O kadınları ölüm alıp götürünceye kadar, yahut Allah onlara bir yolgösterinceye kadar, kendilerini evlerde alıkoyun" ifâdesi, o kadınların evlerde tutulmalarının, Allah'ın onlara bir yol açmasına kadar süreceğine delâlet etmektedir.

Binâenaleyh âyette geçen "yol" kelimesi, mücmel (net olmayan) bir ifâdedir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "(Hükümlerinizi) benden alın.. Dul veya evli recmedilir, bekâr ise sopalanıp sürgün edilir" buyurunca, bu hadis, o âyeti neshetmemiş aksine tefsir etmiş olur. Ve yine bu hadis, Cenâb-ı Allah'ın, "Zina eden kadınla, zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun" (Nûr, 2) âyetinin umûmî manasını tahsis etmiş (sınırlandırmış) olur. Bu hadis-i şerifin, şu iki âyetten biri için beyân, diğeri için de muhassis (tahsis edici) olduğunu kabul etmedin, zincirleme neshin olduğunu söylemekten daha evlâ olduğu malumdur. Hem nasıl olur ki habs âyeti (Nisa, 15) kesinlikle mücmel bir âyettir. Bu âyette geçen "yol"un nasıl olduğuna delâlet eden herhangibir şey yoktur. Binâenaleyh bu âyetin bir mübeyyininin (açıklayıcısının) bulunması gerekir. Celde âyeti (Nûr, 2) ise tahsis edilmiştir. Mutlaka onun da bir tahsis edicisinin olması gerekir. Bu sebeple biz bu hadisi, habs âyetinin mübeyyini, celde âyetinin de muhassisi kabul ediyoruz." Fakat Ebu Hanife taraftarlarına göre, bunda üç cihetten nesh bulunmuştur. Birisi şudur: Habs âyeti, recmin delilleri ile neshedilmiştir. Böylece söylediğimiz şeyin, şüphe götürmez bir gerçek olduğu ortaya çıkmış olur.

Ebu Bekr er-Razî'nin Sözünü Red Hususunun İkinci Yönü Şudur

b) Sen celde âyetinin, Hazret-i Peygamber'in "(Hükümlerinizi) benden alın..." hadisinden önce nazil olmuş olmasının mümkün olmadığını söylüyorsun. Niçin bu âyetin o hadisten sonra olması gerektiğini söylüyorsun Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu âyet nazil olunca böyle demiş olduğunu söylemek niçin caiz olmasın? Bunun izahı şöyledir: "Cenâb-ı Hakkın, "Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun" (Nûr, 2) âyeti, müslüman dul hakkında, icmâ ile tahsis edilmiş olur. Halbuki tahsis eden delilin, tahsis gören umûmî ifâdeden sonra gelmesi bir karışıklığa sebebiyet vereceği için, sana ve Mu'tezile'nin ekserisine göre caiz değildir. Durum böyle olunca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu sözü, Hak teâlâ'nın "Zina eden kadınla, zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun" (Nûr. 2) âyeti indiği zaman söylemiş olduğu sabit olmuş olur. Bu izaha göre de senin, "Hadis, celde âyetinden önce söylenmiştir" şeklindeki sözün düşmüş olur. Bütün bunlar habs âyetinin, zina eden kadınlar hakkında nazil olduğunu söyleyenlerin görüşüne dayanan izahlardır. Binaenaleyh bu görüşe göre, bu âyetin mensuh oluşunun delil ile sabit olmadığı ortaya çıkmış olur. Ebu Müslim el-İsfehânî'nin görüşüne göre, âyetin zahirî manası neshedilmemiştir. Allah en iyi bilendir.

Beşinci Mesele

Bu âyetin zina hakkında nazil olduğunu söyleyenlere şu sorular yöneltilir:

Birinci soru: Âyetteki "kadınlarınızdan" ifâdesi ile ne murad edilmiştir?

Cevap: Bu hususta şu izahlar yapılır:

a) Bundan murad, "zevcelerinizden" manasıdır. Bu tıpkı, "Kadınlarından, zıhâr yaparak ayrılmak İsteyenler..." (Mücadele, 3) ve "Kendileri ile (zifafa) girdiğiniz kadınlarınızdan olan..." (Nisa, 23) âyetlerinde olduğu gibidir.

b)Bundan murad, hür olan kadınlardır. Bu tıpkı, "Erkeklerinizden iki de şâhid tutan.." (Bakara. 282) buyruğundaki (erkekler) kelimesinde olduğu gibidir. Bundan maksad, cariyeler için (zinadan dolayı) bir cezanın olmadığını beyân etmektir.

c) Bu, mü'min kadınlar manasınadır.

d) Bu "bekâr değil dul olan kadınlar" demektir.

İkinci soru: Âyetteki, "Kendilerini evlerde alıkoyun" emrinin manası nedir?

Cevap: Bu, "Onları, evlerinizde devamlı hapsediniz" demektir. Bunun hikmeti şudur: Kadın, zinaya ancak dışarı çıkıp orada burada dolaştığı zaman düşer. Fakat onlar evlerde tutulduklarında zinaya imkân bulamazlar. O kadın bu hal üzere tutulduğu sürece, iffeti yeniden kendisine dönüp, zinadan o nisbette uzaklaşmış olur.

Üçüncü soru: Âyetteki, "Ölüm (onları) alıp götürünceye kadar.." tabirinin manası nedir? Halbuki mevt (ölüm) ve teveffî (öldürmek) aynı manadadır. Binaenaleyh bu ifâde, "Onları ölüm öldürünceye kadar..." manasına gelmiş olur.

Cevap: Bu tabirle, "Ölüm meleği, onların canını alıncaya kadar..." manası kastedilmiş olabilir. Bu tıpkı, "Meleklerin canlarını aldığı kimseler.." (Nahl, 28)ve "Deki: "Size müvekkel (vazifeli) ötem ölüm meleği canınızı alacak" (Secde, 11) âyetlerinde ifâde edildiği gibidir. Veyahut da bunun manası, "ölüm onları yakalayıp, canlarını tastamam alıncaya kadar..." şeklindedir.

Dördüncü soru: Siz, Allahü teâlâ'nın "Yahut Allah onlara bir yolgösterinceye kadar..." ifâdesini, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, "işte Allah onlara bir yol gösterdi.. Bekâr sopalanır. Evli ve dul ise recmolunur" hadis-i şerifi ile tefsir ediyorsunuz ki bu uzak bir izahtır. Çünkü bu yol, onların lehine değil aleyhinedir. Zira recm, hiç şüphe yok ki, onları hapsetmekten daha sert ve katı bir cezadır?

Cevap: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), âyette geçen "bir yol" ifâdesini böyle tefsir ederek, "(Hükümlerinizi) benden alın. İşte Allah o (kadınlara) bir yol gösterdi: Dul veya evlinin, dul veya evli ile zinasının cezası, yüz değnek ve taşla recmolunmalandır. Bekârın bekâr ile zinasının cezası ise yüz değnek ve bir yıl sürgündür" buyurmuştur. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "bir yol"u bu şekilde açıklayınca, bunun doğruluğuna kesin inanmak gerekir. Hem sonra bunun, dil bakımından da şöyle bir izahı yapılabilir: İster ağır ister hafif olsun, birşeyden kurtulan kimse için, o şey bir yoldur.

15 ﴿