19"Ey iman edenler, kadınlara zorla mirasçı olmanız ve onları kendilerine verdiğiniz (mehir)den birazını giderip (ele geçirmek) için, zorlamanız size helâl olamaz. Ancak arayı açacak bir fuhşu irtikab etmiş olmaları müstesna... Onlarla iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmıyorsanız, olabilir ki birşey sizin hoşunuza gitmez de Allah onda birçok hayır takdir etmiş bulunur" Bil ki, Cenâb-ı Hak tevbe'yi vasfettikten sonra, tekrar kadınlarla ilgili hükümleri beyan etmeye başladı. Yine şunu da bil ki cahiliyye Arapları kadınlara çok çeşitli eziyetler ediyor ve onlara çok çeşitli zulümler yapıyorlardı. İşte bu sebeple Cenâb-ı Hak onları yaptıkları bu işlerden, bu âyetlerde nehyetmiştir. Kadınlara yapılan zulüm ve eziyyetin birinci nev'i, Cenâb-ı Hakk'ın, "Ey iman edenler, kadınlara zorla mirasçı olmanız size helâl olmaz.." buyruğudur. Bu hususta iki mesele vardır: Mezkûr Hükme Dair Âyetin Nûzûl Sebebi Âyetin nüzul sebebiyle ilgili olarak şu iki görüş beyân edilmistir: Birinci görüş: Cahitiyye döneminde bir adam ölüp, geride hanımı da kaldığı zaman, o adamın o kadından olmayan oğlu veya adamın akrabalarından bazıları gelir, kadının üzerine elbisesini atar ve şöyle derdi: "O adamın malına varis olduğum gibi, karısına da varis oldum." Böylece bu sözü söyleyen kimse, o kadın üzerinde, hem kadının kendisinden hem de diğer insanlardan daha fazla hak sahibi olmuş olurdu. Bu sebeple de isterse o kadınla, ölen kimsenin vermiş olduğu ilk mihif hariç, herhangi bir mihir vermeden evlenir; isterse o kadını, başka birisiyle evlendirir, kadının mihrini alır, o mihirden de kadına hiçbir şey vermezdi. İşte bunun üzerine Allahü teâlâ bu âyeti indirip, bunun ve herhangi bir kimsenin ölen kişinin hanımına bu yolla varis olmasının haram olduğunu beyân buyurmuştur. Bu görüşe göre Cenâb-ı Hakk'ın, "kadınlara mirasçı olmanız.." ifadesiyle kastedilen, kadınların bizzat kendileri ve kocalarının ölümünden ötürü onların kendilerine varis olunamayacağı hususudur. İkinci görüş: Bu verasetin, kadının malıyla ilgili olmasıdır. Bu böyledir, zira ölünün varislerinin, kadın ölünceye ve onlar onun malına varis oluncaya kadar, o kadını evlenmekten men etme hakları vardı. İşte bunun üzerine Cenâb-ı Hak, "Onlar istemedikleri halde, sizin onların mallarına varis olmanız helâl olmaz" buyurdu. Hamza ve Kisâî, kâf harfinin dammesiyle olmak üzere. gerek bu âyette gerekse (Tevbe, 53) ve (Ahkâf, 15) âyetlerinde Asım ile İbn Amir (Ahkâf, 15) âyetinde zamme ile; diğer yerlerde fetha ile ve Nafi, İbn Kesir ve Ebu Amr bütün yerlerde fetha ile olmak üzere (......) şeklinde okumuşlardır. Kisâî, bu iki kullanılışın da aynı manaya geldiğini; Ferrâ ise, fetha ile okunduğunda ikrah (zorlama), damme ile okunduğunda ise, meşakkat manasına geldiğini söylemişlerdir. Yine Ferra, yapılmaya zorlanılan şeyi ifâde için, fetha ile kişinin kendisinden olan şeyi ifâde için de damme ile lâfzının kullanıldığını söylemiştir. İkinci nev': Hak teâlâ'nın, "Ve onları, kendilerine verdiğimiz (mehir)den birazını giderip (ele geçirmek) için..." sözüdür. Bu hususta da birkaç mesele vardır: (......) buyruğunun i'râbtaki yeri hususunda şu iki görüş vardır: a) Kendinden önce başında ûl bulunan lâfza atfedildiği için, mahallen mansûbtur. Kelamın takdiri ise, "Kadınlara zorla mirasçı olmanız ve onları zorlamanız size helâl olmaz" şeklindedir. Abdullah İbn Mesûd da bu şekilde okumuştur. b) Bu, daha önce geçen söze atfen, meczûmdur. Takdiri de, "Onlara (bu şekilde) varis olmayın ve (onları) kocadan men etmeyin" şeklinde olur. (......) kelimesinin manası, "men etmek'tir. Nitekim karşı konulamayan hastalığa da denilir. Bu husustaki inceleme, Hak teâlâ'nın, "Kadınların, artık kendilerini kocalarına nikâh etmelerine mani olmayın" (Bakara. 232) âyetinin tefsirinde geçmişti. Cenâb-ı Hak, "onları zorlamayınız.." ifadesiyle kimlere hitap etmiştir? Bu hususta üç görüş vardır: a) Cahiliyyede bir kimse hanımından hoşlanmıyor ve ondan ayrılmayı istiyor; bu sebeple ona kötü muamele yapıyor, kadın mihrini fidye olarak verip de canını kurtarıncaya kadar ona baskı yapıyordu.. Bu görüş, ekseri müfessirlerin tercih ettiği görüştür. Buna göre Cenâb-ı Hak, "Sizin onlarla zorlama yoluyla evlenmeniz helâl olmaz. Ve yine, onlarla evlendikten sonra, onlara mihir olarak verdiğiniz şeylerin bir kısmını geri versinler diye, onları engellemeniz ve hapsetmeniz helâl olmaz" buyurmuştur. b) Bu, cahiliyye insanlarının yaptığı gibi, kadını istediği ve dilediği kimselerle evlenmekten men etmeyi terketmeleri için, varis olan kimselere hitaptır. Buna göre Cenâb-ı Hakk'ın, "Kendilerine verdiğiniz (mihir)den birazını giderip (ele geçirmek) için..." sözünün manası ise şudur: Onlar, ölen kimsenin kadınını engelliyor ve hapsediyorlardı. Maksatları ise, kadının, Ölen kimsenin mirasından almış olduğu şeyi geri vermesini temin etmektir. c) Bu, velîlere bir hitap olup, onları kadınları engellemekten bir nehiydir. d) Bu, kocalara bir hitaptır. Çünkü onlar cahiliyye döneminde kadını boşuyor ve kendisinden bir şeyler koparmak amacıyla, onun başkasıyla evlenmesine manî oluyor, onları zorluyorlardı. e) Bu, umumî olarak herkese bir hitaptır. Cenâb-ı Hakk'ın, "Ancak arayı açacak bir fuhşu irtikâb etmiş olmaları müstesna.." istisnasıyla ilgili birkaç mesele vardır: Cenâb-ı Hakk'ın, "arayı açacak bir fuhuş" ifadesiyle ilgili şu iki açıklama vardır: a) Bu, "Kadının geçimsizliği, insanlara karşı kötü huyluluğu, kocasına ve yakınlarına eziyyet etmesidir." Buna göre mana, "Kadınlardan bir kötü muamelenin olması durumu müstesna.. Bu durumda ey erkekler, sizler kadınlardan "hull" (fidye karşılığı boşanma) istemekte mazursunuz.." şeklinde olur. Bunun böyle olduğuna, Ubey Ibn Ka'b'ın "Size karşı, haddi aşmış olmaları müstesna.." şeklindeki kıraati de delâlet eder. b) Bu ifâde ile, onların zina yapmaları kastedilmiştir. Bu, Hasan el-Basri ve Ebû Kılibe ve Süddi'nin görüşüdür. Hak teâlâ'nın, yi istisnası hangi şeyden istisna edilmiştir? Bu hususta da şu izahlar yapılmıştır: 1- Bu, ahz-i emval (mal alma)dan yapılmış bir istisnadır. Yani, "Erkeğin, fidye versin diye hanımını zarara sokmak için engellemesi helâl değildir. Ancak o kadının zina etmesi durumu hariç (o zaman helâl olur)" demektir. Bu görüşte olanların bir kısmı bu hükmün devam edip nesholunmadığını, bir kısmı da bunun celde âyetiyle (Nûr, 2) mensûh olduğunu söylemişlerdir. 2- Bu, Cenâb-ı Hakk'ın, "kendilerini evlerde alıkoyun" (Nisâ. 15) âyetinde geçen engelleme ve tutmadan istisnadır. Bu Ebû Müslim'in görüşü olup, o bu âyetin mensûh olmadığını iddia etmiştir. 3- Bu istisnanın, Hak teâlâ'nın, "onları zoriamayınız" buyruğundan bir istisna olması da mümkündür. Çünkü (......) kelimesi, hapsetmek anlamındadır. Binâenaleyh, bu kelimenin manasına, o kadınları evlerde hapsetme hususu da dahildir. Böylece velîler ve kocalar, o kadınları evlerde hapsetmekten nehyedilmiş olurlar. O kadınların, arayı açacak bir fuhuş irtikâb etmiş olmaları durumu müstesna... Bu durumda, hem velîlerin hem de kocaların, onlan evlerinde hapsetmeleri helâl olur. Nâfi ve Ebu Amr, bu âyeti şeklinde; Kur'ân'da geçtiği bütün yerlerde yâ harfinin fethasıyla (......) şeklinde okumuşlardır. Onlar şöyle demişlerdir: ifâdesinde, o âyetlerin ortaya konulup beyân edilme gayesi bulunmaktadır.ifâdesinde ise, bu fuhşun ortaya çıkarılma maksadı yoktur." İbn Kesir ve Âsım'ın ravisi Ebû Bekr, her iki ifâdeyi de fetha ile; diğerleri ise, kesre ile okumuşlardır. Fethâ ile okuyanlar, bunu iki şekilde izah etmişlerdir: a) "Fahişe" ve "âyât" kelimeleri, hakikatte fail durumunda değillerdir. Onları ortaya koyup beyân eden, ancak Allahü teâlâ'dır. b) Fuhuş ortaya çıkar; eğer dört şahit o fuhşun yapıldığına şahitlik ederse, o zaman o fuhuş, ortaya konulmuş ve beyân olunmuş olur. Âyetlere gelince, her halükârda Cenâb-ı Hak, onları beyân ettiği için "mübeyyen" (beyan olunmuş) olurlar. Bu kelimeleri kesre ile okuyanların izahı ise şudur: Âyetler, ortaya çıkıp zuhur ettiklerinde, beyân etme ve açıklamanın birer sebebi olurlar. Âyetler açıklama ve beyânın birer sebebi olunca da, açıklamanın onlara isnâd edilmesi (bu kelimelerin fail durumuna geçmeleri) caiz olur. Nitekim putlar, sapıklığın bir sebebi oldukları için, Cenâb-ı Hakk'ın, "Rabb'im, çünkü onlar insaflardan birçoğunu baştan çıkardılar" (ibrahim, 36) buyruğunda saptırmanın onlara isnâd edilmesi yerinde ve güzel olmuştur. Kadınlarla İlgili Hükümlerin Üçüncü Nev'i Cenâb-ı Hakk'ın, "Onlarla iyi geç inin "buyruğudur. Cahiliyyedekiler, kadınlara kötü muamele yapıyorlardı. İşte bunun üzerine onlara, "Onlarla iyi geçinin" denilmiştir. Zeccâc, bunun, geceleme (hanımlara ayrı ayrı gece tahsisatı) ile onlara yapılan harcama konusunda âdil olmak ve güzel söz söylemek olduğunu söylemiştir. Hoşlanmadığınız Bir Evlilikte Allah Çok Hayır Yaratabilir Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Eğer kendilerinden hoşlanmıyorsanız, olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de, Allah onda birçok hayır takdir etmiş bulunur" buyurmuştur. Yani, "Onlarla iyi geçinmeyi ve onların kocası olmayı istemez de, onlardan ayrılmayı tercih ederseniz, biliniz ki, olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de, Allah onda birçok hayır takdir etmiş olabilir. Bu âyette bulunan "onda" kelimesindeki zamirin neye râci olduğu hususunda şu iki izah yapılmıştır: a) Bu, "Eğer onlarla beraber yaşamayı istemezseniz, onları güzel bir şekilde tutun, alıkoyun. Olabilir ki, onlarla beraber yaşamanızda birçok hayır bulunabilir" demektir. Bu görüşte olanlar, buradaki (......) ifâdesini bazan dünyaya gelecek bir çocuk ile tefsir etmişlerdir. Böylece o istememezlik (kerahet) muhabbete, nefret de arzuya dönüşmüş olur. Onlar bazan da bu ifâdeyi şu şekilde tefsir etmişlerdir: "Erkek onunla birlikte yaşamayı istemediği halde, sonra o buna rağmen, Allah'ın mükâfaatını elde etmek için bu sıkıntıya katlanır, o kadına harcamada bulunur, istemediği halde ona iyilikte bulunursa, âhirette bol sevaba, dünyada ise güzel bir övgüye müstehak olmuş olur. b) Mananın şöyle olmasıdır: "Eğer siz onlarla beraber yaşamayı istemez, onlardan ayrılma hususunda arzulu olursanız, Cenâb-ı Hak bu ayrılıkta o kadınlar için birçok hayırlar meydana getirir. Bu da, o kadının kocasından kurtulup, ondan daha hayırlı olan bir koca bulması ile tahakkuk eder. Bu âyetin bir benzeri de Cenâb-ı Hakk'ın, "Eğer (karı-koca) birbirinden ayrılacak olurlarsa, Allah her birini fazlû keremiyle ihtiyaçtan müstağni kılar.." (Nisa, 130) âyetidir. Bu görüş, Ebu Bekr el-Esamm'ın görüşüdür. Kadı ise şöyle demektedir: "Bu görüş, uzak bir ihtimaldir. Çünkü Cenâb-ı Hak, söyledikleriyle (kocayı) hammıyla sürekli yaşamaya teşvik etmiştir. Binâenaleyh, daha nasıl O, bununla onların ayrılmasını murâd etmiş olabilir?" |
﴾ 19 ﴿