28"Allah, sizden hafifletmek ister, insan da zayıf olarak yaratılmıştır". buyurmuştur. Bu âyet-i kerimede birkaç mesele vardır: Birinci Mesele Bu âyette geçen "hafifletme" ile ilgili iki açıklama yapılmıştır: a) Bundan murad, zaruret esnasında, cariyelerle evlenmenin mubah kılınmış olmasıdır. Bu, Mücahid ve Mukâtil'in görüşüdür: b) Diğer alimler de şöyle demişlerdir: Bu, şeriatın bütün hükümleri ile kendisinden bize bir lütuf olmak üzere, bize müyesser kılıp kolaylaştırdığı ve İsrailoğullarına ağırlaştırdığı gibi, bize ağırlaştırmamış olduğu bütün teklifleri hakkında umûm ifâde eden bir tabirdir. Bunun benzeri olan âyetler ise şunlardır: 1- "Onların ağır yüklerini, sırtlarında olan zincirleri indiriyor O..." (Araf, 157). 2- "Allah size kolaylık diler, size güçlük istemez" (Bakara, 185). 3- "Din hususunda üzerinize hiçbir güçlük de yüklemedi" (Hacc. 78). Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de, "Ben size, kolaylaştırıcı ve müsamahakâr olan Hanîflik (tevhîd) dinini getirdim" buyurmuştur. İkinci Mesele Kadî şöyle demektedir: Bu âyet, kulun fiilini Allah'ın yaratmadığına delâlet eder. Çünkü eğer böyle olsaydı, mesela Cenâb-ı Hak kâfir bir kimsede hem küfrü yaratacak, sonrada ona, "küfretme (kafir olma)" diyecek!... Böyle bir şey, hükümleri ağırlaştırma şekillerinin en büyüğüdür. Yine onda imanı yaratmayacak, kulun da o imanı yaratmaya kudreti olmayacak, sonra da o kula "iman et!" diyecek!... Bu da, hükümleri ağırlaştırma şekillerinin en büyüğüdür. Yine bu ifâde, "teklîf-i mâla yutak"ın da olmayacağına delâlet etmektedir. Çünkü bu da, ağırlaştırma şekillerinin en büyüğüdür. İlim ve Dâî Cevap: Kâdî'nin bu açıklaması, ilim ve dâî, keza bizim zikretmiş olduğumuz delillerin ekserisiyle reddolunup çürüttür. Sonra Cenâb-ı Hak, "Zaten insan zayıf olarak yaratümıştir" buyurmuştur. Bu sözün manası şudur:. "Allahü teâlâ, insanın zayıf olması sebebiyle, tekliflerini hafifletmiş, ağırlaştırmamıştır...." Doğruya en yakın olanı ise, bu âyette bahsedilen zayıflığın, beden zayıflığına değil, aksine şehvet ve lezzetlere meyletmeye çağıran sebeplerin, âmillerin çokluğu... anlamına hamledilmesidir. Böylece bu açıklama insanın bunun aksine katlanabilme hususunda zayıf olduğunu bir izah gibi olmuştur. Biz bu izahın daha uygun olduğunu söyledik, zira yaratılış ve kuvvet bakımından zayıf olan kimsenin, Allahü teâlâ, tâata götüren sebeplerini kuvvetlendirdiğinde, bu kimse kuvvetli bir kimse, yaratılış, alet ve edavat bakımından kuvvetli olan kimsenin, tâata davet eden sebeplen zayıf olduğunda, bu kimse de zayıf bir kimse hükmünde olur. Binaenaleyh, bu konuda tesir, sebeplerin zaytf ve kuvvetli olmasındadır, yoksa bedenin zayıf ve kuvvetti olmasında değil... Bütün bu açıklamalar Kadi'nin sözleridir ki, bunlar güzel sözlerdir. Ancak ne var ki o, kendi ana kuratını da ihlâl etmiştir. Zira Kâdi, fiilin meydana gelip gelmemesi hususunda müessir olanın, sebebin kuvvetli veya zayıf olması olduğunu kabul edip ve şöyle bir düşündüğünde, bu sebebin kuvvetli veya zayıf oluşunun da mutlaka bir sebebi olması gerektiğini anlar. Binaenaleyh eğer bu, kuldan olan, başka bir sebepten dolayı olmuşsa bu, teselsülü gerektirir. Eğer, bütün bunlar Allah tarafından ise -ki bu ister istemez kabul edilecek bir gerçektir- hak ortaya çıkar ve Mu'tezile'nin iddiası tamamiyle geçersiz olur. Allah en iyi bilendir. Üçüncü Mesele İbn Abbas'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Nisa sûresinde sekiz âyet vardır ki, bunlar, bu ümmet için, üzerine güneş doğup batan her şeyden daha hayırlıdır. Bu âyetler şunlardır: "Allah size, açıkça bildirmek ister.. Allah tevbelerinizi kabul etmek ister... Allah sizden hafifletmek ister... Eğer yasak edildiğiniz büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin öbür günahlarınızı örter" (Nisa. 31); "Şüphesiz ki Allah, zerre kadar haksızlık etmez" (Nisa, 40); "Şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz, fakat bundan başkasını, dilediği kimse için bağışlar" (Nisa. 48): "Kim bir kötülük yapar, yahut nefsine zulmeder de, sonra Allah'tan mağfiret isterse, Allah'ın tevvab ve rahim olduğunu görür" (Nisa. 110) ve "Eğer şükreder, iman ederseniz, Allah sizi niye azaba uğratsın..." (Nisa, 147). Bu kitabın müellifi olan Muhammed er-Razi (kendisine, Allah hüsn-i hatimeler ihsan etsin) şöyle der: "Allah'ım! yâ ekreme'l-ekremîn, yâ erhame'r-râhimîn.. Sen lütfunla, rahmetinle bizleri o âyetlerin müjdesine dahil olan kullardan eyle.. (Amîn). Sekizinci Mükellefiyet: Gayr-ı Meşru Yollarla Mal Yemeyin |
﴾ 28 ﴿