73"İçinizden (öylesi vardır kî), muhakkak ağır davranacaktır. Eğer size bir musibet gelip çatarsa, diyecek ki: "Allah bana hakikaten lütfetti. Çünkü onlarla beraber bulunmadım!" Eğer size, Allah'tan bir lütf-u inayet gelirse, sanki sizinle kendisi arasında hiçbir tanışıktık olmamış gibi, muhakkak şöyle diyecektir: "Keşke ben de onlarla beraber olsaydım dar büyük bir murada (ganimete) ereydim)". Bu âyette ilgili birkaç mesele vardır: Birinci Mesele Bitki bu âyette geçen "içinizden (öylesi vardır ki..)" ifâdesinin, Cenâb-ı Hakk'ın, "Ey iman edenler, korunma tedbirinizi alın" (Nisa, 71) ifadesiyle zikretmiş olduğu mü'minlere râci olması gerekir. Âlimler, ağır davranan kimseler hakkında iki görüş beyan ederek, ihtilâf etmişlerdir. Ağır Davrananların Münafıklar Olduğu Birinci görüş: Bunlardan murad, münafıklardır. Çünkü onlar, insanları Hazret-i Peygamber'te bulunmaktan alıkoymaya çalışıyorlardı. Eğer, "Âyetteki, "içinizden (öylesi vardır ki) muhakkak ağır davranacaktır" ifadesi, "Ey iman edenler, içinizden (öylesi vardır ki), muhakkak ağır davranacaktır" takdirindedir. Binaenaleyh bu ağır davranan münafık ise, münafık nasıl olur da, ""içinizden" ifadesi ile anlatılan mü'minlerden bir kısım sayılır?" denirse, buna birkaç şekilde cevap verilir: 1) Allahü teâlâ cins, neseb ve içli-dışlı olma (beraber yaşama) bakımlarından münafığı, mü'minlerden saymıştır. 2) Allahü teâlâ onları, zâhîri halleri bakımından mü'minlerden saymıştır. Çünkü onlar zahiren iman ehline benzeyenlerdir. 3) Sanki, "Ey kendisine kitap indirilen.." (Hicr. 6) âyetinde de olduğu gibi, "Ey, (iddialarına ve zanlarına göre) iman etmiş olanlar..." denilmiştir. Ağır Davrananların Zayıf Müminler Olma İhtimali İkinci görüş: Bu ağır davrananlar, mü'minlerin zayıfları idi. Bu, bir kısım müfessirin görüşüdür. Onlar şöyle demişlerdir: (......) tabiri, (gecikti, ağır davrandı) anlamına da gelir. "Buna göre buradaki tef'îl vezninin anlamı, bu fiilin tekrar tekrar meydana geldiğini ifâde etmektir. Dit alimleri, Arapların, "Ey falanca, seni bizden alıkoyan nedir?" dediklerini nakletmişlerdir. Arapların, bu fiili bâ harf-i cerriyle kullanmaları da, bu fiilin hadd-i zatında müteaddî olmadığına delalet eder. Buna göre âyetin manası, "Onlar içinde, bu gayeye karşı ağır davranan ve cihad hususunda gevşek davranıp ağırdan alan kimseler vardır. Bunlar, müslümanlar zafere ulaştıkları zaman, ganimete nail olmak için, onlarla olmuş olmayı temenni ederler. Ama, müslümanların başına nahoş bir iş geldiğinde de, onlarla birlikte bulunmamış olmalarından dolayı sevinirler" şeklindedir. Bunlar Cenâb-ı Hakk'ın, "Ey iman edenler, ne oldunuz ki size: "Allah yolunda elbirlik gazaya çıkın" denildiği zaman yere (mıhlanıp) kaldınız!" (Tevbe, 38) âyetiyle kastettiği kimselerdir. Âyetteki (......) ifadesinden muradın, onların ağır davranması olup, başkalarını geri durdurma olmadığına delâlet eden hususlardan birisi de, Cenâb-ı Hakk'ın, ganimet elde edildiği zaman onların söylediğini naklettiği "Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da..." sözleridir. Eğer, bu tabirden maksad, başkalarını geri durdurmak olsaydı, bu sözün bir anlamı olmazdı." Kadî bu görüşü tenkid etmiş ve şöyle demiştir: "Allahü teâlâ bu ağır davranan veya başkasını alıkoyan kimselerin, mü'minlerin başına bir musibet geldiğinde, "Allah bana hakikaten lütfetti. Çünkü onlarla beraber bulunmadım" dediklerini ve cihaddan geri duruşlarını Allah'ın bir nimeti saydıklarını nakletmiştir. Böyle bir söz, mü'minlere değil, ancak münafıklara yakışır. Ve yine mü'minler hakkında, "sanki sizinle kendisi, yani peygamber arasında hiçbir tanışıklık olmamış gibi..." denilmesi de uygun değildir. Böylece bu ifâdenin mü'minlere hamledilmesinin uygun olmadığı, bunun ancak münafıklara hamledilebileceği sabit olmuş olur." Kâdî, sonra şöyle demiştir: "Eğer bu ağır davranmak, yere çakılmak manasına hamledilirse münafıklara uygun düşer. Çünkü onlar, cihaddan geri durur, cihad hususunda ağır davranır ve cihada katılma hususunda acele etmezler. Eğer bu kelimeyi "başkasını geri durdurmak" manasına hamledersek, bu mana yine münafıklara uygun düşer. Çünkü onlar mü'minlerin çoğunu, kafalarında uyandırdıkları çeşitli şüpheler ile, cihaddan alıkoymaya çalışıyorlardı. Binaenaleyh, her iki vasıf da münafıklarda mevcuttur." Müfessirlerin çoğu ise, bu kelimeyi "başkasını geri durdurma, alıkoyma" manasına hamletmişlerdir. Müfessirler böylece, (......) ve (......) fiillerini birbirinden farklı kabul edip, birincisini lâzım, ikincisini ise müteaaddi addetmişlerdir; (sevimli oldu) ve (sevdi) fiillerinde olduğu gibi. Çünkü birinci fiil lazım, ikincisi ise müteaddidir. Zeccâc'a göre (......) ifadesindeki (......) kaseme mevsûldür. Öyle ki bu sözü sen söyleyecek olsaydın (Sizden elbette, savaştan alıkoysun diye andetmiş olanlar vardır) derdin. Sonra Cenâb-ı Hak, "Eğer size bir musibet gelip çatarsa" buyurmuştur. Yani, "Size, öldürülme, hezimet ve geçim darlığı gibi bir musibet gelip çatarsa.." demektir. Yani, "Ben onlarla beraber olmadığım için, onların başına gelip çatmış olan belâ ve musibet bana gelmedi... "Eğer size, Allah'dan bir lütf-u inayet yani bir zafer ve ganimet gelirse, "Sanki sizinle kendisi arasında hiçbir tanışıklık olmamış gibi muhakkak şöyle diyecektir: "Keşke ben de onlarla beraber olaydım da, büyük bir murada ereydim!" derler..." buyurmuştur. Bu ifadeyle ilgili birkaç mesele vardır: Birinci Mesele İbn Kesir ile Asım'ın ravisi Hafs, zamirin mercii, âyette geçen (tanışıklık) olmak üzere, ifadeyi, tâ harfiyle olmak üzere; diğer kıraat alimleri ise, fiil daha önce geçtiği için, yâ harfiyle (......) şeklinde okumuşlardır. Vahidî, Kur'ân-ı Kerim'de, bu her iki kıraatin de mevcut olduğunu, nitekim Cenâb-ı Hakk'ın, bir âyetinde "Ey insanlar, size Rabbinizden bir öğüd gelmiştir" (Yunus, 57); başka bir âyetinde de, "Kime Rabbinden bir öğüt gelip de..." (Bakara, 275) buyurduğunu söylemiştir. Buna göre fiili müennes getirmek aslolup, fail müennes-i gayr-i hakiki olduğu zaman, özellikle fail ile fiil arasına bir fasıla girdiğinde fiili müzekker getirmek de güzel ve yerinde olur. Hasan el-Basri, lâm harfinin zammesiyle "derler" şeklinde okumuş, böylece zamiri (......) kelimesinin manasına râci kılmıştır. Çünkü, ifâdesi, cemi manasındadır. Ancak ne var ki, bu kıraat zayıftır. Çünkü, (......) kelimesi, her ne kadar cemi manası ifade ediyorsa da, lâfız olarak müfreddir. Bu kelimenin lafız bakımından müfredlik tarafı, "diyecek kir "Allah bana hakikaten lütfetti..." ve "Keşke ben de onlarla beraber olaydım da, büyük bir murada ereydim!" tercih edilmiştir. Burada (......) İtirazi Cümlesinin Girmesinin Güzelliği Bir kimse şöyle diyebilir: "Eğer bu âyet, "Eğer size, Allah'tan bir tütf-u inayet gelirse, muhakkak şöyle diyecek- Keşke ben de onlarla beraber olaydım da, büyük bir murada ereydim!" şeklinde olsaydı, âyetin nazmı daha ve daha doğru olurdu; binaenaleyh araya niçin, "Sanki sizinle kendisi arasında hiçbir tanışıklık olmamış gibi!" ifâdesi gelmiştir?" Buna şöyle cevap verilir: Bu, araya giren bir itiraziyye cümlesi olup, son derece güzel ve yerindedir. Bunu şu şekilde açıklarız: Cenâb-ı Hak, münafıkların, müslümanlara bir belâ geldiğinde onlardan geri kalmış olmaları sebebi ile, son derece sevindiklerini; o müslümanlar bir ganimet ve üstünlük elde ettiklerinde ise, bu ganimete ortak olamadıkları için son derece üzüldüklerini nakletmiştir. Böyle bir işi, insan ancak yabancı ve düşman hakkında yapar. Çünkü birisini seven kimse, onun sevinci ile sevinir, kederi ile kederlenir. Fakat insan böyle yapmayıp tersini yaptığında, işte bu düşmanlığı ortaya koyma olur. Bü mukaddimeyi kavradığında, biz deriz ki: Allahü teâlâ münafıkların, müslümanların başına bir belâ geldiği zaman sevindiklerini nakledince, sonra müslümanların eline bir nimet ve güç geldiği zaman, onu kaçırmış oldukları için üzüldüklerini de nakletmek istedi ve bunu tamamen söylemeden önce, araya " Sanki sizinle kendisi arasında hiçbir tanışıklık olmamış gibi-" sözünü koydu. Bundan murad, bir hayret ifadesidir. Sanki Allahü teâlâ, "Ey mü'minler, sanki sizinle kendi arasında hiçbir tanışıklık, hiçbir ülfet olmamış gibi, şu münafığın söylediği söze bakın!" diyor. İşte bu sözden murad, budur. Bu, her nekadar i'tiraziyye cümlesi olarak arada bulunan bir söz ise de, son derece güzel ve yerindedir. |
﴾ 73 ﴿