75

"Size ne oluyor ki Allah yolunda ve erkek, kadın ve çocuklardan "Ey Rabbimiz, bizi ahalisi zalim olan şu memleketten (kurtarıp) çıkar. Bize, tarafından bir sahip gönder; bize katından bir yardımcı yolla" diyen müstad'aflar uğrunda (düşmanla) savaşmıyorsunuz".

Bil ki bu ifadeden maksad, insanların savaşı terketmelerini bir yadırgamayı ifade etmektir. Binâenaleyh bu âyet de, daha önce geçen cihad emrinin bir te'kididir. Bu âyetle ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Hak teâlâ'nın "Size ne oluyor ki savaşmıyorsunuz?" ifadesi, cihadın farz olduğunu gösterir. Bu, "erkek, kadın ve çocuk, müstad'af müslümanların durumu, çaresizlikte son dereceye varmış iken, savaşmamanızın bir mazereti olamaz" demektir. Bu, hem alabildiğine savaşa teşviki ifade etmekte, hem de savaşın farz oluş sebebini beyan etmektedir. Savaşın farz oluşunun sebebi, o zayıf mü'minleri kâfirlerin ellerinden kurtarmaktır. Çünkü cihad için toplanmak, (kâfirin etinde esir kalanları) kurtarmak demektir.

İkinci Mesele

Mutezile, "Âyetteki "Size ne oluyor ki Allah yolunda savaşmıyorsunuz?" buyruğu, insanların savaşı bırakmasına karşı bir yadırgama ve onu bırakmaları halinde, bir mazeret olamayacağını bir açıklamadır. Binâenaleyh kulların fiillerinin yaratıcısı eğer Cenâb-ı Allah olsaydı, bu lüzumsuz bir söz olurdu. Çünkü Allah'ın o fiili yaratmaması, onu irade ve hükmetmemiş olması, en büyük bir mazeret olurdu" demiştir. Bu iddiaya daha önce cevap verilmişti.

Üçüncü Mesele

Alimler, "Kadın, erkek ve çocuklardan., müstad'aflar" ifadesinin, kendinden önceki bir ifade ile ilgili olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Bu hususta şu iki görüş vardır:

a) Bu, kendinden önceki, "yolunda" ifadesi üzerine atfedilmiştir. Buna göre manası "Size ne oluyor ki Allah yolunda ve müstad'aflar için savaşmıyorsunuz" şeklindedir.

b) Bu, "Allah" lâfzı üzerine atfedilmiştir ve "Allah yolunda ve müstad'aflar yolunda..." manasındadır.

Dördüncü Mesele

"Kadın, erkek ve çocuklar gibi, müstad'af olanlar"dan maksad, Mekke'de kalıp, Medine'ye hicret edemeyen müslümanlardır. Bunlar, Mekke kâfirlerinden şiddetli eziyetler görüyorlardı. İbn Abbas (radıyallahü anh), "Ben ve annem, kadın ve çocuk müstad'aflardan idik" demiştir.

Beşinci Mesele

"Vildan" kelimesi "veled"in cem'idir. kelimeleri gibi, vezni üzere gelen benzerikelimelerdir. Keşşaf sahibi, "Âyette geçen "erkek, kadın" ifadesi ile, hür erkek ve kadınlar; "çocuklar" ifadesi ile de köle ve cariyeler kastedilmiş olabilir. Çünkü köle ve cariyeye "velîd", "velîde" denilir ki, bu iki kelimenin cem'i "vildân" ve "velâid" şeklinde gelir. Fakat burada "vildân" kelimesi, müzekkerleri (erkekleri, köleleri) müenneslere (kadınlara, cariyelere) tağlib etme yoluyla, her ikisini de ifade etmek için getirilmiştir. Bu, hem nineleri hem de dedeleri ifade etmek için, "âbâ" (dedeler) denilmesi; kız ve erkek kardeşleri hakkında "ıhve" (erkek kardeşler) denilmesi gibidir" demiştir. Allah en iyi bilendir.

Burada Çocukların Zikredilmesinin Hikmeti

Allahü teâlâ, çocukların babalarını ve annelerini sıkıştırıp zorlamak ve çocukların bulundukları durumdan ötürü müşriklere buğz ettirmek için, mükellef olmayan çocukların bile müşriklerin zulmünden kurtulamadıklarını bildirip, zulümlerini iyice ortaya koymak ve müstad'afların, günahsız küçük çocukların duaları ile Allah'ın rahmetinin inmesini temin etmek gayesi ile, dualarına çocuklarını da iştirak ettirdiklerini belirtmek için, âyette "çocukları" da zikretmiştir. Nitekim hadiste, yağmur duasına çıkıldığında, çocukların da beraber çıkarılması gerektiği ifade edilmiştir.

Daha sonra Cenâb-ı Hak, o müstad'afların (acz ve çaresizlik içinde olan müslümanların)

"Ey Rabbimiz, bizi ahalisi zalim olan şu memleketten (kurtarıp) çıkar. Bize, tarafindan bir sahip gönder; bize katından bir yardımcı yolla" dediklerim nakletmiştir. Bu ifade ile ilgili birkaç mesele vardır:

Ahalisi Zalim Şehir

Alimler, âyette bahsedilen "ahalisi zalim olan memleket" ile, Mekke'nin murad edildiği hususunda ittifak etmişlerdir. (O zamanki) Mekke halkının, "zalim" diye tavsif edilmelerinin sebebi şu iki şey olabilir:

a) Onlar müşrik oldukları için... Nitekim Cenâb-ı Hak, "Muhakkak ki şirk, en büyük bir zulümdür" (Lokman. 13) buyurmuştur.

b) Onlar, müslümanlara eziyet edip, her türlü kötülüğü onlara yaptıkları için..

Terkibi Hakkında

Birisi "Âyette geçen "karye" kelimesi müennestir ve (ahalisi zalim) ifadesi, "karye"nin sıfatıdır. Bundan dolayı, "zalim" kelimesi mecrurdur. Binaenaleyh şeklinde söylenmeli idi?" diyebilir. Buna şöyle cevap verilir: Nahivciler, bu gibi sıfatları, ism-i faile benzeyen sıfatlar diye adlandırırlar. Bu konuda temel kaide şudur: Sen ikinci cüz'e elif-lâmı getirdiğinde, o faili müzekkerlik ve müenneslik bakımından birinci cüz'e göre getirirsin. Mesela senin, "Ben, kocası iyi, babası da çok kerim olan bir kadına rastladım" ve "Ben, cariyesi güzel olan bir adama rastladım" demen gibi. Ama sen elif-lamı son cüz'e getirmezsen, faili müenneslik müzekkerlik bakımından ikinci cüz'e göre getirirsin. Bu da, senin Uy "Ben, babası kerim olan bir kadına rastladım" demen gibidir. Hak teâlâ'nın, "Ey Rabb'imiz, bizi ahalisi zalim olan şu memleketten (kurtarıp) çıkar" ifâdesi de bu ikinci şekle göredir. Şayet sen, elif-lâmı, Âyette geçen (......) kelimesinin başına getirmiş olsaydın, o zaman sen, derdin. Âyette geçen (......) kelimesi, mana bakımından ehlin sıfatı olduğu için, terkib itibariyle (......) kelimesinin sıfatı olabilmiştir. Çünkü ahalî, o beldeye, karye'ye mensub olanlar demektir. İşte böyle oluş, bu vasfın sahîh olabilmesi için kâfi ve yeterli gelmiştir. Bu senin tıpkı, "Ben, babası ayakta olan bir adama uğradım" demen gibidir. Bu misalde, ayakta olmak vasfı babaya aittir, ama sen bunu, terkîb itibariyle"adama..." kelimesinin vasfı yaptın... Bu vasfın sahîh olabilmesi için bu kadar bir münasebet kâfirdir. Çünkü bir şeye sıfat getirmenin maksadı, o şeyi tahsis ve temyiz etmektir. İşte bu maksad da, böyle bir vasıftan elde edilebilir. Allah en iyi bilendir.

Beklenenin Hami

Cenâb-ı Hakk'ın, "Bi ze, tarafından bir sahip gönder; bize katından bir yardıma yolla " ifadesi hakkında da şu iki izah yapılmıştır:

a) İbn Abbas, "Onlar, mü'minlerden işlerimizi yürütecek, faydamıza olan şeyleri yerine getirecek ve bizim için, dinimizi ve şeriatımızı muhafaza edecek bir kimseyi bize yönetici yap, idareci yap" manasını kastediyorlar" demiştir. Böylece Cenâb-ı Hak, onların dualarına icabet etmiştir; çünkü Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'yi fethedince, Attab İbn Esîd'i onlara emir tayin etmişti. Buna göre, âyet-i kerimede bahsedilen, "velî, hâmî"den maksat, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); "yardımcı"dan maksat ise Attab İbn Esîd olmuşolur. Attab, zayıfları güçlülere, düşkün olanları da kudretli olanlara karşı korur, böylece adaleti temin ederdi.

b) Bu ifadenin maksadı, "Bizim için, katından bir velayet (dostluk) ve nusret (yardım, tevfîk-i ilahî) ver, yolla" demektir ki, bunun neticesi de, "Sen, bizim için velî ve bir yardımcı ol" demektir.

Mü'minler Allah, Kâfirler Tâğut Uğrunda Savaşırlar

75 ﴿