82

"Onlar hâlâ Kur'an'ı gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah'dan başkası tarafından olsaydı, elbet içinde birbirini tutmayan bir çok şey bulurlardı".

Allahü teâlâ, münafıkların, çeşitli hile ve tuzaklarını ve bütün bunları, Hazret-i Muhammed'in peygamberlik iddiasında haklı ve doğru olduğuna inanmadıklarını; bilakis O'nun, yalancı bir müfteri olduğuna inandıkları için yapmış olduklarını nakledince, onlara, Hazret-i Muhammed'in nübüvvetinin sıhhatine delalet eden deliller hakkında düşünmelerini ve tefekkür etmelerini emrederek, "Onlar hâlâ Kur'ân'ı gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah 'tan başkası tavaûndan olsaydı, elbet içinde birbirini tatmayan birçok şey bulurlardı" buyurmuştur. Böylece Cenâb-ı Hak, Kur'an'ı, Hazret-i Muhammed'in nübüvvetinin doğruluğuna delil getirmiştir. Bu âyetle ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

"Tedbir" ve "tedebbür", işlerin netice ve akibetleri hakkında düşünmekten, tefekkür etmekten ibarettir. Yine, fasih ifadede, denir. Bunun manası "şayet işin başında, sonunun böyle olduğunu bilseydim..." demektir.

Kur'an İ'caz Vecihleri

Bil ki, âyetin zahiri, Cenâb-ı Hakk'ın, Hazret-i Muhammed'in peygamberliğinin doğruluğuna Kur'an-ı Kerim'i delil getirdiğini göstermektedir. Çünkü, şayet âyet bu manaya hamle ditmezse, âyetin kendinden önceki ifadelerle kesinlikle bir İlgisi kalmaz. Alimler şöyle demektedirler: Kur'an-ı Kerim, şu üç yönden Hazret-i Muhammed'in nübüvvetinin doğruluğuna delalet etmektedir:

a) Kur'an'ın fesahati.

b) Gayba ait haberleri ihtiva etmesi.

c) Tutarsızlıklardan uzak olması... İşte bu üçüncü husus, bu âyette zikredilmiştir.

Kur'ân'da İhtilaf (Tutarsızlık) Bulunmamasının Manası

Bu görüşte olanlar, Kur'ân-ı Kerim'in tutarsızlıktan uzak ve berî olduğunu açıklamak için de şu üç şeyi zikretmişlerdir:

1) Ebu Beker el- Esamin şöyle demektedir: "Bu âyet-i kerimenin manası şudur: O münafıklar, gizlice ve Hazret-i Peygamber'in haberi olmaksızın, pek çok hile ve tuzaklar kurma hususunda ittifak edip anlaşıyorlardı. Allahü teâlâ ise, Resulünü zaman zaman o durumlara muttali kılıp, bunları O'na tafsilatlı bir şekilde haber veriyordu. Onlar da bütün bu hususlarda, Peygamber'in doğru söylediğini görüyorlardı. İşte bunun üzerine o münafıklara, "Hiç şüphesiz bütün bunlar, Allah'ın haber vermesiyle tahakkuk etmeseydi, peygamberin bu hususlardaki doğruluğu, sıdkı devam edip gitmez, Hazret-i Muhammed'in sözünde çok çeşitli tutarsızlıklar ve farklılıklar ortaya çıkmış olurdu. Böyle bir şey zuhur etmediğine göre, biz bunun, ancak Allah'ın bildirmesiyle olduğunu anlamış oluruz."

2) Bu, kelamcıların ekserisinin benimsediği görüştür. Bu görüşe göre bu ifadeden murad şudur: Kur'an, büyük bir kitap olup, pekçok ilim çeşidini ihtiva etmektedir. Binâenaleyh şayet bu, Allah'tan başkası tarafından meydana getirilmiş bir kitap olsaydı, hiç şüphesiz bunda, birbiriyle çelişen pek çok kelime bulunurdu. Çünkü, büyük ve çok kalın bir kitap, böyle olmaktan hâlî kalamaz. Binâenaleyh, biz bu Kur'ân'da böyle bir şey bulamadığımıza göre, onun, Allah'dan başkasının katından olmadığını anlamış oluruz.

Buna göre şayet, "Cenâb-ı Hakk'ın "Bazı yüzler o gün ter ü tazedir; Bablerine bakacaktır" (Kıyame, 22-23) âyetleri, O'nun "Ona gözler erişemez" (Enam. 103) âyetine; cebr ile ilgili âyetleri O'nun kader ile ilgili âyetlerine ve, "İşte Rabbine andolsun ki onlara elbette soracağız" (Hicr. 92) âyeti, "İşte o gün ne insanlara ne de cinlere günahları sorulmayacak" (Rahman, 39) âyetine sanki ters gibi değil midir?" denilirse biz deriz ki, biz bu tefsir kitabımızda, bunların arasında herhangi bir tenakuz (çelişki) ve zıddiyetin katiyyetle bulunmadığını açıkladık.

3) Kur'ân-ı Kerim'in tutarsızlık ve tenakuzlardan uzak olduğu hususunda ileri sürülen görüşlerden üçüncüsü de, Ebu Müslim el-İsfehanî'nin zikrettiği şu husustur: Buna göre de, bundan murad fesahat mertebesi bakımından bir tutarsızlığın olmamasıdır. Öyle ki bütün Kur'ân'da rekîk (kusurlu) sayılabilecek hiçbir söz bulunmamakta, bilakis ondaki fesahat baştan sona aynı minval üzere devam etmektedir. Malumdur ki bir insan son derece beliğ ve fasih olsa bile, birçok manaları ihtiva eden uzun bir kitap yazdığı zaman, bir kısmının, bir kısmından daha kuvvetli, bir kısmının ise daha zayıf ve düşük olacağı için, sözünde birçok farklılıkların bulunması kaçınılmaz olur. İşte Kur'an-ı Kerim böyle olmayınca biz, onun Allah katından bir mucize olduğunu anlamış oluruz. Kâtff bu hususta bir benzetme yaparak şöyle demiştir: İçimizden birisinin, hiçbir harfinde bir eksiklik ve bozukluk meydana gelmeyecek bir şekilde tomar tomar yazılar yazması mümkün değildir. Öyle ki eğer biz, böyle tomar tomar yazılmış şeylerin, bu gibi eksiklik ve bozukluklardan uzak olduğunu görürsek, işte bu bir i'caz sayılır. Bunun gibi, burada da böyledir.

Kur'an'ın Anlaşılamayacağını Söyleyenlerin Hatası

Bu âyet-i kerime, onun manasını ancak peygamber ve masum imam bilir diyenlerin iddialarının aksine, Kur'ân'ın manasının bilinir ve anlaşılır olduğuna delalet etmektedir. Çünkü şayet onların dediği gibi olmuş olsaydı, münafıkların Kur'ân'ı düşünerek anlamaları mümkün olmaz, Allahü teâlâ'nın bunu onlara emretmesi, Kur'an-ı Kerim'i, Hazret-i Peygamber'in doğruluğu hususunda bir hüccet kılması ve onların Kur'ân'da tutarsızlık bulmaktan aciz kalmalarını aleyhlerine hüccet sayması mümkün olmazdı. Arapça bilmeyen zenci kâfirlere Arapça olan kitabı ileri sürüp bunu anlamalarını onlardan istemek nasıl caiz değilse, aynı şekilde bu da mümkün değildir.

Taklidin Batıl, Takikin Gerekli Olduğu

Âyet-i Kerime, inceleme ve istidlalde bulunmanın vacib, taklidin ise kötü olduğuna delalet eder. Çünkü Allahü teâlâ, münafıklara bu delil ile, peygamberinin nübüvvetinin doğruluğuna istidlalde bulunmalarını emretmiştir. Binâenaleyh peygamberinin doğruluğunu tesbit için istidlalde bulunma zaruri olunca, Allahü teâlâ'nın zat ve sıfatlarını bilme hususunda istidlalde bulunma ihtiyacı haydi haydi zaruri olur.

Beşinci Mesele

Ebu Ali el- Cübbâî şöyle demiştir: "Bu âyet-i kerime, kulların fiillerinin Allah tarafından yaratılmadığına delalet eder. Çünkü Cenâb-ı Hakk'ın, "Eğer o, Allah'dan başkası tarafından olsaydı, elbet içinde birbirini tutmayan bir çok şeyler bulurlardı" ifadesi, kulun Fiillerinin ihtilaf ve tutarsızlıklardan hâlî olamayacağını gösterir. Tutarsızlık ve farklılık aynı şeydir. Kulun fiilleri tutarsızlık ve farklılıklardan uzak olmayıp, Hak teâlâ'nın fiillerinde, "O Rahman'ın yaratışında hiçbir kusur (uyumsuzluk) göremezsin" (mülk. 3) âyetinde de ifade edildiği gibi, bir eksiklik ve kusur bulunmayınca, kulun fiillerinin Allah'ın yaratması ile olmamış olması gerekir.

Buna şöyle cevap verilir: Cenâb-ı Hakk'ın "O Rahmanın yaratışında hiçbir kusur göremezsin" buyruğunun maksadı, başkalarının aksine, yaratmasının iradesine uygun olarak meydana gelmesi hususunda bir noksanlık ve kusurun olmadığını bildirmektir. Çünkü başkalarının fiilleri, her zaman isteğine uygun olarak vâkî olmaz.

Duyduğu Her Haberi Yayma, Münafık Sıfatıdır

82 ﴿