107

"Kendilerine hainlik etmiş kimselerden yana mücâdele etme. Çünkü Allah hainlikte ileri gitmiş günahkârları sevmez".

Bu âyette geçen, "Kendilerine hainlik etmiş kimseler"den maksad, Tu'me ile, Tume'nin hırsızlık yaptığını bildiği halde ona yardım eden akrabalarıdır. hiyanet etti manasınadır. Nitekim, hainlik etti manasına, denilir. Biz bu hususu, Cenâb-ı Hakk'ın, (Bakara, 187) âyetini tefsir ederken açıklamıştık. Allah gerek Tu'me, gerekse onu müdafaa edenler hakkında, "kendilerine hainlik etmiş kimseler" tabirini kutlanmıştır. Çünkü, günah işlemeye yeltenen herkes, kendisim ilahî mükâfaata haram kılmış ve kendisini ilâhî cezaya duçar kılmış demektir. Bu sebeple, işte bu, kişinin kendisine bir hiyaneti olmuş olur. Bu mânadan dolayı, başkasına zulmeden kimse hakkında, "O, kendisine zulmetmiştir..." denilir.

Bil ki âyette çok şiddetli bir tehdit vardır. Bu böyledir, zira Hazret-i Peygamber'in gönlü, bir nebze dahi olsa Tu'me'nin tarafına meyledip, Tu'me de Allah'ın ilm-i ezelîsinde fasık olunca, Allahü teâlâ, işte günahkâra bu kadarcık yardım etmeden dolayı, peygamberini azarlamıştır. Binaenaleyh, zâlimin zulmünü bilip de, sonra bu zulmünde ona yardımcı olan, üstelik bir de onu buna sevk edip, bu hususta onu iyice teşvik edenin hali kimbilir nice olur?

Sonra Cenâb-ı Hak"Çünkü Allah, hainlikte ileri gitmiş günahkârları sevmez" buyurmuştur. Müfessirler, "Tu'me, zırhı çalmakla hiyânette bulunup, bu hırsızlığı yahudiye mal ederek bir günaha girince, Cenâb-ı Hakk'ın, "Çünkü Allah, hainlikte ileri gitmiş günahkârları sevmez" buyurduğunu" söylemişlerdir.

İmdi şayet, "Cenâb-ı Hak, Tu'me'den tek bir hiyânet ve tek bir günah sâdır olduğu halde, niçin "hainlikte ileri gitmiş günahkâr" demiştir?" denilirse, biz deriz ki;

Allahü teâlâ, bu adamın yapısında, birçok günaha ve hıyanete temayülü olduğunu biliyordu. Bundan dolayı, o insanın tabiatında bu meylin bulunması sebebiyle, mübalağaya delâlet eden bu sığaları kullanmıştır. Nitekim bize nakledilen şu husus da buna delâlet eder; "Tu'me, bu hadiseden sonra Mekke'ye kaçarak irtidad etmiş ve hırsızlık amacıyla birisinin duvarını delerken, duvar üstüne uçmuş ve ölmüştür. Sonu böyle olan bir kimsenin, hain olduğu hususunda şüphe duyulmaz. Bir de Tu'me, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den, bu hırsızlık suçunu kendisinden uzaklaştırıp bunu yahudiye yüklemesini istemiştir. Böyle bir şey, Hazret-i Peygamber'in peygamberliğini iptal eder. Hazret-i Peygamber'in peygamberliğini iptal etmeye çalışan ve Onun, yalan ortaya koymasını, söylemesini isteyen kimse muhakkak ki kâfir olmuştur. İşte bundan dolayı Allahü teâlâ, onu, hainlikte ileri gitmiş günahkâr olarak nitelemiştir." .

Yine şöyle denilmiştir: Bir adamın bir günah işlediğine muttali olduğun zaman, bil ki o günahın başka kardeşleri de vardır. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)'den şu rivayet edilmiştir: O, bir hırsızın elinin kesilmesini emredince, o hırsızın annesi ağlayarak gelir ve, "Bu, onun ilk defa yapmış olduğu bir hırsızlıktır; binaenaleyh onu bağışla!" der. Bunun üzerine Hazret-i Ömer, "Yalan söylüyorsun; Allah, kulunu ilk suçuyla muaheze etmez" der. Bil ki, Allahü teâlâ bu tehdidini çokça hain ve çok günahkâr olan kimselere tahsis edince, bu, hıyaneti ve günahı az olan kimselerin bu tehdidin dışında kaldıklarına delâlet etmiş olur.

Yapılan İşler İnsanlardan Gizlense de, Allaha Karşı Gizlenmez

107 ﴿