128"Eğer bir kadın, kocasının nüşûzundan, yahut kendisinden yüz çevirmesindenendişe ederse, sulh edip, aralarını düzeltmelerinde ikisine de vebal yoktur. Sulh daha hayırlıdır. Zaten nefislere aşın mal sevgisi verilmiştir. Eğer iyi geçinir ve ittika ederseniz, şüphesiz ki Allah, yapacağınız her şeyden haberdardır". Bil ki bu, Allahü teâlâ'nın, kadınlar hakkında daha önce bu surede geçmemiş olan hususlarda, vereceğini bildirdiği hükümler cümlesin dendir. Bu âyetle ilgili birkaç mesele vardır: Alimlerden bazısı bu âyetin, Cenâb-ı Hakk'ın, "Eğer müşriklerden biri senden aman dilerse, ona aman ver.." (Tevbe. 6) âyetiyle, "Eğer mü'minlerden iki zümre birbiriyle dövüşürlerse, aralarını (bulup) barıştırınız" (Hucurat, 9) âyeti gibidir demiştir. Burada, (......) lafzı, kendisini, (......) fiilinin tefsir etmiş olduğu bir fiil ile merfudur. Biraz önce yazdığımız âyetlerde de durum aynıdır. Allah en iyi bilendir. Nüşsuz (Serkeşlik) Yapan Eşler Karşısında Tutum Alimlerden bir kısmı, buradaki, (......) fiilinin, "bildi"; bir kısmı ise, "zannetti" manalarına geldiğini söylemişlerdir ki, bütün bunlar gereksiz yere âyetin zahirini bırakmaktır. Aksine bu ifâdeden maksat, korkunun bizzat kendisidir. Ancak ne var ki bu korku, korkunun bulunduğuna delalet eden emareler ortaya çıktığı zaman tahakkuk eder. Buradaki o emareler ise, erkeğin hanımına, "sen çirkinsin" veya "sen yaşlısın"; "genç ve güzel birisiyle evlenmek istiyorum" şeklinde sözler söylemesidir.kelimesi, "koca" anlamına gelmektedir. Bu kelimenin esas anlamı, "efendi, seyyid" demektir. Koca da, hanımı için, adeta bir seyyid ve efendi gibi olunca, bu isimle isimlendirilmiştir. Bu kelimenin cem'i (......) dür. Bu kelimeyle ilgili izah Cenâb-ı Hakk'ın, Bakara süresindeki "Kocaları, onları geri almaya daha layıktırlar..." (Bakara, 228) âyetinin tefsirinde geçmişti. (geçimsizlik) her İki taraftan da olabilir ki bu, taraftardan herbirinin birbirlerinden hoşlanmamalarıdır. Bu kelime, yeryüzünde yükselmiş olan, yükselen anlamına gelen (......) kelimesinden iştikak etmiştir. Kadın hakkında erkeğin geçimsizliği, ondan yüz çevirmesi, yüzünü ekşitip dökmesi, cinsî münasebette bulunmaması ve âdab-ı muaşerete riayet etmemesidir. Nüşüz Hakkındaki Ayettin Nüzul Sebebi Müfessirler, (......) âyetin nüzul sebebi hakkında şunları söylemişlerdir: 1) Said İbn Cübeyr, İbn Abbas tan bu âyetin Ibn Ebi's-Saib hakkında nazil olduğunu rivayet etmiştir ki, bu zatın bir hanımı ve bu hanımından da çocukları var idi. Hanımı ihtiyar olduğu için, onu boşamak istedi... Bunun üzerine hanımı, "Beni boşama, bırak çocuklarımın işleriyle meşgul olayım ve her ay pek az bir geceyi bana ayır..." der. Bunun üzerine koca, "Eğer iş bu şekilde olacaksa, bu benim için daha faydalı ve uygun olur" der. 2) Bu âyet, Sevde bint-i Zem'a kıssası hakkında nazil olmuştur. Buna göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onu boşamak isteyince, Sevde, Hazret-i Peygamber'den kendisini boşamamasını, sırasını da Hazret-i Aişe'ye tahsis etmesini istedi. Hazret-i Peygamber bunu uygun buldu da, onu boşamadı. 3) Hazret-i Aişe'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bu âyet, bir erkeğin yanında bulunup, erkeğinin de kendisi yerine başkasını almak istediği bir kadın hakkında nazil olmuştur. Bunun üzerine kadın, "Beni tut (boşama) ve başkasıyla evlen, nafakam ve sıramdan da vazgeçiyorum, sana helal olsun" der. Cenâb-ı Hakk'ın "Nüşûzundan, yahut kendisinden yüz çevirmesinden" ifadesindeki "nüşûz" kelimesinden murad, söz veya fiil bakımından sert davranmak, veyahut da her ikisini birden yapmaktır. 'Traz"dan maksat ise, "Hayır, şer, cedelleşme ve eziyyet vermek gibi" hususlardan hiçbirini yapmayıp, sükut içinde bulunmaktır. Çünkü böylesi yüz çevirmeler, nefret ve hoşnutsuzluğun bulunduğuna daha fazla delalet etmektedir. Âyetteki Farklı Kıraatlere Göre Manalar Sonra Cenâb-ı Hak, "Sulh edip aralarını düzeltmelerinde İkisine de vebal yoktur" buyurmuştur. Bu ifadeyle ilgili birkaç mesele vardır: Asım, Hamza ve Kisaî, bu babından olmak üzere yâ harfinin dammesi, lamın kesresi ve elifin de hazfiyle kıraat imamları ise, bu fiili "tefâul" babından olmak üzere yâ ve sâd harflerinin fethası, sâd ile lâm arasına bir elif getirip sâd harfini de şeddeleyerek, (......) şeklinde okumuşlardır. ifadesinin aslı, şeklinde olup, tâ harfi sakin kılınarak, sâd harfine idğam edilmiştir. Bunun bir benzeri de, Cenâb-ı Hakk'ın, "nihayet hepsi birbiri ardınca oraya girip toplandılar.." (Araf. 38) âyetidir ki, bunun aslıda, dur. Tâ harfi sakin kılınmış, sonra da, mahreç yakınlığından ötürü dâl'a çevrilmiş, dal harfi de, diğer dâl harfine idğam edilmiştir. Fiili okumak mümkün olsun diye, başına kesre olan bir vasi hemzesi getirilmiş, böylece kelime olmuştur. Bu açıklamaları iyice kavradığın zaman biz deriz ki, bu kelimeyi (......) şeklinde okuyanların izahı şudur: Çekişme ye muhalefet hakkında, "ıslâh" fiili kullanılır. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Kim vasiyyet edenin haksızlığa meylinden yahud günaha gireceğinden endişe edip de aralarını bulursa.." (Bakara, 182) ve arasını düzeltmeyi.."(Nisa, 114) buyurmuştur. Bu fiili, şeklinde, -ki bu, ekseri kıraat alimlerine göre tercih edilen kıraattir, - okuyanlara gelince, onlar şöyle demişlerdir: (......) kelimesinin manası, "uyuşmaları" şeklindedir ki, bu mana buraya daha uygundur.. Abdullah İbn Mes'ûd ise, "Eğer anlaşırlarsa, kendilerine bir günah yoktur" şeklinde okumuştur. Bu kıraatte, (......) kelimesi, mef'ûl-i mutlak olarak mansub kılınmıştır. Her ne kadar aslolan, şeklinde gelmesi ise de, bu şekilde varid olmuştur. Bu, Cenâb-ı Hakk'ın tıpkı, "Allah sizi yerden ot gibi bitirdi" (Nuh, 17) ve "ve yalnız O'na yönel" (Müzzemmil, 9) âyetlerinde olduğu gibidir. Nitekim şair de, "Senin, semiz ve etli yüz hayvan bağışlamandan sonra..." demiştir. Eşlerin Sulh Olmasları Daha Hayırlıdır Sulh, koca için bir hak olan şey hususunda olur. Kadının kocası üzerindeki hakkı ise, ya mihri, ya nafakası veyahut da sırasıdır. İşte bu üçünü, kocası ister kabul etsin, isterse etmesin, kadın kocasından talep edebilir. Ama cinsî münasebet böyle değildir. Çünkü koca, cinsî münasebette bulunmaya zorlanamaz... Bunu iyice anladığın zaman biz deriz ki: Bu sulh, kadını, mehrinin tamamını veya bir kısmını kocasına vermesinden) veyahut ondan nafaka ve sıra külfetini düşürmesinaen ibarettir ki, kadının böyle yapmasından maksadı, kocasının kendisini boşamamasını temine çalışmaktır. Binâenaleyh, bu hususta anlaşma yapılırsa caizdir. Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Sulh daha hayırlıdır" buyurmuştur. Bu ifadeyle ilgiti olarak da birkaç mesele vardır: Elif-Namlı Müfret İsimler Umumiyet İfade Eder mi? Sulh kelimesi, başına harf-i tarif gelmiş olan müfred bir kelimedir. Başında harf-i tarif bulunan müfred kelimelerin umum ifade edip etmeyecekleri hususunda ihtilaf edilmiştir. Bizim, usul-i fıkıhta tercih ettiğimiz görüş, bu gibi kelime- lerin umum ifade etmedikleridir. Biz bu hususta birçok delil zikrettik. Ama böylesi kelimelerin umum ifade ettiğini söylersek, işte o zaman bu kelimeyi incelemek gerekir: Burada, daha önce geçmiş olan belli bir hadise vardır. Binâenaleyh bu kelimeyi, umumi manaya mı, yoksa o belli bir hadiseye mi hamletmek evlâdır? Doğru olan görüş, bunu daha önce geçmiş olan belli bir şeye hamletmenin daha evla olduğudur. Zira biz bu kelimeyi, eğer biz bunu söylemezsek ifadenin mücmel olacağı ve herhangi bir mana ifade etmeyeceği zaruretine binaen ancak o takdirde istiğrak manasına hamlederiz. Ama burada, daha önce geçmiş olan belli birşey bulununca, böyle bir mahzur, sakınca ortadan kalkmış demektir. Binâenaleyh bu kelimeyi, mahud olana hamletmek gerekir. Sen bu mukaddimeyi de iyice anladığın zaman biz deriz ki: Kimi alimler "Sulh daha hayırlıdır" buyruğunu, istiğraka (umum manaya); kimi alimler ise bu ifadeyi, daha önce geçmiş olan belli ve bilinen şeye hamletmişlerdir. Yani, "Karı-koca arasını sulh etmek, onları birbirlerinden ayırmaktan daha hayırlıdır" demektir. Birinci görüşü benimseyenler, bu görüşlerine Ebu Hanife (r.h)'nin da dediği gibi, "Yadırganma ve istenmeme karşısında sulhun caiz olması..." meselesinde tutunmuşlardır. Ama biz ise, bu lafzın, daha önce geçmiş olan belli bir hadiseye hamledilmesinin daha uygun olduğunu beyan ettik. Böylece, onların bu şekildeki istidlalleri sakıt olur. Allah en iyi bilendir. Keşşaf sahibi, du cümlenin cümle-i itiraziyye olduğunu söylemiştir. Hak teâlâ'nın, "Zaten nefislerinde aşın (mal) sevgisi hazırdır (verilmiştir)" ifadesi de böyledir. Ancak ne var ki bu ifâde, elde edilmek istenen neticeyi te'kid eden bir itiraziyye cümlesidir. Binâenaleyh maksat meydana gelmiş olur. Cenâb-ı Hak önce, "sulh edip, aralarını düzeltmelerinde ikisine de vebal yoktur" buyruğuna yer vermiştir. Binâenaleyh, O'nun (vebal yok) sözü, bu sulhun bir ruhsat olduğu zannını uyandırır. Bundaki gaye ise, günahın olmadığını beyan etmektir. Böylece Allahü teâlâ, bu sulhte bir günah ve bir vebal olmadığını beyan ettiği gibi, bunda büyük hayır ve menfaatlerin bulunduğunu da göstermiştir. Çünkü karı ile koca, birşey üzerinde anlaştıklarında, bu anlaşma, onların ayrılmalarından veya geçimsizlik ile yüz çevirmeyi sürdürmelerinden daha hayırlıdır. Allahü teâlâ, "Zaten nefislere aşırı mal sevgisi verilmiştir" buyurmuştur. Bil ki, (......) kelimesi, cimrilik demek olup, bu âyetin manası, "cimrilik, nefislerin ayrılmaz parçası (vasfı) kılınmıştır" yani "nefislere cimrilik damgası vurulmuştur" şeklindedir. Sonra bu ifadenin, kadının kendi hissesi ve hakkını verme hususunda cimrilik etmesi manasına olabileceği gibi, yüzünün çirkinliği, yaşının büyüklüğü ve beraber yaşamaktan bir tad alamama sebeblerine rağmen erkeğin, ömrünü o kadınla geçirmek için cimri davranmış olması manasına da olabilir. Kadınlara İyi Davranma, Daha İleri Bir İyiliktir Daha sonra Allahü teâlâ, "Eğer iyi geçinir ve ittika ederseniz, şüphesiz ki Allah, yapacağınız her şeyden haberdardır" buyurmuştur. Bu âyetle ilgili birkaç izah vardır; 1)Bu, kocalara hitaptır. Yani, "Eğer siz, her ne kadar kendilerinden hoşlanmasanız ve mutlaka bir geçimsizliğin, yüz çevirmenin ve eziyet ile düşmanlığa götürecek bazı şeylerin olabileceğine inansanız bile, hanımlarınızla evliliğinizi sürdürmek sureti ile iyilikte bulunursanız, bilin ki Allahü teâlâ, yaptığınız bu iyilik ve mikadan haberdardır ve bundan dolayı sizi mükâfaatlandıracaktır" demektir. 2) Bu, hem kocaya, hem karıya bir hitaptır. Yani, "ikinizden herbiri, diğerine yitikte bulunur ve zulümden sakınırsa..." demektir. 3) Bu, karı ile koca dışındaki insanlara bir hitaptır. Yani, "Onların arasını sulh etme hususunda iyi davranır ve onlardan birine daha fazla meyletme (taraf tutma) hususunda Allah'dan ittika ederseniz..." demektir. Sabır ve Şükür Hakkında Bir Lâtife Keşşaf sahibi şunu nakletmiştir: "İmran İbn Hattan el-Haricî, insanoğlunun en çirkinlerinden idi, hanımı ise en güzel insanlardan biri idi. Hanımı bir gün ona baktı ve "Elhamdülillah" dedi. Bunun üzerine kocası, "Ne oldu?" deyince de, "Hem Den, hem de sen cennetliklerden olduğumuz için, Allah'a hamdettim. Çünkü sana, senim gibi bir kadın nasib oldu ve şükrettin. Bana da senin gibi bir adam nasib oldu ve sabrettim. Hiç şüphe yok ki Allah hem şükreden kullarına, hem de sabreden kullarına cennetini vaadetmiştir" demiştir." |
﴾ 128 ﴿