138"Muhakkak ki, İman edip de sonra küfre sapanlar, sonra yine iman ederek küfre dönenler, sonra da küfürlerinde ileri gidenler (yok mu?) Allah onlara mağfiret edecek değildir. Onlara hidayet edecek de değildir. Münafıklara müjdele ki, onlara pek acıklı bir azab vardır". Bu âyetle ilgili meseleler bulunmaktadır: Birinci Mesele Bil ki Allahü teâlâ, imanı emredip, ona teşvik edince, iman ettikten sonra yeniden küfre dönen kimsenin yolunun yanlışlığını beyan edip, böyle buyurmuştur. Bil ki bu âyet ile ilgili çeşitli izahlar yapılmıştır: 1) Bu âyette bahsedilenler, iman ettikten sonra, tekrar tekrar ve defalarca kâfir olanlardır. Bu durum, bu gibi insanların kalelerinde imanın yer etmemiş olduğunu gösterir. Çünkü eğer onların kalblerinde imanın bir ağırlığı, kıymeti olsaydı, onu en ufacık bir sebeple bırakmazlardı. İmanında böyle bir ağırlık bulunmayan herkesin zahirî hali, Allah'a geçerli ve sahih bir şekilde iman etmemiş olduğunu gösterir ki işte Cenâb-ı Hakk'ın, "Allah onlara mağfiret edecek değildir" sözünden murad budur. Bu âyet, "Eğer o kimse, sahih bir şekilde iman ederse, bu muteber olmaz" manasında değildir. Aksine bundan murad, söylediğimiz şekilde, onların iman etmelerinin çok uzak ve şaşılacak bir şey olduğunu ifade etmektir. Tevbe eden, sonra tövbesinden dönen, sonra yeniden tevbe eden ve yine tevbesinden dönen fâsığın (günahkârın) da aynı şekilde, sebat etmesinin nerede ise umulmadığını görüyoruz. Çünkü çoğunlukla o, fâsıklığı üzere ölür. Burada da böyledir. 2) Bazı alimler şöyle demiştir: "Yahudiler Tevrat'a ve Musa (aleyhisselâm)'ya iman ettiler. Sonra Üzeyir (aleyhisselâm)'e inanmadılar. Daha sonra Dâvud (aleyhisselâm)'a iman edip, İsa (aleyhisselâm)'yı inkâr ettiler ve daha sonra Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in gelişi ile küfürlerini daha da artırdılar." Âyet, Böyle Yapan Yahudiler Hakkındadır 3) Diğer bazı alimler ise şöyle demişlerdir: "Bunlardan murad münafıklardır. Buna göre, âyette bahsedilen birinci iman, onların müslüman olduklarını izhar etmeleridir. Bundan sonraki küfürleri İse, münafıklıkları ve kalblerinin sözlerine uymamasidır. İkinci imanları ise, müslümanlardan bir grupla karşılaştıkları her zaman, "biz inandık" demeleridir. İkinci küfürleri ise, liderlerinin yanına vardıklarında, "biz sizinle beraberiz. Biz o müslümanlarla sadece alay ediyoruz" demeleridir. Küfürde ileri gitmelerinden maksad ise, müslümanlar hakkında her türlü hile ve tuzağı kurma hususundaki say-ü gayretleridir. "İman izhar etmek" (imanlı gibi görünmek) bazan, "iman" olarak adlandırılmıştır. Nitekim Cenâb-ı Allah, "Müşrik kadınları iman etmedikçe nikahlamayın" (Bakara. 221) buyurmuştur. Kaffal (r.h): "Bu âyetten murad, (iman ve küfrün) kaç kere olduğunu anlatmak değildir. Aksine bundan murad, onların mütereddid oluşlarını göstermektir. Nitekim Allahü teâlâ "Onlar (iman ile küfür) arasında bocalayan bir sürü kararsızlardır. Ne onlara, ne de bunlara (tam olarak katılırlar)" (Nisa, 143) buyurmuştur. Cenâb-ı Hakk'ın, müteakiben, "Münafıklara müjdele Ki onlara pek acıklı birazab vardır" buyurmuş olması da mananın böyle olduğuna delalet"eder. 4) Alimlerin bir kısmı da şöyle demiştir: Burada kastedilenler, müslümanları şüpheye düşürmek isteyen böylece de, Cenâb-ı Hakk'ın "(Onlar), "iman edenlere indirilen (Kur'an'a), günün başında iman edinr sonunda da onu inkâr edin. Olur ki (müminler dinlerinden) dönerler" (dediler)" (Al-i İmran, 72) diye beyan ettiği üzere, bazan iman etmiş gibi görünen ve bazan İnkârlarını açıkça söyleyen bir grup ehl-i kitaptır. Âyetteki, ifadesi, "Onlar, İslâm ile istihza ve alay edecek kadar küfürde ileri gittiler" demektir. Âyet, imandan sonra bazan küfrün olabileceğine delalet etmektedir ki, bu da, herşeyi insanın ölümü anındaki durumuna bağlayanların (muvâfât ehlinin) mezheblehnin yanlışlığını ortaya kor. Bunların görüşüne göre, kişinin müslümanlığının sahih olmasının şartı, ölürken müslüman olarak ötmesidir. Bunlar, âyetten çıkartılan bu manaya, "Biz bu âyetteki imanı, "iman izhar etme (mü'min olarak görünme)" manasına alıyoruz" diyerek cevap vermişlerdir. Küfür ve İmanın Artıp Eksilmesi Âyet, küfrün artıp eksilebileceğine delalet etmektedir. Binâenaleyh imanın da aynı şekilde artıp eksilebilmesi gerekir. Çünkü bu ikisi, birbirinin zıddıdır. Binâenaleyh birisi farklılığı kabul ettiğine göre, diğeri de kabul eder. Bu görüşte olanlar, âyette geçen "küfrün artması" hususunu tefsir sadedinde, şu izahları yapmışlardır: a) Onlar, küfürleri üzere ölürler. b) "Onlar, kâfir iken yaptıkları günahlar sebebi ile, küfürde iyice ileri gittiler." Âyetin, bu manaya alınması halinde, kâfir iken işlenen günah, küfürde bir ziyadelik olunca, imanlı iken işlenen taatların da imanda bir ziyade olması gerekir. c) Küfürde ileri gitmeleri, onların "Biz, mü'minlerle sadece alay ediyoruz" demelerinden dolayıdır. İşte bu, din ile alay etmenin, küfrün en ileri, en koyu derecesi olduğunu gösterir. Bu Âyetteki Affedilmeyişin Açıklanması Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Allah, onlara mağfiret edec değildir" buyurmuştur. Bu âyetle ilgili iki soru vardır: 1) Bu âyette zikredilen hüküm ya tövbeden önceki hale, veyahut da sonraki hale bağlanmıştır. Birinci ihtimal bâtıldır, çünkü tevbeden önceki küfür, mutlak manada zikredilmemiştir. Bu durumda bu âyette zikredilen şartlar zayi olmuş olur. İkinci ihtimal de bâtıldır; küfür, tevbeden sonra bağışlanır; velev ki bu küfür bin kere dahi olmuş olsa... Binâenaleyh, her iki duruma göre de böyle bir soru gerekli ve yerinde olmuş olur. Bu suale şu şekillerde cevap verebiliriz: a) Biz, âyette geçen (......) lafzını istiğraka (umum mana ifade etmeye) değil, aksine daha önce geçmiş olan malum kimselere hamlediyoruz. Binâenaleyh bu ifade ile, Allah'ın, küfürleri üzere öleceklerini ve kesinlikle o küfürden tevbe etmeyeceklerini bildiği birtakım muayyen kimseler kastedilmiştir. Buna göre Cenâb-ı Hakk'ın, "Allah, onlara mağfiret edecek değildir" buyruğu, bu kimselerin küfürleri üzere öleceklerini haber veren bir ifade olmuş olur. Mananın bu şekilde verilmesi halinde, böyle bir soru ortadan kalkmış olur. b) Bu ifade, genel duruma göre söylenmiş bir ifadedir. Çünkü, sık sık İslam'dan küfre geçen herkesin kalbinde, İslam'ın ağırlığı ve azameti yer etmemiş, tesir etmemiş demektir. Böyle bir insanın zahirî durumu, onun, izah ettiğimiz şekilde küfrü üzere öleceğinin emaresidir. c) Bu ifadede zikredilen hüküm, küfürden tevbe etmeme haline bağlıdır. Bu takdire göre, âyette bahsedilen sıfatlar zayi olur diyenin sorusuna da, biz şöyle cevap veririz: Onların özellikle zikredilmiş olmaları, o kâfirlerin küfürlerinin çok fahiş, hıyanetlerinin çok büyük ve Kıyamet günündeki cezalarının da çok şiddetli olduğuna delalet eder. Binâenaleyh bu ifade, Cenâb-ı Hakk'ın "Hani biz, peygamberlerden misaklarını almıştık: Senden de, Nuh'tan da.." (Ahzab, 7) buyruğu gibi olmuş olur. Cenâb-ı Hak bu âyette, Hazret-i Muhammed ile Hazret-i Nuh'u, makamlarının yüceliğini belirtmek için özellikle ve ayrıca zikretmiştir. Bunun bir benzeri de, "Kim Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e, Mikail'e düşman olursa ..." (Bakara. 98) âyetidir. 2) Hak teâlâ'nın, (......) ifadesindeki lam, te'kid için getirilmiş bir lamdır. Binâenaleyh Cenâb-ı Hakk'ın, "Allah, onları mağfiret edecek değildir" sözü, te'kidin nefyini ifade eder. Halbuki, böyle bir nefiy bu makama uygun düşmez. Buraya uygun düşen, ancak nefyin te'kidtdir. Binâenaleyh, bu konudaki izah nasıl olabilir? Cevap: Te'kidin nefyi, "tehekküm" (80) (küçümseme) yoluyla zikredildiğinde, bundan maksat, nefyi iyice te'kid etmek olur. 80) Ta'rizin dokunaklı olanına istihza, acı ve ağır istihzayı hâvi olanına ise tehekküm denir (ç). Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Onlara hidayet edecek de değildir" buyurmuştur. Alimlerimiz bu ifadenin, "Cenâb-ı Hakk'ın kâfirleri imana hidayet etmediğine" delalet ettiğini söylemişlerdir. Mu'tezile ise aynı kanaatte değildir. Mutezile, alimlerimizin bu görüşüne, "Bu âyetin ifade ettiği mana, Cenâb-ı Hakk'ın "lütuf fiillerini artırmayacağı" veyahut da O, onları ahirette "cennete sevketmeyeceği, kılavuzlamıyacağı" manalarına hamledilmiştir" diyerek cevap vermişlerdir. Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Münafıklara müjdele ki, onlara pek acıklı bir azab vardır" buyurmuştur. Bil ki, bir önceki âyetin münafıklar hakkında olduğunu söyleyenler şöyle demişlerdir: Allahü teâlâ, o münafıkların küfürlerini bağışlamıyacağını ve onları cennete Mavuzlamıyacağını beyan buyurmuştur. Allah, o münafıkları mükâfaat yurdu (cennete) iletmiyeceği gibi, onları ceza çeşitlerinin en büyüğüne duçar edeceğini de belirtmiştir ki, işte O'nun "Münafıklara müjdele ki onlara pek acıklı bir azab vardır" buyruğundan murad edilen de budur. Hak teâlâ'nın "Müjdele..." tabiri, tehekküm içindir. Nitekim Araplar, "Senin selamın dayak, senin kınaman (itabın) da kılıçtır" demektedirler. |
﴾ 138 ﴿