146

"Ancak tevbe eden: (hallerini) ıslah eden, Allah'a sımsıkı sarılan ve dinlerinde, Allah için halis olanlar müstesna. İşte (ancak) bunlar mü'minlerle beraberdirler ve Allah mü'minlere büyük bir mükâfaat verecektir".

Bil ki bu âyette münafıklar için çok sert tehdidler bulunmaktadır. Bu böyledir, çünkü Allahü teâlâ, onlardan azabı kaldırmak için şu dört şeyi şart koşmuştur:

a) Tevbe etmeleri...

b) Hallerini düzeltmeleri... Kötülüklerden vazgeçip hallerini düzeltmek, iyi işlere yönelip, onları yapmaktan ibarettir.

c) Allah'a sımsıkı sarılmak... Bu da, yaptığı tevbe ile halini ıslah etmedeki maksadının, günü gün etme gayesi değil, Allah'ın rızasını talep olmasıdır. Çünkü onun maksadı, eğer menfaat elde edip, zararı gidermek olur ise, tevbesini ve halini ıslahını çabucak bozmuş olur. Fakat onun gayesi, Allah'ın rızasını ve ahiret mutluluğunu elde edip, Allah'ın dinine sımsıkı sarılma olduğunda, bu yolda sebat eder ve artık yolunu değiştirmez.

d) İhlas... Bunun sebebi şudur: Allahü teâlâ, onlara önce kötü şeyleri bırakmalarını; ikinci olarak da güzel şeyleri (hasenatı) yapmayı; üçüncü olarak bu bırakma ve yapmadaki gayelerinin Allah'ın rızasını talep olmasını; dördüncü olarak, bu rızayı talep edişlerinin halis olmasını ve bu gayeye, başka bir gayenin karışmamasını emretmiştir. Bu dört şart hasıl olunca, Cenâb-ı Hak, "İşte (ancak) bunlar mü'minlerle beraberdirler" buyurmuş, ama "İşte (ancak) bunlar mü'minlerdir" dememiştir. Daha sonra Hak teâlâ münafıkların, mü'minlere katılmalarını sağlamak için, şeref ve kıymetini göstererek, mü'minlere verdiği mükâfaatı zikretmiş ve "Allah müminlere büyük bir mükâfaat verecektir" buyurmuştur. İşte bütün bu karineler, münafığın Allah katındaki durumunun çok zor ve çetin olduğuna delalet etmektedir.

İnanıp Şükredene Allah Azab Etmez

146 ﴿