148"Allah kötü sözün alenen söylenmesini sevmez. Ancak zulme uğrayan müstesna. Allah semi ve alimdir" Âyetle ilgili birkaç mesele bulunmaktadır: Âyetin, daha önceki âyetlerle ilgi ve münasebeti hususunda iki izah şekli vardır: 1) Allahü teâlâ, münafıkların örtüsünü (sırrını) açıp ifşa ederek, onları rezil ve rüsvay edince ve rezil-rüsvay etmek rahîm ve kerîm olan bir zata uygun düşmeyince, Hak teâlâ, bu konuda mazeretin yerini tutacak olan ifadeyi zikrederek, "Allah kötü sözün alenen söylenmesini sevmez. Ancak zulme uğrayan müstesna..." buyurmuştur. Yani, "Allahü teâlâ rezil-rüsvaylık ve çirkinlikleri açığa vurmayı sevmez. Ancak verdiği zarar büyük, hile ve tuzağı fazla olan kimseye karşı olursa, bu müstesna... İşte o zaman, Cenâb-ı Hakk'ın, o kimsenin rezillik ve adiliklerini ortaya dökmesi caiz olur. Bundan dolayı Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "İnsanlar kendisinden sakınsınlar diye, fasığm kötü hasletlerini (herkese) söyleyiniz" Keşfu'l-Hafa, 1/106. buyurmuştur. O münafıklar, müslümanlar hakkında çok büyük hile ve tuzak kurmuş, müslümanlara çok zulmetmiş ve onların vermiş oldukları zarar çok büyük olmuştur. İşte bu manadan ötürü, Allahü teâlâ, onların rezil ve rüsvaylıklarını zikretmiş, sırlarını ortaya dökmüştür. 2) Allahü teâlâ, önceki bir âyette (146.âyette), münafıkların, eğer tevbe eder ve ihlaslı olurlarsa, mü'min olacaklarını zikretmiştir. Binâenaleyh muhtemelen onlardan bazıları, nifaklarından tevbe etmiş ve tevbelerinde ihlaslı olmuştur. Ancak daha sonra bunlar, geçmişteki nifaklarından dolayı, bazı müslümanlar tarafmdan kınanmaktan kurtulamamışlardır. Bundan dolayı Cenâb-ı Allah, bu âyette, bu yoldan hoşlanmadığını, kötü sözün alenen söylenmesinden razı olmadığını, ancak kendisine zulmedip, nifakı üzere devam eden kimse (bu gibi sözlerin söylenmesinin) müstesna olduğunu, çünkü o kimsenin bundan rahatsızlık duymadığını beyan etmiştir. Allah, Kötü Söz Söyleyeni Murad Etmez Mu tezile şöyle der: "Bu âyet, Hak teâlâ'nın, kullarının çirkin fiilleri işlemelerini murad etmediğine ve kulların bu fiillerini yaratmadığına delalet etmektedir. Çünkü Allahü teâlâ'nın, "sevmesi", "murad etmesi ve istemesi" manasından ibarettir. Allahü teâlâ, "Allah kötü sözün alenen söylenmesini sevmez" buyruğuna göre, anlıyoruz ki Allah, bunu murad etmemektedir. Yine aynı şekilde eğer Allah, kulların fiillerinin yaratıcısı olmuş olsaydı, onları murad etmiş olurdu. Eğer onları murad etmiş olsaydı, sözün kötüsünü alenen söyleme fiilini yaratmayı da sevmiş olurdu. Bu ise âyetin ifade ettiğinin aksine bir durumdur." Buna şöyle cçvap verilir: "Bizce, "Allah'ın bir şeyi sevmesi", kulun o fiiline mukabil sevap vermesi mariasındadır. Bu izaha göre, "Allahü teâlâ o fiili murad etti, fakat sevmedi" demek doğru olur. Allah en iyi bilendir. İlim erbabı şöyle demişlerdir: "Allahü teâlâ, kötü sözü ister açıkça söylensin, ister söylenmesin, sevmez. Fakat bu âyette, "alenen söylenmesi" şartını zikretmiştir. Çünkü bu sözün meydana gelmiş olan keyfiyeti, bunu gerektirmiştir. Bu tıpkı, "Ey iman edenler, Allah yolunda harbe çıktığınız zaman, (işleri) iyiden iyiye araştırınız" (Nisâ, 94) âyetinde olduğu gibidir. Çünkü hem yolculuk halinde, -hem de mukîmlik halinde (meseleleri) iyiden iyiye araştırma vacibtir. İşte burada da böyledir. Ayetteki, "Ancak zulme uğrayan müstesna.." ifadesi ile ilgili olarak iki görüş vardır: Çünkü buradaki müstesna, ya istisna-i munkatî, ya da istisna-i muttasıldır. Birinci Görüş: Bu, istisna-î muttasıldır. Bu takdirde, bu ifade iki şekilde izah edilir: a) Ebu Ubeyde şöyle demiştir: "Bu, muzaf olan kelimenin hazfedilmiş olması çeşidinden bir ifadedir. İfadenin takdiri, , "Ancak zulme uğrayan kimsenin alenen söylemesi müstesna..." şeklindedir. Buradaki muzaf olan "cehr" kelimesi düşürülmüş, muzafun ileyh olan (......) onun yerine geçirilmiştir." b) Zeccâc şöyle demiştir: "Burada, "cehr" masdarı, ism-i fail manasında kullanılmıştır. Buna göre âyetin takdiri, "Allah, kötü sözü alenen söyleyeni (mücahiri) sevmez. Ancak zulme uğrayan müstesna" şeklindedir." İkinci Görüş: Bu, istisna-i munkatîdır. Buna göre âyetin manası, "Allahü teâlâ, kötü sözün alenen söylenmesini sevmez. Fakat zulme uğrayan kimse, kendisine yapılan zulmü alenen söyleyebilir" şeklindedir. Zulme uğrayan kimse ne yapar? Bu konuda birkaç izah vardır: 1) Katâde ve İbn Abbas şöyle demiştir: "Allahü teâlâ, başkasının hoşlanmadığı şeylerm yüksek sesle söylenmesini sevmez. Ancak zulme uğrayan kimsenin böyle yapması müstesna... Çünkü o, kendisine zulmeden kimseye yüksek sesle beddua edebilir. 2) Mücahid: "Ancak mazlumun, kendisine zulmedenin zulmünü açıkça söylemesi müstesna..." demiştir. 3) Gizli ve saklı hallerin açıkça söylenmesi caiz değildir. Çünkü bu, insanların gıybete ve şüpheye düşmelerine sebep olabilir. Ama, zalim olan kimse hariç. Binâenaleyh, onun hırsızlık yaptığını, gasbettiğini söylemek suretiyle zulmünü izhar etmek caizdir. Bu, Esamm'ın görüşüdür. 4) Hasan el-Basrî de, "Kendisine zulmedenden intikam alması müstesna..." şeklinde tefsir etmiştir. Hazret-i Ebu Bekr Ve Âyetin Onun Hakkında İnmesi Bu âyetin Hazret-i Ebu Bekir (radıyallahü anh) hakkında nazil olduğu söylenmiştir. Çünkü bir kimse, O'nu defalarca kınamış, tenkid etmiş; buna rağmen O ise, hep susmuştu... En sonunda, Hazret-i Ebu Bekir o adama karşılık verince, Hazret-i Peygamber kalkar. Bunun üzerine, Ebu Bekir: "O, beni tenkid ederken sen oturuyordun. Ona karşılık verdiğimdeyse, sen kalktın" deyince, Hazret-i Peygamber şu cevabı verir: "Muhakkak ki bir melek, senin namına ona cevap veriyordu. Sen ona karşılık verdiğin zaman, o melek gitti, onun yerine şeytan geldi... İşte şeytan geldiği zaman, artık ben oturmadım, kalktım." İşte bu hadiseden ötürü bu âyet nazil oldu. Dahhâk, Zeyd İbn Eşlem ve Said İbn Cübeyr gibi bir grup büyük sahabi, zı harfinin fethasıyla (......) şeklinde okumuşlardır ki bu okuyuşa göre bu ifadenin şu iki izahı yapılabilir: a) Hak teâlâ'nın, "Allah, kötü sözün alenen söylenmesini sevmez" buyruğu müstakil bir cümledir. O'nun, "Ancak, zulmeden müstesna..." sözü ise, yukardaki ifadeyle alâkası olmayan bir sözdür. Buna göre kelamın takdiri, "zulmedenler hariç; binâenaleyh onları bırakın, söylesinler" şeklindedir. Ferra ve Zeccac: "Kendisine zulmeden müstesna... Çünkü o, kendine zulmederek ve haddi aşarak alenen kötü söz söylemektedir" demişlerdir. b) Buradaki istisnanın, istisna-i muttasıl olmasıdır ve takdiri, "Zulmeden kimse müstesna.-. Çünkü onun, kendisinin kötülüğünü açıkça söylemesi caizdir" şeklinde olur. Sonra Cenâb-ı Hak, "Allah semi ve alimdir" buyurmuştur. Bu, müsaade edilen "alenî kötü söz söyleme" hususunda, sınırı aşmadan sakındırmadın Yani "o kimse Allah'dan korksun, doğru olandan başkasını söylemesin, kimseye iftira etmesin. Çünkü o zaman, Allah'a isyan etmiş olur. Halbuki Allah, onun söylediklerini tamamen duyan ve gönlünde sakladıkları şeyleri hakkıyla bilendir" demektir. |
﴾ 148 ﴿