151"Allah'ı ve peygamberlerini inkâr eden ve Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isteyen, "(Bunlardan) kimine inanırız, kimini inkâr ederiz" diyen ve böylece (küfür ile İman) arasında bir yol tutmayı murad eden kimseler (yok mu?) işte onlar gerçek kâfirlerin tâ kendileridir. Biz o kâfirlere hor ve hakir edici bir azab hazırladık". Bil ki Allahü teâlâ, münafıkların yollarından ve metodlarından bahsedince, sözü yahudi ve hıristiyanların yollarına ve onların biribirleriyle olan muhalefetlerine getirerek, bu surenin sonunda, bu hususlarda birçok şeyden bahsetmiştir. Onların bâtıl yollarından birincisi, peygamberlerin bir kısmına inanıp, bir kısmına inanmamalarıdır. İşte bundan dolayı Cenâb-ı Hak, "Allah'ı ve peygamberlerini inkâr edenler..." buyurmuştur. Çünkü yahudiler, Hazret-i Musa ile Tevrat'a inanır, Hazret-i İsa ile İncil'i inkâr ederler. Hristiyanlar ise, Hazret-i İsa ile İncil'e inanır, Hazret-i Muhammed ile Kur'an'ı inkâr ederler ve "Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler..." Yani onlar, Allah'a iman ile peygamberlerine imanı biribirinden ayırmak isterler "ve böylece (küfür ile iman) arasında bir yol tutmayı murad ederler." Yani, hepsine birden iman ile hepsini birden inkâr arası orta bir yol tutmayı isterler. O yol da, peygamberlerin bir kısmına iman edip, bir kısmını inkâr etmektir. Sonra Allahü teâlâ, "İşte onlar gerçek kâfirlerin taa kendileridir" buyurmuştur. Bu ifade ile ilgili birkaç mesele vardır: Âyetin başındaki haberi hususunda iki görüş vardır: a) Onun haberi mahzufdur. Sanki, "İşte böyle olanlar, bütün horluk ve hakirliği kendilerinde toplamışlardır" denilmektedir. b) Onun haberi, "İşte onlar gerçek kâfirlerin taa kendileridir" ifadesidir. Şu iki sebepten ötürü, birinci ihtimal daha güzel ve yerindedir: 1) Bu, daha beliğdir. Çünkü cevap (haber) hazfedilince, insanın zihnine, (böylesi insanlar hakkında) hertürlü kusur, hortuk ve hakirlik gelir. Ama bu açıkça belirtilmiş olsaydı, zihin o zaman sadece belirtilen kusurla yetinirdi. 2) "İşte onlar gerçek kâfirlerin taa kendileridir." ifadesi, bir âyet başıdır. Binâenaleyh daha güzel olan, haber ile mübtedanın ayrı âyetlerde bulunmamasıdır. Onlar iki sebepten dolayı gerçekten kâfirler idiler: Peygamberlerden Birini İnkar Etmek , Küfre Götürür 1) Bir insanın peygamber olduğunu gösteren delil, ancakmucizedir. Peygamberlik hususunda bir delil olduğu zaman o delil nerede varsa, orada peygamberliğin de olduğuna kesin inanmak gerekir. Eğer biz, bazı yerlerde bir sıdk (peygamberlik iddiasında doğruluk) olmaksızın mucizenin bulunabileceğini söylersek, mucize ile bir peygamberin doğruluğuna İstidlal etmek güçleşir ve o zaman bütün peygamberleri inkâr etmek gerekir. Binâenaleyh peygamberlerden birinin nübüvvetini kabul etmeyen kimsenin, hepsini inkâr etmiş olacağı sabit olmaktadır. İmdi eğer, "Farzet ki bu, onların bütün peygamberleri inkâr etmiş olmalarını gerektirsin. Fakat bazı ilzamlar, bir insana yöneldiği zaman, bu insanın onu benimsemesi (kabul ediyor olması) gerekmez. Birisinin kâfir olduğunu söylemek başka, küfrü kabul etmek başka birşeydir. Bu insanlar bu küfrü kendileri için iltizam etmedikleri (kabul etmedikleri) zaman, binâenaleyh onların kâfir oldukları nasıl söylenebilir?" denilirse, biz deriz ki: "Birisini küfür ile suçlamak (ilzam etmek), tefekküre ve düşünmeye ihtiyaç duyulacak kadar gizli olduğu zaman, bu husustaki durum, sizin zikrettiğiniz gibidir. Ama ilzam, açık ve vazıh olunca, ilzam ile iltizam (küfür ile suçlama ve küfrü itiraf).arasında bir fark kalmaz." 2) Peygamberlerden birini kabul, eğer Allah'a tâat ve hükmüne İnkıyad için ise, bütün peygamberleri kabulü gerektirir. Fakat bu, riyaset elde etmek arzusu ile ise, o takdirde bütün peygamberleri inkâr manasına gelir. Âyetteki ifadesi hakkında iki izah şekli vardır: 1) Bu "Zeyd senin gerçekten kardeşindir" sözündeki gibi, mansubtur. Buna göre takdir: "Ben sana bunu gerçek bir haber olarak haber verdim" şeklinde olur. 2) İfâdenin takdiri, "İşte bunlar, gerçekten inkâr etmiş olan kâfirlerin taa kendileridir" şeklindedir. Vahidî bu görüşü tenkid ederek, "küfür hiçbir surette "hak" (gerçekten) olamaz" demiştir. Buna şöyle cevap verilir: "Buradaki "hak" kelimesi ile, "kâmil, eksiksiz, tam" manası murad edilmiştir. Buna göre bu ifade, "İşte bu kimseler, kâmil, tam, kesin ve gerçekten küfre girmiş olan kâfirlerin taa kendileridir" manasındadır. |
﴾ 151 ﴿