2"O, sizi çamurdan yaratan, sonra ölüm (ecel) zamanım takdir edendir. Bir de Onun katında malum bir ecel vardır. Sonra da hâlâ şüphe edersiniz ha!". Bil ki bu ifadeden muradın, Allahü teâlâ'nın varlığını isbat eden delillerden bir diğer delil olması muhtemel olduğu gibi, bunun âhiretin, haşrin sahîh olduğuna dair bir delil olması da muhtemeldir. Birincisinin izahı şöyledir: Cenâb-ı Hak, gökleri ve yeri yaratması; bunun ardından da karanlıkların ve nurun birbirini izlemesiyle, hakim olan bir yaratıcının varlığına istidlal edince, buna, insanı yaratması ile de aynı gaye ve matlûbun isbatına istidlalde bulunmayı ekleyerek, "O, sizi çamurdan yaratandır..." buyurmuştur. Meşhur olan görüş şudur: Bundan murad şudur: Allahü teâlâ, insanları, çamurdan yaratılmış olan Adem'den meydana getirmiştir. İşte bundan dolayı da Cenâb-ı Hak, "O, sizi çamurdan yaratandır" buyurmuştur. Bana göre bu hususta bir başka izah da şudur: İnsan, meniden ve hayız kanından yaratılmıştır. Bu ikisi de, kandan neşet etmektedirler. Kan ise, gıdalardan meydana gelmiştir. Gıdalar ise, ya hayvanî olur ya da nebatî.., Eğer hayvanî ise, bu canlının meydana gelmesindeki durum, insanın meydana gelmesindeki durum gibi olur. Geriye bunun, bitkisel olması hali kalmıştır. Binaenaleyh, insanın da bitkisel gıdalardan yaratılmış olması keyfiyeti sabit olmuş olur. Şüphesiz ki bu nebatî gıdalar çamurdan (topraktan) meydana gelmişlerdir. Böylece her insanın, topraktan meydana gelmiş olduğu sabit olur. Bana göre bu izah, doğruya daha yakındır. Sen bunu iyice anladığında biz deriz ki: Nutfe, işte bahsetmiş olduğumuz bu yolla, topraktan meydana gelmiştir. Sonra da bu nutfeden, kalb, beyin ve ciğer gibi şekil, suret, renk ve sıfat bakımından farklı olan muhtelif uzuvlar ile; kemik, kıkırdak, (uzuvları birbirine bağlayan) sinirler ile dizbağlan vb. şeyler gibi çeşitli basit bazı uzuvlar meydana gelmiştir. Birbirine benzer maddede, farklı farklı sıfatların meydana gelmesi, ancak hakîm, bir mukaddirin ve rahim bir müdebbirin takdir etmesiyle mümkündür ki, işte elde edilmek istenen netice de budur. İkinci vecihin izahı şöyledir: Bu sözün getirilmesinden maksad, âhiret meselesini ortaya koymaktır. Buna göre biz deriz ki: İnsanın bedenini yaratmanın, ancak hakîm olan bir fail ve rahim bir mukaddir ile meydana geldiği sabit olunca, Cenâb-ı Hak, bu uzuvların yaratılışını da kendi hikmeti ve kudretiyle, bu farklı ve çeşitli sıfatlarda tertip etmiştir, düzenlemiştir. Bu kudret ve hikmet, canlıların ölümünden sonra da devam etmektedir. Böylece Allah, hem o hayvanları, hem de onlardaki hayatı "iade" etmeye kadir olur. İşte bu da, âhiretin varlığıyla ilgili görüşün sahih olduğunun delilidir. Cenâb-ı Hakk'ın, "Sonra ölüm zamanını takdir edendir" ifadesine gelince bu hususta birkaç bahis vardır: Kaza ve Ecel Kelimelerinin Manası Birinci bahis: (kaza) lafzıyla, bazan hükmetmek ve emretmek manası kastedilir. Nitekim Allah, "Rabb'in, "kendinden başkasına kulluk etmeyin... diye hükmetti" (isra. 23) buyurmuştur. Yine bu kelime, haber vermek, bildirmek manasına gelir. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Biz kitapta İsrailoğullarına şu haberi verdik..." (İsra, 4) buyurmuştur. Yine bu kelime, tamamlandığı zaman, "bir fiilin sıfatı ve hali" manasına gelir. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Bu suretle onları yedi gök olmak üzere iki günde vücûda getirdi.' (Fussilet. 12) buyurmuştur. Arapların, "Falanca, falancanın ihtiyacını giderdi" şeklindeki sözleri de bu kabildendir. Arapça'da ecel kelimesi, belirlenmiş vakitten ibarettir... İnsanın eceli: İnsanın ömrünün bitmesi için belirlenmiş vakit anlamına gelir. Borcun eceli ise, onun ertelenmiş olduğu zamanın sona erdiği an demektir. Bu kelime (ecel), aslı itibariyle tehir manasındadır. Nitekim bir şey geciktiğinde, "O Şey gecikti - gecikiyor - gecikmek o gecikendir" denilir. (......) kelimesi kelimesinin zıddıdır. Sen bunu iyice anladığın zaman biz deriz ki: Cenâb-ı Hakk'ın, ifadesinin manası: "Allahü teâlâ, herkesin ölümü için belli bir vakit belirlemiştir" şeklindedir. Cenâb-ı Allah'ın bu belirlemesi ve takdiri, meşiet-i ilâhiyyenin, o ölümü o vakitte meydana getirmeyi dilemesinden ibarettir. Bu âyetin bir benzeri de, "Sonra siz bunun arkasından hiç şüphesiz ki ölüler (olacaksınız)" (Mü'minun. 15) âyetidir. Ayette Bildirilen İki Ecelin İzahı Allahü teâlâ'nın "Bir de Onun katında malum bir ecel vardır" buyruğuna gelince, bil ki, bu âyetin açık manası, her insan için iki ecelin bulunduğuna delâlet etmektedir. Müfessirler, bu iki ifadenin (iki ecelin) tefsiri hususunda birkaç görüş beyân ederek ihtilaf etmişlerdir: 1) Ebu Müslim şöyle demiştir: "Âyetetki, "Sonra ölüm (ecel) zamanını takdir edendir" ifadesinden murad, geçmiş gitmiş insanların ecelidir; "Bir de O'nun kâtında malum bir ecel vardır" ifadesinden murad ise, hayatta olanların ecelleridir ki O, bu eceli tahsis etmiştir. 2) Ecelin, Allah katında müsemmâ (belirlenmiş malum) olmasının manası şudur: Çünkü geçmiş varlıklar öldükleri zaman, artık ecelleri malum olmuş olur. Ama hayatta olanlar ise, henüz ölmedikleri için ecelleri malum olmamış olur. İşte bundan dolayı Cenâb-ı Allah, "Bir de O'nun katında malum bir ecel vardır" buyurmuştur. 3) Birinci ecel, ölüm vaktidir. Allah katında malûm olan ecel ise, Kıyametin kopacağı vakittir. Çünkü âhiretteki hayatların müddetinin bir nihayeti ve sonu yoktur. Binaenaleyh bu ecelin ve müddetin durumunun keyfiyetini Allah'tan başka hiç kimse bilemez. 4) Birinci ecel, yaratılış ile ölüm arasındaki zamandır. İkinci ecel ise, ölüm ile dirilme arasındaki zamandır ki buna "Berzah Âlemi" denilir. 5) Birinci ecel uykudur. İkinci ecel ise ölümdür. 6) Birinci ecel, herkesin kendi ömründen geçirdiği müddettir. İkinci ecel ise, herkesin geriye kalan ömrüdür. 7) İslâm hükemâsının görüşüne göre her insanın iki eceli vardır: Birincisi, tabiî olan eceller; ikincisi de tabiî (normal) olmayıp, kaza ve belâlar ile gelen eceller.. Tabiî olan eceller şunlardır: Eğer insanın yaratılışı, bünyevi özelliği, harici tesirlerden korunabitmiş olsaydı, ömrü falanca vakte kadar uzayabilirdi.. Kazalar ve belalarla gelen ecellere gelince, bunlar boğulma, yanma, zehirli haşeratın sokması ve insanı âciz bırakan benzeri belâlar gibi, herhangi haricî bir sebepten ötürü meydana gelen ölümlerdir. Buna göre âyetteki, "Onun katında tayin edilmiş bir ecel..." ifadesi, "O'nun katında malum, veya Levh-i Mahfuz'da zikredilen bir ecel" manasındadır. Bu ifadedeki, "katında" kelimesinin manası, bir kimsenin bir mesele hakkında şöyle demesine benzemektedir: "Bence, mesele şöyle şöyledir." Şayet, "Nekire olan mübtedâ, haberi bir zarf olduğu zaman, haberden sonra gelmesi gerekirdi. Binâenaleyh ifadesinde mübtedâ niçin başta yer almıştır?" denilir ise biz deriz ki: "Çünkü mübtedâ olan kelime sıfat ile tahsis edilmiş ve marifeliğe yaklaşmıştır. Bu, aynen "Muhakkak ki mümin bir köle, bir müşrikten daha hayırlıdır" (Bakara, 221) âyetinde olduğu gibidir." Allahü teâlâ'nın "Sonra da halâ şüphe edersiniz ha!" ifâdesi hakkında deriz ki: ve kelimeleri, şekk ve şüphe mânasına gelmekledir. Bil ki biz: "Bu sözün zikredilmesinden maksat, yaratıcının varlığına delil getirmektir" dersek, bu ifadenin manası: "Böylesi ezici bir hüccet ortaya çıktıktan sonra siz, tevhidin doğruluğu hususunda şüphe ediyorsunuz ha..." şeklinde olur. Eğer bundan maksad, âhiret inancının doğruluğunu ortaya koymak olur ise, mâna yine böyle olur. Allah en iyi bilendir. |
﴾ 2 ﴿