123"İşte böylece, her şehir ve kasabada da oraların günahkârlarını, o yerlerde hilekârlık etsinler diye, büyük (tanınmış) adamlardan yaptık. Halbuki onlar hilekârlığı ancak kendilerine yaparlar da farkında olmazlar". Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardır: "Kezalike" Sözündeki Teşbih Hakkında Hak teâlâ'nın, kezalike, "İşte böylece" ifadesindeki kâf harfi bir teşbihin bulunduğunu göstermektedir. İşte bu hususta iki görüş bulunmaktadır: a) (Mana), "Mekke'de, oranın ileri gelenlerini orada hilebazlık yapsınlar diye var ettiğimiz gibi, her beldede oranın günahkârlarını, oranın ileri gelenleri yaptık..." şeklinde olur. b) Bu kelime, daha önceki ifadelere atıftır. Yani, "kâfirlere, yaptıkları amellerini hoş gösterdiğimiz gibi, işte şöyle... şöyle... de yaptık..." demektir. Âyette geçen "ekâbir (ileri gelenler)" kelimesi, isim olan ekber kelimesinin çoğuludur. Âyette bir takdim-tehir bulunmaktadır ki, bunun takdiri, "Oranın günahkârlarını, ileri gelenleri yaptık.." şeklindedir. Ekâbir kelimesini, (......) ifâdesine izafet yapmak caiz olmaz. Çünkü o zaman mana tanrı olmaz ve cealna fiilinin ikinci mefûlünü takdir etmeye gerek duyulur. Çünkü sen "Zeyd'i... kıldım" deyip de susarsan, bu söz, "reis kıldım, zelîl yaptım..." vb. demedikçe, bir şey ifade etmez. Çünkü, ceale fiilinin iki mef'ul alması gerekmektedir. Bir de sen, ekâbir kelimesini muzâf yaptığın zaman, sıfatı mevsûfa muzâf kılmış olursun ki bu, Basralılara göre caiz değildir. İleri Gelenlerin Günahkârlığı Hakkında İzahlar Âyetin takdiri, "Biz, her beldede, oranın günahkârlarını orada hilebazlık yapsınlar diye, ileri gelenler yaptık..." Bu da, Allahü teâlâ'nın. onların insanları aldatmalarını murad ettiği için, onları bu sıfatta muttasıf kılmış olmasını iktiza eder. Ki bu da, hayır ve şerrin Allah'ın iradesiyle olduğunu gösterir. Cübbaî buna, bu lamı âkibet lamı manasına yorumlamak suretiyle cevap vermiştir. Başkaları da, "Allahü teâlâ onları, hilekârlık yapmaktan men etmeyince sanki bu, Allah onu irade etmiş gibi olur. Böylece bu söz, bir teşbih üslubuyla irad edilmiş bir söz olur. Bu soru, cevabıyla beraber, tekrar tekrar geçmiştir. Zeccâc şöyle demektedir: "Cenâb-ı Hak, günahkârları, ileri gelenler yapmıştır. Çünkü onlar, riyaset ve liderlikleri sebebiyle, zulme, hifebazlığa ve insanlara bâtıl olan şeyleri güzel göstermeye, kendileri dışındakilerden daha çok muktedirdirler. Bir de mal çokluğu, makam kuvveti, insanları mal ve makamlarını daha sıkı olarak korumaya sevkeder. Bu muhafaza işi de ancak, zulmetmek, hile ve tuzaklara başvurmak, yalan söylemek, gıybet etmek, söz getirip götürmek ve yalan yere yemin etmek gibi her çeşit kötü davranış ve huylarla tam olarak elde edilebilir. Eğer mal ve makamın, Cenâb-ı Hakk'ın, mal ve makamı olanları bu kötü sıfatlarla tavsif etmesinin dışında başka bir kusur ve ayıbt olmasaydı, işte bu âyet, malın ve makamın (bu gibi durumlarda) âdi olduğuna delil olarak yeterdi..." Daha sonra Allahü teâlâ, "Halbuki onlar hilekarlığı, ancak kendilerine yaparlar da farkında olmazlar" buyurmuştur. Bundan murad, "Halbuki kötü düzen, ona ehil olandan başkasını sarmaz.." (Fatır, 43) ayetinde beyan etmiş olduğu husustur.. Biz bunun hakikatini, Bakara süresindeki (......) (Bakara, 15) ayetinin tefsirinde açıklamıştık... Mu'tezile şöyle demektedir: "Şüphe yok ki Cenâb-ı Hakk'ın, "Halbuki onlar hilekârlığı, ancak kendilerine yaparlar da farkında olmazlar" buyruğu, bir tehdit ve men etme sadedinde zikredilmiştir. Binaenaleyh, şayet bu ayetten önceki ifade, Allahü teâlâ'nın. o ileri gelenlerden insanlara (kötülük yapıp) hilekârlık yapmalarını irade ettiğine delâlet etmiş olsaydı, o zaman onlardan hilekârlık yapmalarını dilemesi, onlarda hilekârlığı yaratması, sonra da onları bundan dolayı tehdit ederek, onlara buna mukabil en şiddetli azab ile azab etmesi Rahîm, Kerîm, Hakîm ve Halîm olan zâta nasıl uygun düşebilir?" Bil ki bu sözün, meşhur İzahlarla çelişki teşkil ettiğini defalarca açıklamıştık. |
﴾ 123 ﴿