131"Bunun sebebi şudur: Rabbin, ahalisi habersiz bulunurken (yaptıktan) zulüm sebebi ile, memleketleri helak edici değildir" Bil ki Allahü teâlâ, kafirlere ancak peygamberler gönderdikten sonra azab edeceğini beyan edince, bu ayeti ile de, bu azabın adaletin ve hakkın tâ kendisi olup gerekli bir iş olduğunu açıklamıştır. Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardır: Keşşaf sahibi şöyle der: "Âyetteki "zâlike" kelimesi, daha önce bahsedilmiş olan, onlara peygamber gönderme ve onları ileriki tehlike hususunda ikâz ve inzar etme işine işarettir. Bu kelime, mahzuf bir mübtedanın haberi olup, takdiri, "Bu iş böyledir" şeklindedir. Âyetteki, "Rabbin, zulüm sebebi ile, memleketleri helak edici değildir" buyruğu ile ilgili şu izahlar yapılmıştır: a) Bu, sebep gösteren bir cümledir ve manası şu şekildedir: "Rabbin, memleketleri yaptıkları zulümler sebebi ile helak edici olmadığı için, durum sana (yukarıda) anlattığımız gibi olmuştur." Bu ayetin başındaki "en" fiil-i muzârîyi nasbeden edatlardandır. b) Bu edatın "enne" kelimesinin şeddesizi olan "en" olması muhtemeldir. Binaenaleyh mana, "çünkü Rabbin, zulüm sebebi ile, memleketleri helak edici değildir" şeklindedir. ifadesindeki zamir, zamir-i şân ve zamir-i hadîsdir. Buna göre takdiri, ... "Çünkü durum ve hâdise şudur: Rabbin, halkı gafil iken, (yaptıkları) zulüm sebebi ile, memleketleri helak edici değildir" şeklindedir. c) Âyetteki ifadesi, zâlike kelimesinden bedeldir. Bu tıpkı, "Ona şu kafi emri vahyettik: "Sabaha çıkarlarken onların kökü mutlaka kesilmiş olacak" (Hicr, 66) ayetinde olduğu gibidir. Âyetteki bi-zulmin "zulüm sebebi ile..." kelimesi hakkında şu iki izah yapılmıştır: 1) Bunun manası, "Rabbin, ... onların yöneldikleri zulümler sebebi ile, memleketlerini helak edici değildir.." şeklindedir. 2) Bundan murad, "Rabbin.... onlara zulmederek, memleketlerini helak edici değildir" manasıdır. Bu, Hak teâlâ'nın, Hûd süresindeki "senin Rabbin, ahalisi kendilerini düzeltip dururken, o memleketleri, zulmederek helak edecek değil ya..." (Hud, 117) ayeti gibi olur. Binaenaleyh birinci izaha göre "zulüm" kâfirlerin fiili; ikinci izaha göre de Allah'ın fiilleri ile ilgili olur. Bizce, birinci izah daha uygundur. Çünkü ikinci izah, Allahü teâlâ, peygamberler göndermezden önce, o kâfirleri helak etmesinin bir zulüm olacağı zannını uyandırır. Halbuki biz (ehl-i sünnet'e) göre, bu zulüm olmaz. Çünkü Allah, dilediği gibi hükmeder, istediği gibi yapar. Hiç kimsenin, O'nun hiçbir fiiline itiraz etme hakkı yoktur. Mu'tezile'ye gelince, ikinci görüş, onların inançlarına ve mezheblerine daha uygundur. Ama alimlerimiz, "Kim bu ayeti ikinci manada tefsir ederse, Allahü teâlâ, eğer böyle yapsaydı, gerçekte zalim olmaz; ama, bizim de izah ettiğimiz gibi, bir zalim suretinde olmuş olurdu" demiş olur ve Cenâb-ı Hakk'a mecazî olarak "zalim" demiş olur. Bu iki görüş hakkındaki sözün tamamı, Hud, 117 ayetinin tefsirinde gelecektir. "Halkı gafil bulunurken.." buyruğunda bahsedilen gafil oluştan maksad, insanın kendisine vaaz-u nasihat olarak söylenen şeyden habersiz ve gafil olması değildir. Aksine bundan murad şudur: "Allah onlara, gerçek durumu beyan etmeksizin ve onların ileri sürebilecekleri her türlü mazeret kapılarını kapatmaksızın..." Hüsün ve Kubüh Meselesi Hakkında Bil ki alimlerimiz, bu ayeti, bir şeriat gelmezden önce, bir farziyyetin olmayacağına ve sadece aklın bir şeyin farz olup olmadığını gösteremeyeceğine delil getirmişler ve: "Bu, Allahü teâlâ'nın, peygamber göndermedikçe, hiç kimseye, hiçbir şeyden ötürü azab etmeyeceğini gösterir" demişlerdir. Mu'tezile ise: "Bu, bir şeriat gelmezden önce de, bazan bir farziyyetin olabileceğini bir bakıma göstermektedir. Çünkü Allahü teâlâ, "Rabbin, halkı gafil bulunurken, zulüm ile, memleketleri helak edici değildir" buyurmuştur. Âyetteki zulüm ya kul ile, ya Allah ile ilgilidir. Eğer birinci ihtimal söz konusu olursa, bu, peygamber gönderilmezden önce de, insanlardan zulüm (kötülük, haksızlık, günah) sâdır olacağına delâlet eder. Bu fiil, ancak peygamber gönderilmezden önce kabîh ve günah sayılması halinde, peygamber gönderilmezden önce bir zulüm sayılabilir. Ulaşmak istediğimiz netice de budur. Eğer ikinci ihtimal söz konusu olur ise, bu, o fiilin Allah tarafından yapılmasının da kabîh (çirkin-kötü) olmasını gerektirir. Bu ise, ancak aklın, birşeyin iyi (hasen) veya kötü (kabîh) olduğuna hüküm verebileceğini kabul etmekle olur" demiştir. |
﴾ 131 ﴿