135"De ki: "Ey kavmim, elinizden geleni yapın. Ben de yapacağımdan geri kalmayacağım. Güzel akıbetin kime ait olacağını, ilerde mutlaka bileceksiniz. Şu muhakkaktır ki zalimler felaha eremezler". Bil ki Allahü teâlâ, "size vaadolunan şey, muhakkak gelip çatacaktır" (En'âm, 134) buyruğu ile (vaadini) beyan edince, bundan sonra, peygamberine ba'si (öldükten sonra dirilmeyi) inkâr edenleri tehdid etmesini emrederek: "De ki "Ey kavmim, etinizden geleni yapın" buyurmuştur. Bu ifade ile ilgili birkaç bahis vardır: "Mekâne" Kelimesindeki Farklı Kıraat ve Manalar Birinci bahis: Âsım'ın ravisi Ebu Bekir, bütün Kur'ân'da, kelimeyi elif ile, cemî müennes olarak mekânâtikum; diğer kıraat imamları ise, müfred olarak mekânetiküm şeklinde okumuşlardır. Vahidî şöyle demiştir: "Manaca daha güzel olanı, bu kelimenin müfred okunmasıdır. Çünkü bu kelime masdardır. Masdarlar da genellikle müfred kullanılırlar. Bazı durumlarda cemîlenseler bile, genel kullanış, birincisidir." İkinci bahis: Keşşaf sahibi şöyle der: Mekâne kelimesi masdardır. Bir şey veya bir kimse, bir yere iyice yerleştiğinde, denilir.. Bu kelime, "mekân (yer)" manasına da gelir. Nitekim denilir. Buna göre, bu âyet "Elinizden geldiği ve gücünüzün yettiği nisbette, yapacağınızı yapın" manasına gelebileceği gibi, "Bulunduğunuz hal üzere, yapacağınızı yapın" manasına da gelebilir. Nitekim bir kimseye, olduğu yerde durması emrolununca, "Ey falan, olduğun yerde dur, "yani "bulunduğun hal üzere devam ve sebat et" denilir. Âyette, "Ben de yapacağımdan geri kalmayacağım" buyurulmuştur. Bu, "Ben de, üzerinde bulunduğum hal üzere devam, edeceğim" demektir. Buna göre ayetin manası şöyle olur: "Siz küfrünüz ve düşmanlığınıza devam ediniz. Ben de İslam üzere olmaya ve sizi rahatsız etmeye devam edeceğim. Siz, güzel neticenin hangimiz için olacağını anlayacaksınız." Bu ayetin üslûbu tıpkı, "Dilediğinizi yapın..."(Fussilet, 40) ayetinin üslubu gibidir. Bu üslub, işi tehdid ederek, onlara havale etmektir. Üçüncü bahis: Âyetteki, "Güzel akıbetin kime ait olacağını ileride mutlaka bileceksiniz" buyruğundaki men (kim) kelimesinin i'rab durumu hususunda Ferrâ şu iki izahı yapmıştır: a) Bu kelime, ta'lemüne (bileceksiniz) fiilinin mefulüdür. b) "Güzel akıbetin hangimize ait olacağını bileceksiniz" manasında mahallen merfudur. Bu, .. (Kehf, 12) ayeti gibidir. Dördüncü bahis: Âyetteki, "Güzel akıbetin kime ait olacağını ileride mutlaka bileceksiniz" buyruğu kâfirin, dünya yurdunun güzel neticesine nail olmayacağını düşündürüyor, bu ise müşkil bir konudur? Bu müşkile karşı deriz ki: Akibet, (işin neticesi) kâfirin aleyhine olur, lehine olmaz. Nitekim, "çokluk onun", "zafer onların"; bunun zıddı manada da, "Çoktuk onun aleyhinde" veya "zafer sizin aleyhinize" (yani "mağlubiyet sizin") denir. Beşinci bahis: Hamza ve Kisâî, hem bu ayette, hem de Kasas sûresinde bu kelimeyi men yekûnu şeklinde; diğer imamlar ise, "tâ ile, men tekûnu şeklinde okumuşlardır. Vahidî "akıbet" kelimesinin, tıpkı "afiyet" kelimesi gibi masdar olduğunu, müennesliğinin ise hakiki olmadığını, bu kelimeyi müennes itibar etmenin (Hicr, 73) ayetindeki kabilden müzekker saymanın ise, (Hud, 67) ayetindeki kabilden böyle yaptıklarını; bir ayette, (Yunus. 57); bir başka ayette ise, (Bakara, 275) buyurulduğunu söylemiştir. Daha sonra Hak teâlâ, "Şu muhakkaktır ki zalimler felaha eremezler" buyurmuştur. Bundan maksad, ayetteki, "Elinizden geleni yapın" emir sığasının bir emir ve istek değil, bir tehdid ve korkutma olduğunu beyan etmektir. Buna göre, bu son ifadenin manası şöyledir: "O kâfirler felaha (kurtuluşa) eremez, kesinlikle umduklarına ulaşmazlar." |
﴾ 135 ﴿