138

"Onlar bâtıl zanlarıyla dediler ki: "Bu davarlarla ekinlere dokunmak yasaktır. Onları bizim dilediklerimizden başkası yiyemez. Şu davarların da sırtları haram edilmiştir. Birtakım davarlar da vardır ki, üzerlerine Allah 'in ismini anmazlar onlar. (Bütün bunları) O'na bir iftira olarak (ortaya çıkarmışlardır).. O, bunları yapmakta oldukları İftiraları yüzünden cezalandıracaktır".

Bil ki bu âyet de, onların fasit hükümlerinin üçüncü çeşididir. Çünkü onlar davarlarını, kısımlara ayırmışlardır.

Birinci kısım: Onlar, "Bu davarlarla ekinlere dokunmak yasaktır" demişlerdir. Hicr kelimesi, fi'l vezninde olup, tıpkı zibh (kesilmiş) ve tıhn (öğütülmüş) lafızları gibi, mef'ul manasındadır. Yani "yasaklanmış" demektir. Bu kelimeyle, müzekker-müennes, müfred ve cemi kelimeler, aynı şekilde vasfedilebilirler. Çünkü bu kelimenin hükmü, sıfatların değil, isimlerin hükmü gibidir. Hicr kelimesi esasen, men etmek manasına gelir. Akıl da, kötülüklerden men ettiği için, hicr diye adlandırılmıştır. Yine "Falanca, kâdînin "hacr"i yani koruması altındadır" denilir. Hasan el-Basrî ve Katâde, ha harfinin dammesiyle hucr şeklinde okumuşlardır. İbn Abbas'ın bu kelimenin yerine, darlık manasına gelen harec kelimesini okuduğu rivayet edilmiştir. O müşrikler hasılatlarından ve davarlarından putlarına paylar ayırdıklarında, "Onları, bizim dilediklerimizden başkası yiyemez" derlerdi. Onlar bu sözleriyle, kadınları değil de, putların hizmetçileriyle erkekleri kastediyorlardı.

İkinci kısım: Onlar, "Şu davarların da sırtlan haram edilmiştir" demişlerdir ki bunlar, "Behîra", "Sâibe" ve "Hâm" gibi hayvanlardır. Bunun tefsiri Maide sûresinde geçmişti.

Üçüncü kısım: "Birtakım davarlar da vardır ki, (keserlerken) üzerlerine Allah'ın ismini anmazlar; onlar ancak onların üzerlerine putlarının isimlerini anarlar..."Onların, o hayvanlar üzerinde haccetmedikleri ve onların sırtında iken, telbiye getirmedikleri de rivayet edilmiştir.

Daha sonra Cenâb-ı Hak, "O'na bir iftira atarak!..." buyurmuştur. Bu ayetteki iftiraen kelimesi, ya mef'ulün leh, ya hâl, veyahut da te'kid için getirilmiş mef'ûlü mutlak olduğu için mansub kılınmıştır. Çünkü onların bunu söylemeleri, bir iftira anlamındadır. .

Daha sonra "O, bunları, yapmakta oldukları iftira yüzünden cezalandıracaktır" buyurulmuştur ki bununla ilahî tehdit kastedilmiştir.

138 ﴿