25"Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden yalnız zulmedenlere çatmaz. Hem bilin ki Allah, şüphesiz azabı çetin olandır" Bil ki Allahü teâlâ, insanı, kendisiyle kalbi arasına girilmekten sakındırdığı gibi, onu fitneden de sakındırmıştır. Buna göre ayetin manası, "Geldiğinde, sadece zalimlere mahsus olmayan; aksine hepinize, iyinize kötünüze isabet edecek olan bir fitneden sakının" şeklinde olur. Hasan el-Basri'den bu ayetin, özellikle Cemel Savaşı'nda, Hazret-i Ali, Ammar, Talha ve Zübeyr'in içine düştükleri durumu ifade için indiğini söylemiştir. Nitekim Zübeyr de: "Bu ayet, bizim hakkımızda indi. Biz onu, uzun zaman okuduk; ama o fitnenin içine düşecek olan kimselerin bizler olduğunu göremedik. Bir de ne görelim, bununla kastedilenler, bizlermişiz. " demiştir. Süddî'den de: Bu ayetin, Bedir'e iştirak edip de Cemel'de savaşan kimseler hakkında nazil olduğunu söylediği rivayet edilmiştir. Rivayet edildiğine göre bir gün, Zübeyr, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'le gece sohbet ediyordu. Derken, Hazret-i Ali (radıyallahü anh) de çıkageldi.. Hazret-i Ali'yi Zübeyr gülerek karşılayınca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Ali'yi ne kadar seversin?" dedi.. Bunun üzerine Zübeyr, "Ey Allah'ın Resulü, onu, tıpkı çocuğumu sevdiğim gibi, belki de daha fazla severim " dediğinde Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Sen onunla savaşmaya gittiğin zaman nasıl olacak ya!?" dedi. Şayet, "Emrin cevabına tekîd nûnu nasıl gelmiştir?" denilirse, biz deriz ki: Bu hususta iki izah yapılmıştır: a) Emrin cevâbı, nehiy sîğasıyla gelmiştir. Durum her ne zaman böyle olursa, o nehye tekîd nûnunun bitiştirilmesi güzel olur. Bu, tıpkı senin "Hayvandan in, seni atmasın; veya sakın seni atmasın. " demen gibidir. Ve yine bu Cenâb-ı Hakk'ın tıpkı "Ey karıncalar, yuvalarınıza girin. Sakın Süleyman ve ordusu ... sizi kırmasın. " (Neml, 18) ayeti gibidir. b) Bu ayetin takdirinin, "sizden sadece zâlim olanlara isabet edecek fitneden sakının " şeklinde olmasıdır. Ancak ne var ki, bu ifade, fitnenin sadece zalimlere isabet etmeyeceğini iyice beyan etmek için, nehiy sîğasıyla getirilmiştir. Böylece, zâlimlere has olan o fitne, sadece onlara has olmaktan çıkarılmış olur da, böylece sanki o fitneye, "sadece zalim olanlara isabet etme!" denilmiş olur ki bundan maksad da, istiare yoluyla, böyle bir tahsisin bulunmadığını iyice anlatmaktır. Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Hem bilin ki, Allah şüphesiz azabı çetin olandır" buyurmuştur. Bu tabir ile de, Allah'ın ikâbından sakınmak için, müstakim olmanın gerekliliğine teşvik murad edilmiştir. Buna göre şayet, "Bu ayetten çıkan netice şudur: Allahü teâlâ, geldiğinde, günahkâr olanı da olmayanı da kapsayacak olan bir azaptan, bir fitneden insanları sakındırıp korkutuyor. Binâenaleyh, Rahîm ve Hakîm olanın rahmetine, bu fitne ve azabı, günahkâr ve suçlu olmayan kimselere de ulaştırması nasıl uygun düşer?" denilirse biz deriz ki: Allahü teâlâ bazan, doğrudan doğruya olarak, kulunun başına ölümü, fakirliği, körlüğü ve kötürümlüğü v.b. getirebiliyor. Bu, ya, Cenâb-ı Hakk'ın yegâne Mâlik olması sebebiyle, O'ndan sâdır olması pek uygun olan bir fiildir; veyahut da, Allahü teâlâ'nın, bu işin bir tür iyiliği ihtiva ettiğini bilmesi sebebiyle sâdır olmuştur. Bu hususta, iki mezhebin de farklı farklı görüşleri bulunmaktadır. Binâenaleyh, bu iki sebebin birisinden dolayı bu caiz olunca, işte burada da caiz olur. Allah en iyi bilendir. |
﴾ 25 ﴿