28"Ey iman edenler, Allah'a ve peygamberine hainlik etmeyin. Siz, kendiniz bilip dururken, kendi emanetlerinize hainlik eder misiniz? Bilin ki mallarınız da. evlâtlarınız da ancak birer imtihandır. (Asıl) büyük mükâfaat ise, şüphesiz Allah katındadır . Bil ki Allahü teâlâ, onlara güzel rızık verdiğini belirtince, bu ayette de, onları, hainlik etmekten men etmiştir. Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardır: Alimler, bu ayette geçen "hıyanet" ile neyin kasdedildiği hususunda, birtakım görüşler üzere ihtilâf etmişlerdir: a) İbn Abbas şöyle demiştir: "Bu ayet, Ebu Lübabe hakkında nazil olmuştur.. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebu Lübabe'yı, Kureyzaoğullarını muhasara altına almak maksadıyla onlara yollamıştı. Ebu Lübâbe'nin çoluk çocuğu ise, Kureyzaoğullarının içinde bulunuyordu. Bunun üzerine Kureyzaoğulları: "Ey Ebu Lübabe Ne dersin, Sa'd İbn Muâz'ın, hakkımızda vermiş olduğu hükmü kabul edelim mi?" deyince, Ebu Lübabe boğazına işaret ederek: "Bu bir intihar etmek demektir, sakın bunu yapmayınız " demek istemiştir. Böylece, bu hareket tarzı, Ebu Lübabe'den, Allah ve O'nun Resulüne karşı bir hainlik olmak üzere sâdır olmuştur." b) Süddî şöyle demektedir: "Onlar, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den bir şey dinliyor ve bunu ifşa ederek, müşriklere intikâl ettiriyorlardı. İşte bunun üzerine, Cenâb-ı Hak onları bundan nehyetti. " c) İbn Zeyd şöyle demiştir: "Allah onları, tıpkı münafıkların yapmış olduğu gibi, iman izhar edip, öte yandan ise, küfürlerini gizlemek suretiyle, hainlikte bulunmaktan nehyetti. " d) Câbir İbn Abdillah'dan şu rivayet edilmiştir: "Ebu Süfyan Mekke'den çıkınca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), onun çıktığını öğrendi ve onu karşılamaya niyetlendi. Bunun üzerine münafıklardan birisi, Ebu Süfyan'a, "Muhakkak ki Muhammed, savaşmak için karşınıza çıkacak. Binâenaleyh tedbirinizi alınız!" diye bir mektup yazınca, Allahü Teâlâ bu ayeti inzal buyurdu. " e) Zührî ve Kelbî, bu ayetin Hatıb b. Ebi Beltea hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir. Zira bu sahâbî, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekkelilerle savaşmak için gitmeye niyetlenince, O'nun bu niyetini Mekkelilere yazıp bildirmişti. Bu görüşü el-Esamm nakletmiştir. f) Kâdî şöyle demiştir: "Bu konuda doğruya en yakın olan şudur: Allah'a yapılan hainlik, Resûlullah'a yapılan hainlikten başkadır. Yine Resûlullah'a yapılan hainlikten, emanete yapılan hıyanetten başkadır. Çünkü atıf, muğayereti (başka olmayı) gerektirir. Bunu iyice kavradığın zaman diyoruz ki: Allah, onlara ganimetler hususunda hainlik etmemelerini emretmiş ve bu husustaki hiyaneti kendine yapılmış hıyanet gibi saymıştır. Çünkü bu, Allah'ın atıyyesi (bağışı) hususunda ve Resulüne karşı yapılmış bir hıyanettir. Çünkü ganimetlerin taksimi ile görevli olan, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dir. Binâenaleyh kim o ganimetlere hiyanet ederse, peygambere hiyanet etmiş olur. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bu ganimetleri, ganimeti hak etmiş olanların ellerine bir emanet olarak vermiş ve onlara ganimetlerden herhangi birşey almamalarını emretmiştir. Dolayısıyla bu ganimetler adeta bir emanete dönüşmüştür. Emanetler ise, emanet bırakılan kimsenin elinde bir emanettir. Binaenaleyh onlardan kim bu emanetlere âinlik ederse, insanların kendilerine verdikleri emanetlere hıyanet etmiş gibi olur. Çünkü hıyanet, emanetin zıddıdır." Kâdî şöyle devam eder: "Ayette bahsedilen emanetten kastın, ibadete sayılan herşey olması muhtemeldir. Buna göre, ayetin müne, ganimetler de, diğer şeyler de girer. Binâenaleyh ayetin manası: "Bütün mükellefiyetlerin tastamam, noksansız, eksiksiz ve en mükemmel bir şekilde edâ edilmeleri vacibtir" şeklinde olur. Ayetin sebeb-i nüzulü olarak zikredilen bütün bu zahlar da, ayetin hükmüne dahildir. Ama ayeti, sadece bunlara hasretmemek : unlarla sınırlandırmamak) gerekir. Çünkü sebeb-i nüzulün hususî oluşuna değil, afzın umumîliğine bakılır." Keşşaf sahibi şöyle demektedir: Tıpkı "vefa"nın, "tamam" (olma) manasına geldiği gibi, ayetteki "hiyanet" de "noksanlık" manasınadır. Bir kimse birşeyi noksan yaptığında, "Ona hiyanet etti" denilmesi de, bundan dolayıdır. Daha sonra bu kelime, emânet" (güven) ve "vefâ"nın zıddı olarak kullanıldı. Çünkü bir hususta, bir kimseye yanet ettiğinde, o kimsenin aleyhine olarak, o hususa noksanlık sokarsın. Ayetteki "Emanetlerinize hainlik eder misiniz?.." ifadesi ile ilgili şu izahlar yapılmıştır: 1) Bu tabirin manası, "Emânetlerinize hainlik etmeyin" şeklindedir.. Bunun delili Abdullah b. Mes'ûd (radıyallahü anh)'un, bunu (......) şeklinde okuduğunun rivayet Bmesidir. 2) Bu ifâde, "Allah ve Resulüne hainlik etmeyin. Çünkü eğer bunu yaparsanız, emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz" demektir. Araplar "cevab" olan cümlenin kaşına bazan "fâ", bazan da "vav" edatı getirirler. Onlardan bunu kabul etmeyenler ze vardır. Cenâb-ı Hakk'ın "Siz, kendiniz bilip dururken..." ifadesi hakkında şu zahlar yapılmıştır: a) Bu, "Siz hainlik edeceğinizi bile bile, yani, hainlik sizden yanlışlıkla ve farkında :-ayarak değil, kasten sâdır olur" demektir. b) Bu, "siz kötülüğün kötülük, iyiliğin de iyilik olduğunu bilen kimseler olduğunuz -aide.." demektir. Daha sonra Allahü teâlâ, insanları hiyanete sevkeden şey mal ve evlâd sevgisi olduğu için, akıllı kimselerin bu sevgiden doğacak zararlardan kaçınması gerektiğine dikkat çekerek, "Bilin ki mallarınız da, evlâdlarınız da, ancak birer imtihandır" buyurur. Çünkü bunlar, kalbi dünya ile meşgul eder ve insanı mevlâsının hizmetinden alıkor. Cenâb-ı Allah, daha sonra âhiret mutluluklarının, dünyevî mutluluklardan daha hayırlı olduğuna; çünkü âhiretin gerek şeref, gerek mükâfaat, gerekse müddet bakımından daha fazla olduğuna; ve çünkü âhiretin sonsuz ve baki olduğuna dikkat çekmek için "Büyük mükâfaat ise, şüphesiz Allah katındadır" buyurur. İşte Allahü teâlâ'nın katındaki mükâfaatın "büyük" olarak tavsif edilişi, yukarıda belirttiğimiz bakımlardan ötürüdür. Nafile ibadetlerle meşgul olmanın, evlenmekten daha faziletli olduğuna delil olarak bu ayet getirilebilir. Zira nafile ibadetlerle meşgul olmak, insana Allah katında büyük mükâfaat kazandırır. Evlenme ile meşgul olmak ise, insana çocuk kazandırır. Çocuk da mal ve geçim elde etme ihtiyacını doğurur. Bu ise bir belâ (imtihan)dır. Allah katında en büyük bir ücreti elde etmeye vesile olacak şeyle meşgul olmanın, belaya götüren şeyle meşgul olmaktan daha hayırlı olduğu malumdur. |
﴾ 28 ﴿